Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Erbakan'ın katıldığım ikinci sözü..

Necmettin Erbakan ciddiye aldığım siyasetçiler arasında yer almadı. Ne var ki onun siyaseti Türkiye için olumsuz ciddi sonuçlar doğurdu.
Söyledikleri, yaptıkları, kadroları bu ülkenin bedenine yapışıp kaldı.
Bir kısmımız onu siyasetin “show bussines” kısmına hapsederken, başkaları onun ancak komedi filmlerinde diyalog olarak yer bulabilecek sözleri için kendilerini ona adadı.
Oysa o söyledikleriyle komikti. Söyleme şekliyle de komikti.
Buna rağmen aldığı sonuçlar, reklam dilinde “anlaşılır olmak için tüketiciyi ilkokul düzeyinde kabul et” kuralının siyaset dili için de pekala geçerli olduğunu gösterdi.
Erbakan’ın siyaset yaşamı boyunca ciddiye aldığım iki sözü oldu. İlki Avrupa Birliği’ni “Hristiyan kulübü” olarak tanımlamasıydı.
Kim ne derse desin, AB’nin Türkiye’ye karşı tutumu, Hristiyan kulübü kimliğinin katı bir şekilde kurulmasının kanıtıdır. Tersini düşünenlerin kendini kandırma özgürlüğüne de saygı duymak lazım.
Erbakan iki gün önce ciddiye aldığım ikinci sözünü söyledi:
“Onlar her zaman bizim talebelerimizdir.”
“Onlar” kim? Söylemiyor.
Ama biz konuşmanın bağlamından biliyoruz, “onlar”ın Cumhurbaşkanı ve Başbakan olduğunu.
Erbakan’la boy ölçüşmem mümkün değil. Onun talebeleri ülkenin en değerli koltuklarına kurulmuş, ya benimkiler?
Mesela benimkilerden biri, kendi yaptığı reklam filminde bir köpeği seslendiriyor. Geçenlerde onu arayıp serzenişte bulunuyorum “İyi de kardeşim, biz sana köpek olasın diye mi emek verdik dört sene?”
Benim talebe gülüyor. Eğleniyor, dalgasını geçiyor. Tatmini yüksek. Onu değil Başbakan yapmak, devletin herhangi bir yerine koyun durması mümkün değil.
Ama o, bu ülkenin en iyi reklamcılarından biri. Benim talebelerle Erbakan’ınkileri kıyaslamanın mümkün olmadığını bile bile benimkilerle gurur duyuyorum.
Onunkilerle benimkiler arasındaki fark, benimkiler mutlu. Tutkuları hayata dair, iktidara dair değil.
Üstelik bir gün altınları, dolarları cukka yapmaktan başım belaya girerse (ne utanç verici bir varsayım), benimkilerin “hocam sizi affettim, hadi evine git cukkaya devam” deme ihtimalleri sıfır. Ama ziyaretime gelirken yaptıkları işleri de getirip “Siz içerdeyken ben bunları yaptım, siz gene beğenmezsiniz ama olsun” demeleri ise garanti.
Benimkilerin beni affetme yetkileri olmaz ama, cezamın biteceği günün akşamı İstanbul’un salaş meyhanelerinin birinde yer ayırtmış olmaları kesin.
Neyse dönelim tekrar konumuza.
Erbakan “onlar her zaman bizim talebemizdir” deyince, ilk kitabım olan “Liderler, İmajlar, Medya”ya (boşuna aramayın tükendi) koyduğum bir bilgi geldi aklıma.
Hocaları Erbakan, Hem Gül’e, hem de Erdoğan’a her zaman şöyle tembihlermiş:
“Her doğru her yerde söylenmez. İçinizde bir şey varsa, tek başınıza ıssız bir yere, ormana gidin ağaçlara bağırın.”
Hani derler ya “Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” diye.
Erbakan da öğrencilerine önerdiği takiyyeyi kendisi pek uygulayamadı ama olsun, talebelerinin iyi uyguladığı kesin.

AKLIMDA KALAN

Gazetelerin Fenerbahçe yalakalığının ilk günden göze batması:

Ne olmuş? Ligin ilk maçlarında Galatasaray, Denizli’yi 4-1 yenmiş. Fenerbahçe, Antep’e 1-0 yenilmiş. Galatasaray’ın maç haberi ilk sayfada kocaman. Fenerbahçe’nin yenilgi haberi ilk sayfada küçücük. Sanki Galatasaray haberi diğerinin iyice gizlenmesi için büyütülmüş. Ya tersi olsaydı? Allah korusun, ya Fenerbahçe ilk hafta kazanıp, Galatasaray yenilseydi? “Yenildi beceriksizler” manşetini görür gibi oluyorum. Neyse ki “bir kısım” gazetelerin gizlenemez Fener yalakalığına rağmen, iddiaları her zaman kendinden büyük olmuş bir takımın ilk haftadan yenilgiyle başlaması yeterince büyük bir sonuç. Gizlenemeyecek kadar, lig sonuna kadar gözümüze çarpacak kadar büyük sonuç.

(Haberturk.com 25.08.2008)