Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Bu kavgayı ciddiye almayın!

Başbakan'la, Aydın Doğan arasındaki kavgayı ciddiye almayın ama içeriğini kesinlikle ciddiye almalısınız.

Türkiye’de medya-siyaset-ticaret ilişkileri iç içe geçtiği günden beri biz iletişim hocaları bu ilişki biçimlerini kahrolarak izleriz.

Öğrencilerimizin karşısında olması gereken ilişki biçimlerini anlatırız ama olanı nasıl anlatacağımıza gelince ıkınır, sıkınır, tıkanırız.

17. yüzyılda siyasetle uğraşanlar kendi küçük gazetelerini çıkarırlardı. Siyasi görüşlerini yaymak için. Bu ilişki masumdu.

Medya geliştikçe siyaset ona hakim olmaya, medya ise kendisine duyulan bu ihtiyacı ticarete çevirmeye meyletti.

Batıda tehlike fark edilince medya-siyaset ilişkisine denetimler, sınırlar getirildi. Halâ da arayışlar sürmekte.

Bizde ise 1980’lerde o görüşün ya da bu görüşün gazetesi tanımı yerini, o kişinin ya da bu kişinin gazetesi tanımına/işlevine bıraktı. TRT ise “devletin televizyonu” olarak anılırdı, şimdiki gibi “Hükümetin Televizyonu” olarak değil.

1990’larla birlikte, özel televizyonlarla olanlar oldu. İşin başında bir sakatlık vardı ve o sakatlık artarak devam etti. İlk özel televizyon, Turgut Özal’ın oğlu tarafından hem babası siyasetin tepelerindeyken hem de illegal yollardan Türkiye’ye getirilmişti.

Hatırlayın, Türkiye’deki kuralları yok sayarak Almanya’dan uydu yayınıyla özel televizyonla tanıştık. İşte günümüz siyaset-medya ilişkisinin genlerindeki kural tanımazlık böyle oluştu. Kuralları çiğneyenleri “bize çağ atlatıyor” diye alkışladık.

“Deregulative” bir düzene geçişe kimseden itiraz gelmedi, böylece atladığımız da çağ teknoloji transferinden öteye gidemedi.

Bugün merkez sağ toparlanamıyorsa “kendi kahramanları”nın topluma cici ambalajlar sunarken toplumu bir arada tutan değerlerin içini boşaltmasındandır.

O “deregulative düzen”de, herkesin gözleri önünde Sabah-Atv medyasına haksızca el konmasına kimse sessini çıkarmadı. Muhalefet de, sivil toplum da o “deregulative düzen”in parçasıydılar çünkü.

Bugün Türkiye’de medya-siyaset ilişkisi danışıklı dövüş ilişkisidir.

Bir alış veriş, bir ticaret ilişkisidir.

Türkiye’de siyaset bir türlü sağlıklı işlemiyorsa önemli bir nedeni budur. (Bize hep askerler diye bellettiler oysa.)

Medya-siyaset ilişkisinde haber dediğimiz şey, siyasi bir değeri ticari bir değere dönüştürme aracından başka bir şey değildir.

Bugün AKP’den şikayet edenler, dün AKP’yi tek seçenek olarak sunanlardır.

CHP ve MHP liderleri düne kadar sanki bu ülkede yaşamıyorlardı. Her ikisinin de ilk sayfalarda yer buluşları o beğenmedikleri 27 Nisan bildirisinin hemen ertesindedir. Bir de bugünlerde.

Anavatan Genel Başkanı Mumcu bugün konuşulan çok şeyi o gün söylerken “haber değeri yok” dediler. Bugün Mumcu siyasete uzak duruyorsa nedeni, Doğan Grubu’nun ona ve diğer muhalefete gözlerini, kulaklarını kapayıp “tek kurtarıcı” olarak AKP’ye kucak açmasıdır.

Diyeceğim o ki, sanırım Aydın Doğan’ın Başbakan'a kızmış gibi görünmesi aslında kendisine kızmasıdır.

Diyeceğim o ki ben bu kavgayı çok sevdim. Taraflar eteklerindeki taşları dökerken medya-siyaset ilişkisinden yayılan kokular bastırılacak gibi değil.

Rafineriler nasıl pazarlanıyor? İstanbul’un göbeğindeki araziler nasıl pay ediliyor? RTÜK, EPDK, TMSF ve bilumum bağımsız denetim kurumları nasıl kullanılıyor?

Yanıtları bu kavgada.

Bu kavgayı ben çok sevdim ama siz sakın bu kavgayı ciddiye almayın. Yarın her iki taraf da kaybedeceği son sınıra gelince can ciğer kuzu sarması olurlar, siz biz kötü oluruz.

AKLIMDA KALAN

“Hilton, Hilton olalı böyle rezalet görmedi” saptaması: Sen tut dünyanın en büyük, en prestijli otel zincirlerinden birinin markası ol. Skandallardan özenle kaçın. Varislerden Paris Hilton’u bile markaya zararı nedeniyle kendinden uzaklaştır. Sonra gel, Türkiye’de medya-ticaret-siyaset üçgeninin ortasında kal. Biri “Hilton neyine yetmiyor, etrafını da istiyorsun” desin, diğeri “Hilton tek başına işime yaramaz, gerisini de isterim” desin. Hilton yönetimi uzaktan bakıp “Hilton’u Hilton yapalı böyle rezalet görmedik” demiyor mudur? Diyordur. Bir binaya adlarını verdiler, geri alamadıkları gibi yangının tam ortasında kaldılar.

(Haberturk.com 11.09.2008)