Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Bakmayın kalabalıklara, yaşarken yalnızdılar...

Bayram dönüşü ilk yazı keyifli olabilirdi, bırakmadılar. Biz bayramları ölümlerin gölgesinde kutlayan bir millet olduk çoktandır. Hep trafik kazaları derken, şehit cenazeleri geldi sıra sıra…
Geçen yıl bu vakitler de kırmızı beyaz bayraklarla dizilmişlerdi yan yana…
Hamasi nutuklar atmıştı siyasetçiler yine…
Yine cenazelerde “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” sloganları yükselmişti.
Farkında değiller ki terörün kulakları yoktur duymaz, gözleri yoktur görmez…
Şehit olan 15, 20, 30 asker olsa da ağlayan oğulları topluca ölen tek bir anadır oysa. Acıdan bir olmuşlar hepsi.
Tek bir oğlun tabutlarıdır yatan dizi dizi... 15 baba ağlıyor görseniz de onlar aslında tek bir babadır, bir olmuşlar acıdan.
15 kardeşi birden, topluca şehit olan tek bir kardeştir, kocaları topluca ölen tek bir eştir ağlayanlar…
Kalabalılarla defnedildi onlar… Hep yalnızdılar oysa.
Terörle mücadelede yıllardır yapayalnız bırakılmış bir ordunun askerleri onlar. Hep orada bir yerde ölürler…Ölürler…
Topluca öldüklerinde duyulur sesleri.
Başka hiçbir ülkede, ulusal güvenlik için mücadele eden bir ordu Türk ordusu kadar yalnız bırakılmamıştır. Biliyor muydunuz?
Hasan Pulur’un Ocak 1999’da yazdığı “hiçbir devletin ülkenin bölünmezliği için süren bir mücadeleyi anlatmakta bu kadar beceriksiz olmadığı” saptaması kitabım Tanklar ve Sözcükler’in en başında (s. xxiii) durur öyle mıh gibi…
Türk ordusu her fırsatta “terörle mücadelede yasal zaaflar olduğundan, yeni düzenlemeler gerektiğini” söyler. Terör sağırdır duymaz. Ya siyasetçiler?
Türk ordusu her fırsatta “hiç değilse İngiltere’deki yasal düzenlemeler kadar olsa…” der. Terör sağırdır iyi de ya siyasetçiler?
Cenazeler gelir sıra sıra… Terörün gözleri yoktur görmez. İyi de siyasetçilerin gözleri nerde?
Terörle mücadelesi siyaseten sahipsiz bir ülke. Ulusal güvenlikten anlayan bir Allah’ın kulu yok kabinede.
Ulusal güvenlik meselesi serbest piyasa mantığı içinde ihale edilebilir, biçimlenebilir mi bir ülkede?
Barzani-Talabani orta oyununu izlemekle yetinebilir mi bir ülke?
Uluslararası ilişkilerde tarihin en kötü dönemi yaşanırken, tarihin en etkisiz Dışişleri Bakanı rahatça oturabilir mi peki?
Ulusal güvenlik gibi yaşamsal bir konuda politikasız kalabilir mi bir ülke?
Bakmayın siz kırmızı beyaz tabutların ardına dizilmiş kalabalıklara, hamasi siyasetçi nutuklarına…
Sıra sıra yatanlar vatanlarının güvenliğini sağlamak için yaşarken de, ölürken de yapayalnızdılar…Ve yapayalnızlar halâ…

TELEVİZYONUN BİRİNDE…

Televizyonun birinde birkaç tip sohbet programı yapıyor. Nereden bulunmuşlarsa bulunmuşlar. Nasıl denk getirilmişlerse kendini bilmezlikte eşleşmişler. Güya marjinaller. Sohbetlerine geyik demek geyiklere hakaret. O derece işte..
İçlerinden biri, üstelik de kadın olanı, evladını kaybetmiş acıdan kıvranan bir ananın haykırışları için “o ne öyle, cıyak cıyak bağırıyor” diyordu. Midemin bulandığını hissettim.
Her önüne gelenin ekranlarda yer bulduğu bir düzeysizlik ortamında bu kadarına da pes dedim.
Televizyonun adını vermeyeceğim. Ama bir çok televizyon yöneticisinin beni okuduğunu biliyorum. İçlerinden birinin bu duruma benim kadar midesi kalkar da “Bizim televizyon mu?” diye sorarsa, yalnızca o televizyonun yöneticisine söylerim.

AKLIMDA KALAN

Ülkesine düşman bir gazete: Sordum. Çağdaş demokrasinin hayat bulduğu hiç bir ülkede, varlığını o ülkenin değerlerine hakaret ederek sürdüren bir yayın organı yok. Bizde var. Gazetenin adı lazım değil. Ama siz tacizci, tecavüzcü bir yazarları vardı dersem hemen bilirsiniz. Bu ağzı bozuk gazete bayram öncesinde bir terbiyesizlik (aslında bu sözcük tanım için yetersiz) daha yaptı. 27 Eylül tarihli nüshasındaki bulmacaya Türk Hava Kurumu’nun logosunu koydu. Okurdan harfleri yan yana getirerek bir cümle oluşturmalarını istedi. THK’nın logosunun tam altındaki o cümle neydi biliyor musunuz?: “Zekatlarınız havaya uçmasın.” İşte sözün bittiği yer.

(Haberturk.com 06.08.2008)