Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Bu gerilim ABD'ye hayat öpücüğü olabilir...

ABD’nin son yıllarda dış politikasında yaşadığı sancıları Bush’un kötü yönetimiyle açıklayanlar çoğunlukta. Oysa ABD’nin dış politikasındaki sıkıntılar, iç politikadaki sancıların yalnızca bir uzantısı.
İç politikalarındaki çıkmazlar nedeniyle uzunca bir süredir “özgürlükler ve mutluluklar ülkesi” imajını kurgusal ve sanal bir düzeye indirmiş olan ABD’nin siyasi sistemi tıkanmış, kendi kendini tüketme noktasına gelmişti. Ortalama Amerikalının sıkıntıları artmış, vergilemedeki, sağlık sistemindeki sorunlar alternatifsizlikten çözümsüz kalmıştı.
“Büyük ABD politikası” farklı bir politika izlemeye izin vermediğinden Demokratlar ve onların muhalifi gibi konumlanan Cumhuriyetçiler aslında özenle sahneye konan demokrasi oyunun sadece birer aktörü olmaktan öteye gidemiyordu.
Bu seçimde ABD siyasi sistemi, ihtiyacı olan her şeyi buldu. En önemli ihtiyaçları “seçim ortamı gerilimi”ydi, oldu. Birbirine benzer adaylar ve politikalar arasında bir türlü ortaya çıkamayan gerilim, katılım oranına da yansıyor, seçmen sandığa gitmiyordu. Seçmenin gereksinim duyduğu “fark” kavramı neredeyse kaybolmuştu.
Sisteme ve sistemin kendisini temsil ettiğine inanmayan Amerikalı neden sandığa gitme isteği duysundu ki? Büyük ABD politikasının seçmenin “küçük” politikalarını umursadığı mı vardı? Dolayısıyla milyonlarca dolar harcanarak pompalanan kampanyalar da işe yaramıyordu. Siyasi sistem neredeyse komaya girmek üzereydi, ekonomik sistemle birlikte düşünülürse komaya girmiş bile sayılırdı.
Bu seçimler ABD’ya hayat öpücüğü gibi oldu. Bu kez ABD seçmeni “fark”ı hissetti.
Bir tarafta “değişim”, diğer tarafta sistemin devamı.
Bir tarafta “evet yapabiliriz” sloganıyla özetlenen Amerikalıya inanç, diğer tarafta “yapabilir” sloganıyla ABD’ye inanç.
Bir tarafta sağlık sistemine çözüm, diğer tarafta ev sahibi olmayı sağlayacak krediler.
Bir tarafta gençlik, diğer tarafta deneyim.
Bir tarafta siyah, diğer tarafta beyaz.
Bir tarafta siyah başkan adayı, beyaz yardımcı, diğer tarafta beyaz başkan adayı, kadın (gördüğü muameleye bakılırsa bir tür zenci sayılır) yardımcı.
Hatta bir noktada bir tarafta Müslüman, diğer tarafta Hristiyan ucuna kadar gidildi.
Mantık ne kadar gerersen, sisteme o kadar yardım etmiş olursun mantığı.
Dolayısıyla bu gerilimin sonucunda, ABD katılımın en yüksek olduğu seçimlerden birini yaşayacak görünüyor. Sırf bu nedenle bile kim kazanırsa kazansın, bireyi sisteme dahil etmeyi başaran ABD seçimin gerçek kazananı olacak.
Gerilimi üreten “fark”ın gerçekte var olup olmamasının ise hiç önemi yok, farklıymış hissini yaratmak yeter.
Not: Farkı yaratıp, bu farkı Obama özelinde belirginleştirmek için çalışan Amerikan medyası kendisini duruma o kadar kaptırdı ki Palin’in 150 bin dolarlık harcamasını sorun ederken, Obama’nın bir gecede yarım saatlik reklam için harcadığı 1 milyon doları görmezden geldi.

AKLIMDA KALAN

“Medyaya yamuk bakmak”: “Siyasetin Gerçeği ve Medyanın Gerçeği” başlıklı yazımda “Benim okurlarım medyaya ve orada yer alan gerçeğe ‘yamuk’ bakmalı” demiş ve bunun ne anlama geldiğini sonraki yazıda anlatmaya çalışacağımı belirtmiştim. Sonra unutmuşum. Okur unutmamış, soruyor haklı olarak. Açıklayalım: Belirli bir bakış açısından, yamuk bakarak algılanabilen cisimler vardır. Bunlara anamorfotik cisimler denir ve algılayabilmek için özel bir bakış açısından bakmak gerekir. Ancak bu sayede simgesel düzende bir yere oturtulabilirler. Medya da düz bakarak anlayabileceğimiz bir yapı değildir, bu anlamda anamorfotiktir. Anlamak için yamuk bakmak gerekir. Biraz ağır oldu biliyorum ama medya için daha doğru bir tanım ve daha doğru bir anlama yolu da bulamadım.

(Haberturk.com 04.11.2008)