Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Memecanların yemeğinden ben ne öğrendim?

Baktım herkes Memecanların Erdoğan ailesi için verdiği yemek hakkında öğrendiklerini yazıyor. O yemeğe katılanların hiç biriyle ve onların birinci derece yakınlarıyla tanışıklığı olmayan biri olan benim o yemek hakkında bir şey öğrenme olasılığım sıfır.
Çare ilgili yazıları okuyup fikir edinmek. Ben de bunu yaptım. Sonuçta da yemekte olanları öğrendiğim gibi yemekten öğrendiklerim de oldu.
Öğrendiğim en önemli şey; ben asla böyle bir yemeğe davet edilmeyeceğim!
Neden mi? Sıralayayım:
1.Beni bilirsiniz yalakalık yapamam. Yapmak istemez miydim? İsterdim ama gen meselesi sanırım, olmuyor.
2.Yalakalık bir yana, susup yemek masasının bir köşesinde otursam ya. O da olmaz. Aklımdan geçen şakkadanak ağzımdan çıkıverir.
3.Kibarlık yapıp önüme konan yemeği sessizce yemeye asla çalışmam. Bilen bilir, bir yemeği sevmemişsem hiç dokunmayacağım gibi bir de söylenmeye başlarım. Çok uyardılar, “Ev sahibine ayıp olur, hiç değilse yer gibi yap” diye ama, yapamıyorum.
Memecanların yemek menüsünü öğrenince orada olmadığıma sevindim. Panna Cotta, suşi, narlı buğday salatası vs. Bu liste benim midemi bulandırır. Orada olsaymışım bir ekmek, bir su bakar dururmuşum.
Yemek listeleri sınıf atlamanın da kriteri olduğundan bu yana, demek ki böyle bir yemeğe davet edilmeyeceğim gibi, sınıf atlamam da mümkün görünmüyor.
Yemekten başka neler mi öğrendim?
İsli viski içmek yeni bir muhalefet etme biçimiymiş meğer. Nur Çintay’ın eşi, Erdoğan’ın karşısında içmiş bu viskiyi. Hoş bu arada isli viski diye bir şey olduğunu da öğrenmiş oldum. Gece boyu kendimi bardakları is kokuyor mu diye koklarken hayal ettim.
Benden bir halt olmayacağı kesin. Millet Bayan Erdoğan’ın dizinin dibinde ona hayran hayran bakarken ben bardak koklamakla meşgul olacaktım.
Nur Çintay’ın “yakışıklı adam” eşiğinin ne kadar düşük olduğunu da bu yemek vesilesiyle öğrendim. Ömer Çelik’i öve öve bitirememiş. Hoş, Nur Hanım'ın yakışıklı erkek kriteri Emre Aköz olunca duruma pek şaşmamak gerekiyor. Belki de beğeni düzeyini düşürerek Nur Hanım doğru yapıyor. Yakışıklı adam eşiğini benim gibi “George Clooney” düzeyine çıkarınca etrafta in cin top oynuyor…
Yemek deyip geçmemek lazım. Öğrencilerime hep söylediğim cümleyle yazıyı bitireyim:
Yaşama hep öğrenmek için bakacaksınız, öğretmek için değil.

ÖZRÜ KABAHATİNDEN BÜYÜK

Gördük ki iyi bir psikiyatr olmak iyi bir televizyon sunucusu olmayı sağlamıyormuş.
Gördük ki iyi bir psikiyatr olmak iyi bir iletişimci olmayı da sağlamıyormuş.
Cem Mumcu “Kısa Devre” Programında büyük bir gaf yapıp konuğuna (kim olduğu hiç önemli değil) “karınıza aşığım” dedi.
Kastı başka olduğu için “gaf” deyip geçilebilirdi.
Ama Cem Bey konuğun tepkisi üzerine “Acaba ayıp mı ettim?” diye basit bir psikolojik soruyu kendisine sormak yerine, “Mazhar Alanson ilk kez tanıştığım biri” dedi.
Bir psikiyatrı ilk kez tanıştığı birine, hem de neye, nasıl tepki vereceğini bilmeyen birine “Karınıza aşığım” diyebilir mi? Allahtan Mazhar Alanson da, eşi de geniş mi, geniş. Başka yerde, başka birine bu laf edilse bu memlekette… Gör başına neler gelir durumu…
Cem Bey durmuyor devam ediyor “Efendim Alanson’un tepkisi programın başından itibaren gergin olmasındanmış.”
Madem konuk gergin, sunucu psikiyatr. Öyleyse gerilimi çözmek gerekmez miydi de, gergin adamın karısından başlıyorsunuz söze?
“Yanlış anlaşıldım, özür dilerim” dese bir psikiyatra daha yakışan bir söz olmaz mıydı?
Özrü kabahatinden büyük.

AKLIMDA KALAN
Bir Türk Bayrağı'nın hüznü: İstanbul Atatürk Havaalanından arabaya bindim. Sahil yolundan, Taksim’e gidiyorum. Sahilden Taksim’e giderken sağda deniz kıyısında bir park var. Neresi olduğunu sorduğum şoför bilmediğini (!) söyleyince etrafta ipucu aradım. Fatih Belediyesi sınırları içinde. Adı Mermerkule Parkı. O parkta sur kalıntıları var. O kalıntının tepesinde bir Türk Bayrağı. Kırıldı kırılacak bir sopayla dikilmiş, rüzgarda eğiliyor, yere değdi değecek. Bayrağın her tarafı lime lime. O kadar ki, bu ulusun en fakir olduğu dönemde bile bu kadar lime lime bir bayrağı olmamıştır. İçim acıdı, hem bayrağın haline, hem de oradan geçen milyonlarca insanın hiç biri bu bayrağı görüp kimseyi uyarmaz mı diye? Herhangi biri ya da Fatih’in Belediye Başkanı? Bu özensizlik öyle çarpıcı ki, utandım.

OKURA NOT: Bu okuduğunuz 150. yazıydı burada yazdığım…

(Haberturk.com 19.11.2008)