Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Bir Başbakanın şımarıklığı eksikti!

Başbakan Erdoğan’ın “Yerel seçimde ikinci parti olursam genel başkanlıktan çekilirim” dediğini öğrenince içimden “Bu şımarıklık!” dedim.

Yazının başlığına şımarıklığı koyunca “şımarık”ın bilmediğim başka anlamı var mı diye sözlükleri karıştırdım. Hakarete girmesin.

Sonra hukukçulara sordum “Başbakan hakaretten dava açar mı?”

Malum, kendisinin gazeteci ve karikatüristleri mahkemeye verme gibi özel bir eğlence tarzı mevcut. Her ne kadar gazeteci değilim diyerek içimi rahatlatsam da “şımarık” lafının akademik savunusunu da geliştirmedim.

Neyse ki sözlük de, hukukçular da içimi rahatlattı, hakaret unsuru yok.

“Bu kadar kaygılanıncaya kadar sen de Başbakana şımarık demeyiver” diyeceksiniz. Denedim, olmuyor. Başbakanın yukarıdaki sözlerini öğrendiğim an bu sözcük aklıma yapışıverdi, orada duruyor.

Şımarık ama aynı zamanda sağlamcı. %bin emin olmadan ağzından bu laf çıkmaz. 22 Temmuz öncesinde de aynı şeyi yaptı.

Şımarık, sağlamcı ve dalgacı.

Peki öyle olmasın da ne yapsın?

Bir memleket siyaseti düşünün ki muhalefet partileri güvenilirlik sıralamasında medyanın bile(!) gerisinde kalıyor.

Üstelik Başbakanın şımarıklığının, Baykal’ın kara çarşaflı kadınlarla görüntüsünün hemen sonrasına gelmesi de önemli.

Erdoğan’ın zekası, CHP’nin çarşaf açılımına bakıp taklidin aslını yaşatacağını kesin görmüştür.

CHP’nin AKP’ye karşı geliştirdiği “dini istismar ettiği” argümanını yitirmiş olduğunu da, sürdürdüğü politikanın iflas ettiğini de görmüştür.

CHP’nin çarşaf açılımının (türban bile değil), aynı zamanda CHP’nin çıkmazını ve kimlik krizini gösterdiğini anlamıştır.

Çarşafa rozet takma fotoğrafı CHP’nin çaresizliğinin de fotoğrafıdır. (Hani bu konuda yazmayacaktım…)

Bir memleket düşünün, Milliyetçi Hareket Partisi “milliyetçilik” kavramından kaçacak delik arıyor. Tamam ülkücü hareketi sokağa dökmeme politikası kutlanmaya değer.. İyi de sokağa dökülmemekle pişpirik oynamak arasında bir yer yok mudur?

Peki DSP, DP, DTP? Çıkardıkları ses kapsadıkları alandan büyük.

Başbakan Erdoğan şımarmayacak da kim şımaracak söyler misiniz? Yine de alçaktan uçup “Genel Başkanlığı bırakırım” demekle kalmış. “Ülkeden gidebilirim, hatta cinsiyetimi değiştirebilirim ve hatta…” diye ne kadar yüksekten uçsa o kadar yeridir.

“TOKATLI OBAMA” CEM ÖZDEMİR KOMEDİSİ

Günlerdir Almanya’da, Yeşiller Partisi’nin eş başkanlığına seçilen Cem Özdemir hikayesine boğulduk.

Ama durumun neresinden tutarsanız elinizde kalıyor.

O Yeşiller Partisi, Özdemir’in milletvekili adayı olmasını bile iki kez reddetmişti. Neden etmesin ki, iki yıl önce kredi yolsuzluğuna adı karışmamış mıydı bu Özdemir’in?

Üstelik eş başkanlığa seçildiği falan da yok, tek adaylıktan mecburi zafer ilan etmiş ama medyanın umurunda değil, varsa yoksa “Tokatlı Obama.”

Özdemir ısrarla “Sandığınızdan daha Almanım” desin dursun, bizimkiler tutturdu “Sen Türksün” diye. Abartılı haberler arka arkaya. O kadar ki Özdemir’in Tokat’taki 80 yaşındaki bir akrabası bulunmuş. Ninecik “Eş başkan olması bizleri çok mutlu etti” demiş ve eklemiş “yavrumuz iki düveli birbirine bağladı.” (meraklısına not: düvel=devletler)

Nineciğe “eş başkan ne demek” diye sormak işkence, haber o kadar ısmarlama yani. Oysa Cem yavrusunun bırakın iki düveli, iki kişiyi birbirine bağlayacak durumu yok.

Özdemir’den Türk Obama çıkarmak için özellikle Hürriyet ısrarlı, nedense. Soruyor “Döner sever misiniz?”, yanıt: “Sevmem, vejeteryanım.”

Soruyor “Obama’yla kıyaslanmak sizi öfkelendiriyor mu?” Yanıt: “Yaşamda çok daha kötü şeyler vardır.” Cem Bey Hürriyet sayesinde epey havaya girmiş belli. Ama çapının da farkında olmalı ki, Doğan Grubu’nun tüm ısrarına rağmen “Ben Başbakan olmak istemiyorum” diyor. Hürriyet ısrarlı, soruyor “Kuran üzerine yemin edecek bir başkan düşünebiliyor musunuz?” Özdemir’den yanıt, “Soru yanlış.”

İyi niyetten ülkecek başarıya aç kaldık da bu olay ondan abartıldı diyeceğim, değil. Benim bildiğim Belçika’da Bakanlık yapan Türk var. Hem öyle Cem Özdemir gibi Türkçesi yarım, ülkesine yabancı biri de değil, Anadolu’nun bağrından Afyon Emirdağ’dan çıkmış Bakan olmuş. (Habertürk’te yayınlanan “Emirdağ” belgeselinden öğrenmiştim.)

Cem Özdemir gerçeği özetle şöyledir; Kendisi Yeşiller Partisi’nin rakip yokluğundan eş başkanı olmuştur ve bunun abartılacak, buradan “Şanlı Türkün zaferi” anlamını çıkaracak yanı yoktur.

Hem Obama’yla karşılaştırmak Obama’ya hakaret. Hem de koskoca Hürriyet’e yazık oluyor.

AKLIMDA KALAN

“Başbakan neden Prof. Vergin’e özel ilgi göstermiştir?” sorusu: Hani Memecan’ların yemeğine katılan Prof. Nur Vergin ile Nur Çintay arasında “Başbakanın dizinin dibine kim oturacak” tartışması vardı ya. Biri diyordu ki “Başbakanın dizinin dibine oturmak maharet ister”, diğeri de bu söze karşılık hakaretler yağdırarak (aşağılık kompleksinden başlayıp kıskanç, yalancı, cahil, gazeteci bozuntusuna varan) “Bana yanında yer gösteren Başbakanın kendisiydi” demişti. Araştırarak öğrendim ki Prof. Vergin haklıymış. Başbakan ona yanında yer göstermiş. O günden beri düşünüyordum, Prof. Vergin’e bu iltifat nedendir? Öyle ya akademisyenlere iltifat gösterisi desem oradaki bayan rektör ne güne duruyordu? Yoksa Prof. Vergin bilmediğimiz bir konunun mühim temsilcisi miydi? Sonra dün bir ışık yandı zihnimde: Prof. Vergin Başkanlık sisteminin Türkiye’deki yılmaz savunucusudur. Başkanlık sisteminde başkan olmak da Başbakanın en büyük hayali. Hayallerinin sözcüsünü uzağına oturtacak değildi ya.

(Haberturk.com 24.11.2008)