Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Don't panic!

Başlık İngilizce olduğu için özür dilerim. Konuşmalarına ve yazılarına İngilizce sözcükler serpiştirerek statü kurma çabasında olanlardan pek hazzetmem oysa. Bir tür kompleks göstergesi sayılır bu durum benim için. Ne var ki bugünlerde Ciner Grubunun yeni gazetesiyle ilgili medyada kopan kıyamete bakınca başlıktaki ifade anlamlı oluyor: Paniğe gerek yok!

Yolu yeni gazeteden geçen herkese dirsek atmak moda. Ama en büyük dirsek gazetenin genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı’ya atılıyor.

Altaylı’yı eleştirenlerin önemli kısmının ortak özelliği, aşağı bir üsluptan besleniyor olmaları. Gerçeklerden kopuk demokrasicilik oynamasıyla meşhur olanlar da var eleştirenler arasında.

Benim bildiğim Fatih Altaylı militarist değildir ama asker düşmanı da değildir. Acaba ikisinden biri olması gerekli midir? Cinsiyetçi olması bir yana cinsiyet konusunda tam bir eşitlikçidir. Kızdığı erkeklere hangi üslupla konuşuyorsa kızdığı kadınlara da aynı üslupla konuşur, ayrım yapmaz.

Altaylı eleştirilecekse üslubunu eleştirmek anlaşılır ama “kadınlar hakkında bunu nasıl yazarsın?” sorusu anlaşılmaz.

(Üstelik bunları, beni eleştirirken söze önce kadınlığımdan, görüntümden başlanmasının mücadelesini veren biri olarak, yaşadığım haksızlıkların içinden geçerek yazıyorum. Pek farkındayım yani.)

Bir yazarı yazdıklarından dolayı suçlamak ayrı, üslubunu eleştirmek ayrı şeyler, birbirine karıştırmamak gerekir. Birincisi yani yazarı yazdıklarından dolayı suçlamak terör değil de nedir?

En entelektüel geçinen yazarın gidebildiği derinlik yazı sahibinin kişiliğini konu etmek olunca düşünce dünyasının sığlığına üzülmemek mümkün değil.

Elbette Eski Yunan düşünürlerinin akıl yürütmesindeki inceliği bekliyor değilim ama bu derece sığlık da pes dedirtiyor.

Ne bir entelektüel kaygı var ne de bir entelektüel eleştiri. “Bunu nasıl yazarsın?” sorusu ne kadar özgürlüğü içerebiliyorsa, soruyu soranın demokrasi anlayışı da o kadar dikkate alınabilir.

Kimin neyi, nasıl yazacağına birileri mi karar verecek? Bunun yanıtını medyamızın etrafı sindirmekle meşgul, terörize olmuş üslup sahipleri vermelidir.

Fatih Altaylı eleştirilerinden hareketle şöyle bir resimle karşılaşmak da mümkün;

Bir tarafta “Bu krizde gazete mi çıkar?” sorusuyla Turgay Ciner’e akıl vermeler,

Bir tarafta “Kimleri transfer ediyorlar/ etmiyorlar/ edemiyorlar?” dedikodu kulisi,

Bir tarafta yeni gazetede yer alacak olanlara, yer alamayacak olanların saldırgan tavırları.

Çamurdan yapılmış bu resim bir tek çerçeveyle anlam buluyor: Yeni çıkacak gazeteden duyulan panik.

Oysa yeni gazeteyi desteklemek gerek. Kapıların bir bir kapandığı bir dünyada yeni bir kapı olasılığı herkese iyi gelmez mi?

Önemsiz not: Altaylı için yazdıklarımı yeni gazetede yer bulmak için yaptığımı düşünecek olanlar merak etmesinler o konu biteli epey bir zaman oldu..

KOŞULSUZ KARAYALÇIN MI YOKSA BÜYÜKERŞEN’E KARŞI KARAYALÇIN MI?

Bundan 15 gün kadar önce DSP Genel Başkanı Sayın Zeki Sezer üstün nezaketiyle Üniversitede beni ziyaret etmiş, birlikte keyifli bir yemek yemiştik.

Önce DSP’yi, partinin iç sorunlarını ve meşhur deyimle açılımlarını değerlendirmiştik.

Elbette konu yerel seçimlerdeki stratejilerine gelmişti. CHP’nin ve Baykal’ın işbirliğine bakışlarını anlattı. Onlara burada yer vermek o yemeğe saygısızlık olur.

Ancak CHP’nin bu işbirliğine pek istekli olmadığı ortadaydı. Zeki Bey’in de bu kez kapalı kapıları zorlamaya pek niyeti yok gibiydi.

Kendisine “Ankara’da Karayalçın’ı desteklemediğiniz durumda alınacak olumsuz bir sonuç, CHP’nin arayacağı günah keçisinin siz olmanıza yol açar” demiştim. Haklılığımı kabul etmişti.

Yemekte konuşulan ve Karayalçın’ı desteklemekle sonuçlanacak olan yol haritasının zamanlamasında bugünler yoktu. Bugünler erkendi.

O günden sonra konuştuğum DSP’li yöneticiler de, Zeki Sezer’le sorun yaşayan milletvekilleri de Karayalçın’ı desteklemek gerektiğini düşünüyorlardı.

DSP’nin sonra değil de bugünlerde Karayalçın desteğini ortaya atması bana iki şeyi düşündürüyor:

Ya her hangi bir strateji olmaksızın, düz bir açıklama yapıldığını ya da bugünden Karayalçın’ı destekleyeceklerini belirterek, Eskişehir’de Büyükerşen gibi DSP’li adayların güçlü olduğu yerlerde CHP aday çıkarmadan pazarlığı başlatmak.

“HABERTURK.COM”, “SIMSICAKGECELER” VE MEDİZ’İN NOTU

MEDİZ bayram öncesi kendileriyle ilgili yazdıklarım için bir açıklama göndermiş. Açıklama mı, tekzip mi, mektup mu, düzeltme mi orası biraz karışık.

“Yazınızdaki eksik-yanlış bilgilerin tekzip edilip, gerekli doğru bilgilerin yine Habertürk web sitesinde yayınlanmasını bekliyoruz.” Demişler ama bir yazının tekzip edilebilmesi için açıklamanın Basın Mahkemeleri aracılığıyla gönderilmesi gerektiğini unutmuşlar.

Aynen yayınlanması dileğiyle kurumsal bir metin gönderselerdi tekzipe gerek olmaksızın buraya koyardım. Ancak metin kimi yerde mektuba dönüşmüş, sonuna da soyadsız bir ad yazılmış.

Yine de açıklamanın bir kısmını buraya alacağım: “Mediz'in daha önce yaptığı benzer onlarca açıklama için bakınız www.mediz.org. Bakınca göreceksiniz ki mediz'in onlarca açıklaması içinden mecrası itibarıyla ikinci web sitesi habertürk, ilki www.simsicakgeceler.com idi. Yani Mediz'in açıklamasına konu olan ilk medya kurumu Habertürk olmadığı gibi ilk web sitesi de değil.”

“Haberturk.com” ve “simsicakgeceler.com” için aynı muameleyi yaptıklarını belirterek kendilerince “Haberturk.com”u küçümsemişler. Olabilir. Olabilir de bir medya izleme grubu neden pornografik bir siteyi de protesto eder onu anlamak güç. (Sitenin pornografik olup olmadığından da emin değilim, sırf adından yapıyorum bu yorumu. Siz bakarsınız artık.)

MEDİZ’in açıklamasında yer alan “Ayrıca söz ettiğiniz diziler, gazeteler ya da programların içeriği, yaptıkları ihlallere dair, Mediz'in içinde yer alan ya da katkıda bulunan kadınların yazdığı çok sayıda yazı, makale gibi çalışmaları da google'dan bulabilirsiniz. ki sorduğunuz ve tepki vermediğini iddia ettiğiniz konularda bizzat Mediz'in en az bir açıklaması mevcuttur” kısmını özellikle buraya koyuyorum ki ilgilenenlerin haberi olsun da okusunlar.

“Son olarak, dilerim katılırsınız ki, başta medyanın içinde olanlar olmak üzere hepimizin daha çok medya izleme grubuna ihtiyacımız var. Bizler, yani medyanın izleyici, okuyucu, dinleyicilerinin eleştirilerinden 'kendini medyaya karşı koruyabilecek olanlar ya da olmayanlar' 'bilinçli olanlar ya da olmayanlar' gibi kategorilere ayırmadan yararlanmanızı dileriz. iyi günler. Melek”

Yine de MEDİZ’in enerjisini Internet sitelerinden daha çok geleneksel medyaya ayırmasında yarar olduğunu düşünüyorum. Sanal ortamda yapılacak olan basit. Eğer rahatsız oluyorsanız adı “sımsıcak geceler” olan bir siteye girmeyebilirsiniz.

Internet’e geleneksel medya muamelesi yapan bir Başbakanımız var zaten.

Bu vesileyle bir sivil toplum kuruluşunun, MEDİZ’in bilinirliğini artırmaya katkım olması beni olsa olsa mutlu eder.

AKLIMDA KALAN

Obama’nın Türkiye’de konuşma gerekçesi: Bayram boyu medyamızı alan telaş Obama’nın nerede konuşacağı hakkındaydı. Acaba Obama “dünyayı değiştirecek” mesajlarını Türkiye’de mi verecekti? Doğrusu bir tür beyaz atlı kara prens muamelesi gören Obama’nın nerede konuşacağı benim hiç umurumda değil. Yakında “Obama’nın elinde sihirli değnek vardı, iki gözüm önüme aksın gördüm” diyenlerin ortada dolanması an meselesi. Meğer abartma bize has değilmiş, tüm dünya Obama’yı abarttıkça abarttı. Çaresizlik çoğalınca kurtarıcı beklentisi de artıyor haliyle. Obama’nın konuşmasını nerede yapacağı umurumda değil ama umurumda olan şey, eğer Türkiye’de konuşacaksa hangi gerekçeyle bunu yapacağı. Türkiye “Müslüman bir ülke” olduğu için mi, yoksa Türkiye “uygarlıkların buluştuğu nokta” olduğu için mi? Birincisiyse bunu Türkiye politikalarında gerileme sayarım, ikincisiyse sakıncası yok. Türkiye’de konuşacaksa gerekçeye dikkat!

(Haberturk.com 15.12.2008)