Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Cumhurbaşkanı soyağacını açıklamakla iyi mi yaptı?

“Ermenilerden özür diliyorum kampanyası” demek ki “Ben kişisel olarak imzaladım” diyecek kadar sorumluluktan uzak olamazmış.

Demek ki sonuçları “Benim vicdanım böyle diyor” diyecek kadar kişisel olmazmış.

Demek ki ciddi meselelere evcilik oynar mantığıyla yaklaşmamak gerekiyormuş. Biraz ciddi olmak lazımmış.

(İmzalamamaları lazımdı demiyorum, herkes istediği şeyi imzalar, nitekim ben de boş kaldığımda önümdeki kağıtları imzalayarak vakit öldürüyorum…)

Canan Arıtman “Cumhurbaşkanının annesi Ermeni kökenlidir” dediğinde geçti aklımdan yukarıdaki cümleler.

Bir kampanya karşıtını yaratınca haliyle karşıtın içinden kimlerin çıkacağı da belli olmuyor.

Arıtman böylesine ayrımcılığın altını çizen bir nezaketsizlik yapınca, Cumhurbaşkanına yol gösteren çoğaldı haliyle.

Son iki gündür akıl veren verene..

“Cumhurbaşkanı, Arıtman’ı muhattap alıp yanıt vermesin.”

“Annemin soy ağacı beni ilgilendirir desin.”

“Olmasa bile ‘Evet benim annem Ermeni’ desin” diyenler bile çıktı.

Kantarın topuzu yok tabii. Onca şey göze alınmış siyasi kariyer onların değil, sırça köşkte oturanlar da onlar olmayınca danışmanlık yapanı bol bir memleket.

Ama Cumhurbaşkanı verilen o kadar aklı bilmezden, görmezden geldi.

Kim hangi tabuyu yıkarsa yıksın, içinden geldiği ve kendisini yasladığı taban için ailesinin soy ağacı da dini durumu da çok önemli, Gül biliyor.

“Müslüman Cumhurbaşkanı” şapkası onun için önemli.

Ailesi konusunda soru işareti bırakmamak, eşitlik gösterisi yapmaktan daha somut, daha getirisi olan bir siyaset tarzı onun için.

Cumhurbaşkanına akıl verenler, karşılarında siyaset adamı Gül’ün durduğunu unutuyorlar.

DESELERDİ Kİ NURAY MERT’LE AYNI DÜŞÜNECEKSİN, İNANMAZDIM

Dün akşam televizyonda gördüm, hem de kendi gözlerimle, Oral Çalışlar ile Nuray Mert tartışıyordu. Tartışmak ne ki, düpedüz kavga ediyorlardı.

O kadar üst perdeden hem de, Ahmet Hakan bile arada fırçayı yedi.

Oysa o ikisini biri söyler biri onaylar bir çerçeve dışında neredeyse hiç görmemiştim. Gözlerim, ağzım, kulaklarım açık kalakaldım. Bu özür kampanyası da nelere kadirmiş..

“Nuray Mert gibi akıllı bir kadınla anlaşabilecek, ortak bir nokta bulamayacak mıyım” derdim hep.

Bir tek ama bir tek ortak nokta... Bazı yazılarını döndüm döndüm yeniden okudum. Tam ortak bir nokta buluyor gibi olunca, konu elimden kayıp gitti kaç kere.

Neyse dün akşam kocaman bir “ohhh” çektim. Dün akşam Nuray Mert’in söylediği gibi düşünüyordum ben de. Nuray Mert de benim düşündüklerimi söylüyordu işte..

Bu imza meselesinin “imzaladım bitti”den öte sonuçları olacağını söylüyordu o da. Nuray Mert’e bir haller oldu farkında mısınız? Hem güzelleşti hem kaf dağından indi ve hatta “belki biz de geçmişte böyle sorumsuzluklar yapmışızdır” diyerek özeleştiri bile yaptı.

Demek ki neymiş, akıldan umut kesmemek gerekiyormuş.

SEZEN AKSU’YA 250 BİN DOLAR...

Ağaoğlu İnşaat’ın patronu “Kışa merhaba partisi”nde konser vermesi için Sezen Aksu’ya 250 bin dolar ödemiş. Belli ki parti bahane, eğlenmek şahane.

Haberi okuyunca, harcayacağım paranın hesabını bilmeyecek kadar zengin olsaydım eğlenmek için kimi getirmek isterdim diye düşündüm ister istemez.

Aklıma kimse gelmedi. O parayı etrafımdaki herkesi tatile göndermek için harcardım herhalde. Kafa dinlemek için.

Peki Ali Ağaoğlu bu parayı neden ödemiştir Sezen Aksu’ya?

Yanıtını Hocam Emin Özdemir’in dersinde anlattığı bir meselde buluverdim:

İki çoban dağda, sürüyü salıp çayıra, uzanmışlar ağacın gölgesine. Vakit bol ya, hayal kurmaya başlamışlar.

Biri demiş ki “Diyelim ki şu ağacın altında bir sandık define buldun, ne yapardın?”

Diğeri atlamış hemen “Ne yapacağım, bir çuval soğan alırdım ve cücüklerini (soğanın ortasındaki en lezzetli kısmı) yerdim!”

Sonra eklemiş “Peki defineyi sen bulsan ne yapardın?”

Bizimki düşünmüş, düşünmüş ve demiş ki “İyi de bana yiyecek bir şey bırakmadın!”

Emin Hoca bu meseli anlattıktan sonra eklerdi “Herkesin hayalleri bildiği sözcük sayısıyla sınırlıdır.”

Ağaoğlu da herhalde “Bir zengin olsam Sezen Aksu’yu getirirdim” demiş olmalı..

AKLIMDA KALAN

Çakma Fifty Cent’in çakma İstanbul’u ortaya çıkarması: Pek hoşlandığım bir müzik türünden olmadığından Fifty Cent’in bende parasal değeri dışında bir karşılığı yoktur. Ama İstanbul’un bir kesiminde karşılığı varmış. Konser vereceği söylenen gece kulübüne akın etmişler. Kulüpte herkes var, her şey tamam, bir şey eksik: Fifty Cent’in kendisi! Yerine “çakma” bir Fifty koymuşlar. Sahteliği kim farketti acaba? Biri söylemese sahnedeki adamın sahte olduğunu anlayacak bir Allah’ın kulu çıkmazdı eminim. İş anlaşılınca Kulüp açıklama yapmış: “Abartmayın tek eksik Fifty Cent…” Adam biliyor müşterisinin profilini. Anlamadan anlar gibi yapan, bilmeden bilir gibi yapan, dost olmadan dostmuş gibi davranan çakma İstanbul’u, o bilmeyecek de kim bilecek?

(Haberturk.com 24.12.2008)