Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Derviş'in Washington planı, okurlarım ve kırmızı balık

CHP’nin halâ İstanbul Belediye Başkan adayı yok. Kemal Derviş’in UNDP Başkanlığından vaktinden önce ayrılma kararı, İstanbul’a ve CHP’ye geleceği dedikodularını gündemde tutuyor.
Oysa bu rüyayı kim görüyorsa hata ediyor. Çünkü Derviş’in aklında ne İstanbul ne de CHP var. Tabii şimdilik.
Benim tanıdığım Kemal Derviş sağlamcıdır. Kendisini asla riske atmaz. Oturacağı garantilenmeyen hiçbir koltuğa talip olmaz.
Bakanlığı döneminde ilk kitabım için kendisiyle söyleştiğimde “ABD’den bir bürokrat olarak uçağa binip nasıl olup da Ankara’da bir bakan olarak uçaktan inebildiğini” sormuştum. O günlerde rivayet buydu, kendisine müsteşarlık teklif edilmiş, sonra ne olduysa olmuş birden bakan oluvermişti.
Derviş’in yanıtı hep aklımdadır: “Müsteşarlık benim gündemimde hiç olmadı. Ben Sayın Ecevit’le Bakan olmam dışında hiçbir seçeneği konuşmadım. Çünkü her zaman aklımda Türkiye’nin ekonomisinde karar verici olmak vardı.”
Şimdi de Derviş’in aklında Türkiye’de karar verici olmak var. Yani Derviş’in planları hiç değişmiyor.
Ama şimdi böyle bir koltuk garantisi yok.
Onun için de geçici planları var.
Derviş ABD ve dünya politikalarının Obama ile birlikte yeniden yapılanacağına inanıyor. Obama yönetiminin kendisine önerdiği Washington’daki dünyanın en etkili “think thank” kurumlarının birinin başına gelecek.
Aynı zamanda da Türkiye’de Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyesi olacak. Üniversitede öğretim üyeliği, Türkiye ile ilişkilerini sürdürmesini sağlayacak.
Anlayacağınız Derviş’in gelecek planı yine Türkiye üzerine ama bugünlerde değil.
Geçen hafta 60 yaşına girdi. Elini çabuk tutsa iyi olur. Hayat Derviş kadar sabırlı olmayabilir.

BU İŞİN EN KEYİFLİ YANI OKUR E-POSTALARI

Günlerdir Türkiye’nin karanlık, sevimsiz gündemi nedeniyle cuma yazılarını da, okurlarımdan gelen keyif veren e-postalara burada yer vermeyi de ihmal ettim.
Oysa içlerinde öyle e-postalar vardı ki mutlaka sizlerle paylaşmalıyım:
“Sanırım size aşık oldum; utanmam gerekiyor mu? (İrfan K.)”

Yazarın yanıtı: Hayır İrfan Bey sizin utanmanız gerekmiyor. Ama benim utanmam gerekiyor. Ne gereği var şimdi sağlıklı kurulmuş okur-yazar ilişkisi varken böyle hastalıklı bir duyguya. Ama yaşınız 20’nin altındaysa hoş görmek lazım, 60’ın üzerindeyse panik olmak gerek. Arada bir yerdeyse sabredin, geçer..

Sevgili Fatih K. Hiç üşenmemiş, benim özellikle cuma yazılarımın bazılarının başlıklarından bir metin yapmış aralara da kendi yorumlarını eklemiş.
Koyu renkler benim yazı başlıklarım, diğer kısımlar Fatih Beyin ekleri:
-“Yazmasan olmuyor, yazsan olmuyor! ama yazacağım yine de. "Sana ihtiyacım var...", "Ben emanetim sana...", "Kimse bana senin kadar iyi gelmiyor...", "Benden başkasını öpme!" diyorsun. Oldu mu şimdi? “Ben sizin yerinizde olsam...”, “İşte hayatımızın özeti...” derken, “Kameralar hazırsa özür dileyeceğim” demezdim.
“Biz neden kaybetmeye mahkumuz?”, “Bizden bir halt olmaz!” ama maalesef böyle. “Baktığınız yönü değiştirmek kolay mı?” “Ben çok safmışım...” dayatmalarından usandım ama “Dayatma varsa çaresiz alışacaksınız!”
İyi de hiç görüşemiyoruz. “Bu iletişimsizlik kabul edilemez!”, "Geyik candır!" derler hadi bari geyik yapalım. Görenler "Bu bir mucizedir!" desinler. “Sözcüklerden silah yaparken iyi düşünün!” ki benimde kalbim var.
"Öpüşürken tam bir dişi..." tanımı içindeyken bana karşı, “Öpüşmeme Özgürlüğü” ayaklarındasın. Diyorlar ki “Aşk yüzyılı bitti, seks yüzyılı başladı” ama aşksız beden boş bardaktır, bilmiyorlar.
Aramızda duranlara "Biz birbirimizi seviyoruz, aradan çekil!" deme cesaretine inan hayranım. Sana da bu yakışırdı.
Senden son bir ricam var. “Şık ol ama seksi olma!” çünkü seni kıskanıyorum.
Bunları sizin yazılarınızın başlıklarını kullanarak yazdığım için sizce ben, “Çok mu kötü niyetliyim?” ama bana bu ilhamı siz verdiniz. Hangimiz kötü niyetli acaba? Sağlıcakla kalın. (Fatih K.)-

Yazarın yanıtı: Bu kadarına da pes! Niyetiniz kötü mü, iyi mi bilemem ama beni çok utandırdınız. Ne kadar çok emek harcamışsınız bu e-posta için. Emeğin kendisi içerikten daha büyük şeyler anlatıyor. Çok teşekkür ederim bir şeyden emin olabilirsiniz ben ne şık olmayı ne de seksi olmayı becerebilirim. Dolayısıyla kıskanmanıza hiç gerek yok.

...

“Yazılarınızı takip etmekteyim ancak Habertürk sitesi, okurken yazarlarına en zor
ulaşabilinen bir tasarımla yapılmış. Bir yandan yazarı kaçmadan yakalamaya kalkarken, diğer yandan öteki yazarı yakalamak için tekrar ana sayfaya ya da başka bir sayfaya gitmek gerekiyor. Sonra hadi bakalım öbür yazarı yakalamaya çalış.
Bu daha kolay bir hale getirilemez mi? Yoksa Habertürk ‘Bizim yazarlar kıymetlidir, öyle çabalamadan ulaşılmaz’ politikası mı uyguluyor? Saygılar, (Lütfiye U.)”

Yazarın yanıtı: Yazdıklarınızı Genel Yayın Yönetmenimiz Sevgili Gülin Yıldırımkaya’ya ilettim. Kendisi size Türkiye’nin en çok okunan Internet sitesini hazırlamak için çok çalışıyor. İyi de siz neden Göcek gibi dünyanın en güzel yerlerinden birinde, hem de yatçılıkla uğraşırken kalkıp bizi okumaya kafayı takıyorsunuz?
Ama haklısınız Habertürk yazarları kıymetlidir. Onları yakında, yeni gazetede bu kadar zahmete girmeden okuyabileceksiniz. Hadi şimdi bilgisayar başından kalkıp gidin, elinizi denize sokun ve “işte huzur bu” deyin, benim yerime. Yapar mısınız?

“Merhabalar, Sizi tebrik ederim. Yazılarınızı çoğunlukla beğenerek okuyorum. Verdiğiniz bazı referans yazarların kitaplarını temin etmeye çalışıyorum. Bu dönemde okuduklarımdan bana katkısı olduğuna inandığım yegane yazar sizsiniz. Çok teşekkür ediyorum. Başarılı çizginizi sürdürmenizi diliyorum. Saygılarımla. (Orhan Ö.)”

Yazarın yanıtı: Orhan Bey, bir öğretim üyesine yapılabilecek en güzel komplimanı yapmışsınız “bana katkısı olduğuna inandığım yegane yazar sizsiniz” diyerek. Okumaya devam edin, daha ne kitaplar önereceğim…Yine de şu “çoğunlukla” demeniz canımı sıkmadı değil.

“Merhabalar Sayın Nuran Hanımefendi,
Her yazınızı dikkatle okuduğum gibi dün akşamki tartışma ile ilgili yazınızı da
okudum... Her kelimesine katılıyorum. Duruşunuza, tavrınıza ve fikirlerinize hayranlık duyuyorum. Paylaşmak istedim.. (İrfan K.)”

Yazarın yanıtı: İşte bu! Duruş, tavır ve fikir hayranlık uyandırmışsa doğru şeyler yapmışım demek ki.. Ben de sizin iyi duygularınızı paylaşma cömertliğinize hayranlık duydum İrfan Bey, kendinize iyi bakın.

“Nuran Hanım, Türkçemizde ''Ahçı'' diye bir kelime yoktur. Olsa bile herhalde ah çekene verilebilecek bir isim olurdu. Yazınızda ''Aşçı'' demek istediğiniz tabiki anlıyorum.
Saygılarımla. (Cengiz A.)

Yazarın yanıtı: Cengiz Bey ne kadar kötüsünüz. Yazdıklarınızın doğru olduğunu ben bilmez miyim? Ama bu koşuşturma içinde oluyor böyle şeyler. Hoş görmek yerine hemen suratıma yapıştırıyorsunuz. Ben de şimdi size e-postanızdaki “ki” ayrı yazılmalıydı desem olur mu? İyi ki bu kadar dikkatli biri tarafından okunuyorum, teşekkür ederim.

AKLIMDA KALAN
Küçük kırmızı balık: Dün bir arkadaşım, dünyanın en zarif beyefendisi bana gelirken kırmızı güllerle birlikte küçük kırmızı bir balık getirmiş. Anlayacağınız çalışma odamda artık yalnız değilim. Balığa getiren arkadaşımın adını koydum: Sadık. Sadık bana bakıyor, ben ona bakıyorum. Bu kadar güzel bir hediye almayalı uzun zaman olmuştu. Mutluyum, mutlu! Ama insanı bu mutluluğa bırakmıyorlar ki, “balık tek başına yaşayamaz, bir tane daha lazım” diye başımın etini yiyor arkadaşlarım. Ama direniyorum, benimle yaşayan benim koşullarıma uymayı kabul edecek diyerek. Bakalım Sadık balık bu düşünceme ne kadar uyum sağlayacak? Bizimkiler kararlı “Bak gör çok yaşamaz!”

(Haberturk.com 16.01.2009)