Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

İyi bir politika, kötü bir uluslararası ilişkiler...

Başbakanın Perez’i hedefe koyan öfke patlamasını izlerken yarın seçim olsa ne olurdu diye düşünmeden edemedim.

Yarın seçim olsa oyların en az %50’si Başbakanın olurdu. Ne var ki yarın seçim yok.

Karşımızda “Öfke de bir hitabet sanatıdır” sözüne sıkı sıkıya bağlı bir siyasetçinin durduğunu aklından çıkararak yorum yapanlar doğruyu yapmaz.

Bir oturum moderatörü bir Başbakanı böylesine zıvanadan çıkarabilir mi?

Çıkaramaz. Çıkarmaması gerekir.

O nedenle konunun moderatörle ilişkisi olduğuna zerre inanmam. Başbakanın o yöndeki açıklamasını siz de ciddiye almayınız.

Neden öfkesi sel gibi taştı peki?

Bir, bizim zaten sağa sola öfkelenen, öylece kabul ettiğimiz bir Başbakanımız var. Gece yatarken sabah olsa da kime kükresem sorusunun yanıtını bulmadan rahat uyumuyor nitekim. Dolayısıyla karakteri öyle deyip geçmek mümkün.

İki, karakteri hiç işe karıştırmayıp, son günlerde ülke gündeminin hali Başbakanı germiş olabilir. Davos’tan önce de gittikçe gerilen sinirlerinden payını almayan pek fazla insan kalmamıştı. Hissim odur ki Ergenekon’un geldiği nokta,

Başbakanın sinirlerini harap edecek alt yapıyı hazırlamıştır.

Ya da üç, onun öfkesi aklımıza kazınan ve çoğu kez başarıyla icra ettiği “öfke de bir hitabet sanatıdır” düşüncesinin ürünü.

Yani Perez’e “25 dakika bana 12 dakika” gerekçesi de, “moderatöre kızdım” demesi de bahane.

Hissim odur ki Başbakan zaten Davos’a olay çıkartmak için gitmiş. Hem seçmenine iyi geleceği, hem de öfkesini boşaltacağı hesap edilmiş.

Dün gece Başbakanın nefis bir uyku çektiğine rahatlıkla bahse girebilirim.
Ne yazık ki bu ülkenin ruhu öfkeye sükunetten daha fazla prim veriyor.

Öfkeli bir karakter, öfkelendiren bir gündem ve öfkenin prim yapan bir yöntem olduğuna duyulan inanç...

Ve benim ruhu tedaviye muhtaç gittikçe yalnızlaşan ülkem.

DİPLOMASİDEN BİHABER DIŞ İLİŞKİLER

Bir kez daha görüldü ki diplomatik değil, kişisel takılan bir Başbakanımız var. “Bir daha da buraya gelmem, Davos benim için bitmiştir” diyen Başbakan için başka ne denilebilir?

O karmaşa arasında elinde mendil üzüntüye gark olan Emine Hanım’ın “neden orada olduğu” sorumun yanıtı da Davos’un bir tür kişisel takılma gezisi olduğudur.

Şaşmamak gerek. Çok uzun süredir Türkiye’nin dış ilişkileri parça parça. Her parçanın kendisine göre bir ilişki anlayışı, bir projesi var. Ankara’da bunu bilmeyen yok.

Bir tarafta Cumhurbaşkanı ve ekibi. Diğer tarafta Başbakan ve danışmanları. En kenarda da Dışişleri Bakanlığı ve onun atıl kalmış bürokrasisi.
Sonuç; kafası karışmış, yönü şaşmış, muhattapsız kalmış, yalnızlaşmakla kalsa iyi, 80 yılda kurduğu ilişkileri sapır sapır dökülmüş bir ülke...

AKLIMDA KALAN

“Tarık Akan’ın yerinde olmak istemezdim” düşüncesi: Demokrasiden, insan haklarından yana bir duruşunuz var. Solcu ve hatta devrimci bir çizgide olmaktan hiç rahatsız olmuyor, gurur duyuyorsunuz. Savunduğunuz değerlerin gereği olarak da darbe karşıtı bir filmde oynuyorsunuz: “Eylül Fırtınası”. Kendinize ve savunduğunuz değerlere karşı sorumluluğunuzu yerine getiriyorsunuz. Tutarlısınız. Haklısınız. Kemiklisiniz, kemiksizler diyarında. Omurgalısınız, omurgasızlığın prim yaptığı zamanda… Ve, fakat… TRT sizin tertemiz duygularla yaptığınız “Eylül Fırtınası”nı öyle bir zamanda ve bağlamda gösteriyor ki… Askeri eleştirmenin, laik, Atatürk ilkelerine bağlı Türkiye’ye düşman olanların bölgedeki tek rakibi olarak kalan Türk ordusunu yıpratma hazzına meze oluyor filminiz. Ne büyük tezat. Ne büyük sancıdır kimbilir içinde yaşattığınız. Tarık Akan’ın yerinde olmak istemezdim!

(Haberturk.com 30.01.2009)