Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Televizyona neden çıkarsınız ki?

Bugün cuma, farkındayım. Cuma yazısı günü.

Ama…

CHP çalkalanırken… Baykal’ın en, en, en yakınındaki Mehmet Sevigen hem de nasıl tartışılırken bu konuya girmeden olur mu?

Bana kalsa girmeden olurdu… Ne var ki Baykal bırakmadı. NTV’ye çıktı.

Eskiden böyle durumlarda TRT’ye çıkılırdı, prestijde NTV, TRT’yi geçince siyasetçilerin bir nevi resmi açıklama kanalı da NTV oldu ya..

Baykal orada konuşuyordu. Onu dinlerken başlıktaki soru aklımdan gelip gelip geçiyordu. Başlık sorusunun muhatabı siz değilsiniz yani, umarım boşuna havaya girip yanıt aramaya kalkmamışsınızdır.

Bir partinin genel başkanı (lideri demiyorum) en yakınındaki adamının adı şaibeli işlerde geçiyorsa televizyona neden çıkar?

Ya elinde adamını savunacak kapı gibi kanıtları vardır, çıkar televizyona tek tek koyar ortaya…

Şanı yürür.

Ya da savunacak hiçbir şeyi yoktur. Hafifçe büker boynunu, düşürür ses tonunu, suçlamalar gerçek değilse bile öyle bir konuya malzeme olacak ortamı yarattığı için özür diler, adamı görevden almak için işlemlere başladığını vs. söyler..

Namı yürür.

Yok ikisini de yapamıyorsa.. Başını kuma gömer ki kimse onları görmedi sansın.

Ama hiç ama hiçbir zaman televizyona çıkıp “Evet böyle bir konu olmuştur ama benim adamım para bulamadığı için imza atamamıştır. Yine de durum etik değildir” diye açıklama yapılmaz…

Bizim siyasetçilerin medyayı nereye koyacakları hep büyük bir sorun olmaya devam ediyor.

Baykal’ın imajının kurtarılacak bir yanı kaldı mı sorusu bir yana, birileri, “CHP Genel Başkanı imajı” için bir şeyler yapmalı.

Not: İletişim Danışmanları Derneği’nin çıkardığı “seçim özel” derlemesinde, Türk siyasetçisinin medyayla imtihanı üzerine “Siyasette Medyanın 3 A İşlevi” başlıklı bir yazım bulunuyor, konuyla ilgilenenlere duyurulur.

İÇİNİZDE “HÜSNÜ”SÜ OLAN VARDIR…

Hani Deniz Seki gözaltına alındığında sevgilisi sosyete klarnetçisi (bizim tabirde zurnacı) Hüsnü, avukatıyla haber yollayıp, “Aman sakın benim adımı sorguda söylemesin” diye tembihlemiş ya..

Bu haberi okuyunca, Deniz Seki’yi bitim kadar sevmeyen ben, ona bir acıdım ki sormayın.

Her türlü rezilliği göze alacak kadar bir adamı sev ve senin en sıkıntılı, en zor durumunda o adamın ödü kanalizasyona karışsın.

Ve o ana kadar yaşadığın en güzel, hayatındaki en somut şey bildiğin aşkın gerçekte koca bir yanılsama olduğunu fark et.

Gözaltı mı daha çok can yakmıştır, yoksa bu korkakça yalnız bırakılma mı?
Hani onunla cehennem ateşlerinde yürüyecek, karanlık ormanlara göz kırpmadan dalacak kadar güvendiğin adam? Dev cüssesinde cüce bir ruh taşıyormuş, gördün mü?

Oysa dünyanın her yerinde “adam” dendiğinde cesaret gelir de akla, korku gelmez.

Korkakların uğruna öleceği ne aşkları ne de amaçları olur.

Yalancı kahraman gibidirler ortalık süt limansa cüsselerinin gölgesi yeter, ama kapı hızla çarpsa kafaları omuzlarının arasına girer.

Benim gördüğüm, yalancı aşklar konfor seviyor.

Deniz Seki korkak sevgilisine küsmüş. Kadınlık gururu devreye girmiş olmalı.

Aşk gururu da pes ettirir ya orasını bilmem.

Haberi okuyunca hayatına böyle adamların girdiği kadınları düşündüm, midem öyle bir bulandı ki sormayın.

Çünkü korkarak yaşamak hayata da aşka da en büyük ihanettir.

AKLIMDA KALAN

Bu cuma aklımda bir okur e-postası kaldı: İşte o e-posta:
“Selam; köşenize aldığınız ‘birini sevdiğinizi nasıl anlarsınız’ sorunuza verdiğiniz cevaplardan giderek, ‘bir köşe yazarını sevdiğinizi nasıl anlarsınız’ sorusunu sordum da kendi kendime, hemen şöyle dönüştürdüm...

1-Eğer onun köşe yazısını okurken gülüyorsanız ve neden güldüğünüzü sorduklarında aklınıza onun yüzü geliyorsa…

2-Daha bir dakika önce yazısını okuyup ayrıldığınızda, o yazı buram buram burnunuzda tütüyorsa…

3-Hiç yoktan “bu günkü yazısını kaçırdım mı acaba” diye telaşlanıyorsanız…

4-Her gelen mailde (mesaj olmaz tabii) daha bakmadan aklınıza ilk onun adı geliyorsa, "acaba mailime cevap mı verdi" diyorsanız...

5-Ve onu okumadığınız bir gün bitmek bilmiyor, yeni bir köşe yazısını okuyuncaya kadar aklınıza her türlü kötü neden geliyorsa…

6-O güne kadar kendinizle ilgili birçok derdiniz varken, artık düşüncelerinizi daha güzel buluyor, kendinize daha çok güveniyorsanız…

7-En önemli işinizin olduğu günün sabahı, her şeyi bir yana bırakıyor, illa ki onun yazısını öncelikle okuyorsanız...

8-Sabahları gardrobunuzdan elbise seçerken “Bugün onun yeni bir yazısı çıkmış mıdır acaba?” Sorusu elbise seçiminizi etkiliyorsa…(bu çok abartılı oldu sanırım)...

9-“üzgünüm” dediğinde hemen bi mail atmak içinizden geliyorsa...

10-Gazeteleri alelacele okurken "acaba o ne diyor bu haberlerle ilgili" diye düşünüyorsanız…

11-Gezide veya tatilde olduğunu bile bile “acaba neden yazmamış” diye
telaşlanıyorsanız…

12-(Bu da benden) Bazen köşesine aldığı konu ile ilgili yorumunu beğenmiyor ya da o konu ile ilgili görüşlerine katılmıyorsanız dahi onu okumaktan asla vazgeçemiyorsanız...

Onu, yazarı seviyorsunuz demektir, başka bir deyişle hapı yutmuş oluyor diğerleri.. Geçmiş olsun... (A. K.)”

Yazarın yanıtı: Beyefendi bu kadar şımartıcı ve bu kadar emek verilerek, benim yazımı satır satır çevirerek yazdığınız e-posta rahatımı kaçırdı doğrusu. Çünkü zaman zaman burada yazmanın başkalarıyla bir paylaşım olduğunu unutup yazmaya ara veriyordum. Demek ki yazma işim tek kişilik mesele olmayı epeyce aşmış ve sizin gibi yazılarımı bekleyenlere borçlanmışım. Güzel sözleriniz için değil ama beni şımarttığınız için teşekkür ederim, şımarmam sanıyordum…

Not: Başka çok güzel e-postalar da var, onların birazına da pazartesi burada yer vereceğim..

(Haberturk.com 20.02.2009)