Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Kendine güven, sen seni satmazsın ki..

Fakültede ikinci dönem başladı. İlk dersi yaptık.

İlk hafta nasılsa gelen olmaz ama yine de bir bakayım dediğim sınıfta neredeyse oturacak yer kalmamıştı.

Bu derse bu ilgi nerden? “Halkla İlişkilerde Yazı Teknikleri.” Dersin adında bile sıfır cazibe. Dolayısıyla dayanamadım sordum.

Önde oturan genç adam “bu dersi alayım mı diye 30 kişiye sordum” dedi, sanki “yarışmadaki 100 kişiye sorduk” der gibi.

“30’u da bu dersi alma, kalırsın dediler ama yine de aldım.”

İster istemez benim de ağzımdan şu soru çıktı: “30 kişi de alma dediyse ne diye alıyorsun, hasta mısın?”

“Öyleyim galiba…” demesin mi? “Alma, kalırsın” yanıtını alıp yine de dersi seçen epeyce çoktu.

Ama asıl tuhafı “alma, kalırsın” diyenlerin durumuydu. Bir ya da iki kişi dışında geçen yıl o dersten bıraktığım kimse yoktu.

Fazla sınıfta bırakır bir görüntüm var demek ki, tıpkı fazla danışman görünmem gibi tuhaf bir durum.

İlk derste kurallarımı ilan ederim. Kabul edenler dersi seçip devam ederler.

Kurallar ağırdır ama nedense vazgeçen pek olmaz. Tuhaf dedim ya.

Yine öyle yaptım, bir bir sıraladım. Sıralarken bir yerde dedim ki “Komik duruma düşersem diye korkup derse katılmamanızı kabul edemem.”

“Yanlış şeyler söylerseniz, dalga geçebilirim. Komik yanıtlar verdiğinizde, tüm sınıf katıla katıla gülebiliriz. Gülünecek duruma düşmekten korkmayacaksınız.”

“Başka gün de sıra gelecek, siz size gülenlere güleceksiniz.”

“Hayat gibi bir ders bu. Hayatta ne varsa bu derste de olacak.”

“Gülerlerse, dalga geçerlerse diye hayattan geri kalmayacaksınız.”

“Komplekslerinden arınmamış insana asla tahammülüm yoktur, sizin de olmasın.”

Ders bitti. Genç adamlardan biri arkamdan odama gelip sordu “Vaktiniz var mı, konuşabilir miyiz?”

Konuştuk. Kendisine güvenmemesi için hiçbir nedeni olmayan pırıl pırıl genç adam “Bende” dedi, “sınıfta tahammülüm yok dediğiniz her şey var.”

Devam etti “Çekingenim, biri bana güler mi diye korkup ağzımı açmam, konuşmam. Daha konuştuğum bir ders de olmadı. Komplekslerim var ölecek kadar.”

Bakakaldım.

“Yani şimdi sen bu nedenlerle dersimi seçmeyeceğini söylemeye mi geldin?”

“Hayır” dedi, “Tam da bu nedenlerle seçmeye karar verdim. Çünkü ben böyle yetiştirildim. Kendimi hiç zorlamadım. Ama şimdi bir karar vermek zorundayım ya böyle devam edeceğim ya da hayatımı değiştireceğim. Değiştirmeyi seçtim. Benim için zorlu olacak, haberiniz olsun istedim.”

Onun “haberiniz olsun istedim” demesi “beni bu seçimimde destekleyin” demekti. Öyle yapacağım.

Öğrencilerimi zorlamayı seviyorum, uzun bir zaman sonra fark ettim ki onlar da zorlanmayı seviyorlar.

Onlara söyleyecek çok şey var. Şunları söylemek gibi mesela:

Yanlış yapmaktan korkmayacaksın. Düsturun kaçmak değil, koşmak olmalı.

Zayıf düşeceksin ki güç nedir öğrenip güçleneceksin. Yaralanıp bereleneceksin ki kabuk bağlayıp, derin kalınlaşacak.

Sırtında o kadar çok bıçak yarası olacak ki, bıçağı sevmeyi öğreneceksin. Dost tekmesi yemeden, tekmesini yemediğin dostların değerini bilemezsin ki…

Aşık olacaksın. Hem de gidip en yanlış insana. İnsan yanlış, aşk yanlış olacak ki yaşadığını hissedeceksin.

Kor ateş döşenmiş yollardan yürümek pahasına ufukta gördüğün ışığa yürüyeceksin.

Yanlış yapacaksın ama yaptığın yanlışı anladığında durmayı, dönmeyi kibir saymayacaksın. Özür dileyeceksin gerektiğinde. Adam gibi.

Yanlış yapacaksın, öyle büyük yanlış ki acıdan ağlayacaksın. Ama döktüğün her göz yaşı içindeki doğruların toprağını sulamıyorsa çektiğin acıyı boşa çekmiş olacaksın.

Yanlış yapmaktan korkmayacaksın. Yanlış yapacaksın. Ama bir koşulla yapacaksın tüm yanlışları. Asla ve asla yaptıklarından pişman olmayacaksın.

Bir hayatı, bir zamanı boşuna yaşamaktır pişmanlığın anlamı..

Yanlış yapacaksın, yapacaksın ama o yanlışın sorumluluğunu taşımaktan hiç kaçmayacaksın!

Kendine güvenmeyi öğreneceksin böylece. Öğreneceksin ki sen seni satmadığın için bu güveni hak ediyorsun…

BU PAZAR GAZETE HABERTÜRK’TE BULUŞACAĞIZ

Aylardır bekliyor herkes. Yalnızca Habertürk’e yatırım yapanlar, emek verenler değil tüm Türkiye.

Son haftalarda “Habertürk’ün gazetesi ne zaman çıkacak?” sorularını duymadığım gün neredeyse kalmamıştı.

Hep “yakında” demiştim. İşte o “yakında” geldi. Bu pazar Gazete Habertürk çıkıyor. Bilgisayar ekranlarında gördüğünüz yazılara dokunacaksınız.

Dokunmak iyidir. Koklamak daha da iyidir. Ben gazete kokusuna düşkünüm, orada yazdığım için değil, okumayı gazete başlıklarından öğrendiğim için.

Bu pazar Gazete Habertürk’te buluşacağız sizlerle…

Siz yepyeni bir gazeteye, o gazete de sizlere “hoş geldiniz” diyecek.

AKLIMDA KALAN

Yanıtlamayı ertelediğim okur e-postaları: Haberturk.com okurları benim için o kadar değerli ki, anlatması zor. Onlara ne anlatabildim bilmiyorum ama onlar bana çok şey anlattılar, çok şey öğrettiler. Son günlerde yanıt vermek için beklettiğim e-postalardan birkaçı şöyle…

“ Yazılarınızı sürekli beğenerek okuyan bir takipçinizim. ‘Birini sevdiğinizi nasıl anlarsınız ?’ başlıklı yazınızı ilgi ile okudum, ancak okurken düşünmeden de edemedim. Birinin bizi sevdiğini nasıl anlarız? bu konu ile ilgili de bir kaç ipucu verebilirseniz çok sevinirim. İlginiz için şimdiden teşekkür ederim. (İlknur Ç.- Senem T.)”

Yazarın yanıtı: İki imzalı bir e-postayı ilk kez alıyorum. Size verilecek yanıt bende yok. Ama Haluk Beyin aşağıdaki e-postasındaki yanıtı geçerli saymak mümkün olabilir. Sanki Haluk bey size yanıt vermiş gibi.

“Soruyu tekrar sorarsak, beni gerçekten isteyip istemediğini, sevip sevmediğini nasıl anlayabilirim? Bu soru genelde kadınların her zaman yaşayabilecekleri muhtemel bir ilişkide kendi kendilerine sordukları bir soru. Benim yanıtım, o kişiyle bir yatağa girip sevişmedikten sonra ilgisinin, sevgisinin ne olduğunu anlamanız biraz zor diyorum. Bunun dışında birliktelikler sevişme anına kadar gerçeği asla yansıtmayacaktır, erkek beklediğini alabilmek adına arzu etmediği şeyler dahi yaşasa, belki sabredecek ve gerçek yüzünü o andan sonraki zamanda gösterecektir. Sevgilerimle, (Haluk İ.)”

Yazarın yanıtı: Haluk Bey gerçekten fazla acımasız bir saptama yapmışsınız ama itiraz etmeyi düşünmüyorum.

“Sevgililer günü yazınız çok güzeldi. Gerçekten birinin elini tutmakla, birinin elini sıkı sıkı tutmak arasında çok fark var... (Orkun Y.)

Yazarın yanıtı: Bu yanıtın bir erkekten gelmesi kadınların hayata dair umutlarını artırmalı. Orkun Bey, sıkı sıkı olmadıkça bir eli tutar gibi yapmayacağınıza inanabilir miyiz?

“Kendinize çok iyi bakın, yazılarınızın takipçisiyiz Sayın YILDIZ... Kaleminiz eksik olmasın... (Orhan K.)

Yazarın yanıtı: Teşekkür ederim. E-postanız Habertürk gazetesinin bir okuru olacağınızı gösteriyor. Siz de eksik olmayın.

“Nuran Hanım, Ülkemizde pek tanınmaz ama Amerika'nın popüler çizgi roman kahramanlarından Charlie Brown'ı severim. Charlie Brown asla yanına gidip konuşmaya cesaret edemediği kırmızı saçlı küçük kıza hayrandır. Bildiğim kadarı ile bu kırmızı saçlı küçük kız hiç bir karede görünmez, çizer biraz esrarengiz olmasını tercih etmiştir.

Bir kısa çizgi macerada Charlie Brown kırmızı saçlı küçük kızın kurşun kalemini düşürdüğünü görür ve heyecanla koşup yerden alır. Kalemin üzerinde dişleme izleri vardır ve Charlie Brown heyecanla "Aman Allahım, küçük kırmızı saçlı kız kalemini dişliyor" diye bağırır. Son karede ise yüzünde bir gülümseme vardır ve kaleme bakıp kendi kendine mutlulukla söylenir: "She is human" (İngilizce yazdım çünkü tercümesi anlamını biraz olsun kaybediyor)

Bu minik öyküyü niye mi yazdım? Geçen günkü yazınızda Pamukkale civarındaki kazılarda gördüğünüz bir iskeletten ve onun çağrıştırdıklarından söz etmenizin çağrışımı olarak... :)

Not: Bir yanlış anlama olsun da istemem, sizin akıl yürütmelerinizi takdir etmekle beraber Charlie Brown benzeri bir hayranlık söz konusu değil :)
Selam ve saygılarımla, (Kemal T.)”

Yazarın yanıtı: Kemal Bey, e-postanızın not kısmını okuyunca kahroldum. Bu kadar duyarlı birinin hayranlığını kazanma lüksü hoşuma gidebilirdi. Ama yine de Charlie tarzında olmasa da yazılarımdan hoşlandığınız hissine kapıldım, yanılıyor muyum?

“Bugünkü yazınızı okudum, ama okurken öğrendim ki hafta sonunu hasta yatağınızda geçirmişsiniz... Sizin adınıza çok üzüldüm geçmiş olsun. İlaçlarınızı ihmal etmemeniz adına acil şifalar dilerim...

Bir sonraki yazınızda durumunuzu dile getirip bizleri merakta bırakmazsınız umarım. İyi çalışmalar, geçmiş olsun, kendinize çok iyi bakın. (Orhan)”

Yazarın yanıtı: Birini şımartmayı biliyorsunuz. Ama bir yaştan sonra şımarmak komik olabilir. Ben en iyisi mi size yalnızca teşekkür etmekle yetineyim. Ve evet, tam olarak iyileşmesem de o kadar kötü de değilim. Az öksürük kaldı ama hiç değilse ateş gitti. Şimdilik.

(Haberturk.com 27.02.2009)