Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Miting için konu önerileri

"KADINLAR oy kullansın. Erkekler okey oynasın!" mitingi. Kadınlar oy kullanıyor zaten diyeceksiniz.
"Mutlakiyete hayır, Cumhuriyete evet!" mitingi. Rejim zaten cumhuriyet dersiniz şimdi.
"Erdoğan Başbakan olsun!" mitingi. Erdoğan da zaten başbakan değil mi?
"Baykal hep muhalefette kalsın!" mitingi. Yanıtınız hazırdır: Öyle zaten.
Madem bu kadar çok biliyorsunuz, "Darbeye hayır!" mini mitingini ne diye ciddiye alıp da haber yapıyorsunuz peki?
Olmayan darbeyi protesto etmek komedi filmi hissi yaratmıyor mu sizde? Tamam burası Türkiye, türlü absürdlüklere alışmalı ama şaşıp kalmaktan da yoruluyor insan.
Durumu ciddiye alıp yürüyüşe katılanlara ne demeli? Birileri bu milletin psikolojisiyle fena oynuyor belli ki.

Karaduttan bir yaz

BÜYÜK tutkular yerine küçük ayrıntılarla örerim hayatı. Küçük tutkulardan koca bir hayat yapmalı insan.
Mesela kendimi bir "narkolik" olarak tanımlar, nar bahçelerinde kaybolmak isterim.
Mesela "karadut" çılgını denebilir bana. Manav manav karadut ararım, böğürtlen çıkar da karşıma karadut çıkmaz. Üzülürüm.
Bedri Rahminin "Karadutum, çatalkaram, çingenem/Daha nem olacaktın bir tanem" dizelerindeki karaduttan ötesi olmayan sevgiliyi keşfettiğim günden beri ağız tadı karadut tadıdır.
İşte öyle bir yazdayım. Ege'nin sihirli köylerinden birinde durduruyoruz arabamızı. Karadut satan bir teyzenin önüne oturuyorum. Yemenisinin iki ucunu başının üzerine atmış. Yaşlı görünüyor, belki de hayat yorgunu. Buruş buruş boynunda iğde çekirdeklerinden mavi boncuklu bir kolye. Kadın her yaşta, her yerde kadın işte.
"Kendim topladım" diyor. Önüme çektiğim karadut kabından yemeye başlıyorum, parmaklarımı yalayarak. "İstersen toplamana yardım ederim" diyorum, gülüyor, beni ciddiye almıyor. Oysa ciddiyim!
Elim yüzüm, üstüm başım karaduta bulanık karadut toplamak istiyorum. Sevgilinin tadıyla karadutun tadını örtüştüren şaire imrenerek.
"Ben kalayım burada" diyorum. Teyze yine beni ciddiye almıyor. "Şehirli kadın bir gün dayanamaz buralarda" diyor. Hiç bu kadar aşağılanmamıştım!
Elimde karadut kabı, yürüyoruz. Bir çocuk "ayağın kanıyor" diyor, burnunu çekerek. Ayağım karaduta boyanmış. "Bak" diyorum "yüreğim de kanıyor" göğsüme damlamış karadutu gösteriyorum.

Obama da bir erkek

NE kadar güçlü, güvenilir, iyi aile babası, karizmatik bir başkan yaratmaya çalışırsan çalış, imaj dediğin küçük bir falsoyla hasar görüverir. Obama'nın G-8 zirvesinde genç bir kızı arkasından kesişi o falsoydu işte.
"Popoya bakıyor" dediler. Beyaz Saray açıkladı:
"Popoya değil, ayakkabıya bakıyor." Karısı büyük ihtimal "rezil herif" diyerek elinde ne varsa kafasına fırlattı: "Burada boşuna mı mutlu kadını oynuyorum?"
Beyaz Saray'a inandım bu kez. Çünkü erkeklerle kadın ayakkabıları arasında tuhaf bir çekim ilişkisi var. Yüzüme bakmasını istediğim kaç adamı ayakkabıma bakarken yakaladım.
Dünya güzeli elbiselerle çekemediğimiz ilgiyi, Kâbe yeşili ayakkabıyla çekebiliyoruz işte. En iyisi yazıyı burada bırakıp birkaç çift ayakkabı daha almaya gitmeli.

Seni ele sevirem ki...

ERZURUM Kongresi'nin 90. yılı. O zor günlerde Mustafa Kemal'e "Bizim delegemiz ol" demiş Erzurumlu. Anonim bir Erzurum şiiriyle Erzurum'a sevgilerimi göndermek istedim bugün:
"Seni ele sevirem ki!/ Diyirsen ki, niye? / Ne bilim işde ele!
Seni görende bir hoş olir, / Ölir ölir ölirem...
Ahşam olir davar, nahır, mal gelir. / Komlar, ahırlar dolir.
Sayiram, sayiram biri esgik. / Bi daha sayiram, /
Bi de bahiram ki tamam.
Ama üzilirem; / Çünki sen gelmirsen.
Diyacahsan niye? / Bilmam, işde ele! (...)
Gün gibi gelir, ay gibi gidirsen. / Beni yiye yiye bitirirsen.
Hep ömrümden götirirsen. /
Seni sevdiğimi de çoh ey bilirsen.
Diyirsen ki niye? / Bilirsen, işde ele...
Babam beni gapiya goymir diyirsen. / Ey helt yiyirsen.
Gomşulara, emin, bibin, ezengile gidirsen.
Madem ele, çıh cama, / Yüzün görim, bu da bene yeter.
Sagın deme niye? / İşde ele..."

Film gibi düğün!

ÜMİT Sezgin'in kızı evlendi. Geçen hafta. Kır düğünü. Siyah elbisenin altına Kâbe yeşili bir ayakkabı giydim. Çimlerin üzerinde çıplak ayaklı olmak varken.
İmrenilesi bir aşkın tarafları olan Ümit ve eşi Meloş harikaydılar. Damat ve gelin ise sıra dışı! Sevimliydiler. Gelin, Eski Romalı prensesin sinema perdesinden bu tarafa düşmüş haline benziyordu. Sade bir güzellik bu kadar olur!
Nikâh sonrası vedalaşıp gidecekken Meloş'un "Gitme, Çerkez düğünü var" demesiyle kalıverdim. Meloş'un "buradan iyi görürsünüz" dediği yerde durduk Serhat, Refika, Taşkın ve ben. Çıplak ayaklı kızların oyunlarını izledik. Herkesin herkese mutluluk bulaştırdığı bir düğündü.
Ümit'in annesinin televizyondaki tartışmalarımız için "oğlumu üzme" tembihini tutmam ise biraz zor. Annelerimizin şefkati hep üstümüzde olsun.

Aklımda kalan

"Arda'nın donu ne zaman görünebilir?"sorusu: Galatasaray'ın çiçeği burnunda kaptanı Arda, eşofmanını indirmeye kalkan kız arkadaşına tokat atmış. Olay doğrudur ya da değildir ama ortada bir soru kalmıştır: Arda'nın donu görünseydi ne olurdu? Düzeysiz bir magazin haberine konu olurdu. Kaptan olarak çıktığı sahada "önce donuna sahip çık" lafı çarpılırdı. Arda'nın don gösterme özgürlüğü "marka" olmayı başardığı gündür, şimdi değil. O gün görünen don, salı pazarından alınmış da olsa önemi yok. Arda markalaşabilirse dokunduğu her şey kıymete biner. Peki Arda marka olabilir mi? Olabilir. Alt yapısı uygun. Ne var ki onu marka yapabilecek yeterlilikte birileri kesinlikle Türkiye'de yok.

(Haberturk.com 21.07.2009)