Nuran YILDIZ

Sabah Gazetesi - Arşiv

Formula 1'de kriz biter mi?

Formula 1'in Türkiye'de ikinci yılı.
İlk yıla göre ilgi daha düşük. Yaklaşık 1 milyar dolarlık reklama eş değer tanıtım olanağı yaratan F1'in iletişiminde son 10 günde bir hareketlenme oldu, öncesi yok. Bu nasıl bir iletişim stratejisi? Sordum. Duyduklarıma inanamadım. Meğer dünyanın en büyük organizasyonlarından F1'in halkla ilişkiler şirketi yarışa 15 gün kala işi bırakmış. Organizasyon sorumluları buna üzülmek yerine neredeyse bayram etmişler. "İletişim sorunlarımızı çözmek yerine yol yapım işine yoğunlaştılar" diyorlar. MSO iletişim işini de üstlenmiş. İşte son günlerde F1'in iletişimindeki kıpırdanma da ondan olmuş.
İletişim şirketi proaktif olup izleyicileri trafik sorununun bize özgü olmadığını, tüm F1 yarışlarında yaşandığını anlatamaz mıydı? Havaalanı geliş terminali düzenlenebilir, böylece İstanbul'a gelenlerde "Bu kentte F1 var" hissi yaratılabilirdi. F1'in hız ve heyecanı Türkiye'nin gelişme hızı ve heyecanıyla eşleştirilebilirdi. Macaristan etabı sonrası Schumi/Alanso rekabetine ve 8. viraja dikkati yöneltmek büyük iş olabilirdi.
Tanıtım eksik olunca, geçen yıl 180 bin bilet satılırken bu yıl 120 bine ulaşmak başarı kabul edilecek. AKP'lilerin davetiye için organizasyona baskısını, padok kartı için kopan kıyametleri, alanı temizleyen türbanlı kadınları saymıyorum bile.
Tam F1 haftasında 22 ülkede yayınlanan, 60 yıldır otomobil otoritesi olarak bilinen Auto Motor & Sport piyasaya çıktı. Otomobil dünyasında olup bitenler artık daha sağlıklı ve ayrıntılı öğrenilebilecek.

Eksik sponsorluk

Genel Müdür Nahum sayesinde Petrol Ofisi, Grand Prix isim sponsorluğunu iyi kullanıyor. Ama tuhaf olan, bir akaryakıt şirketinin üstün performanslı otomobiller yarışına sponsor olmasına rağmen otomobillerden hiç birinin o şirketin yakıtını kullanmaması.
Olabilir. Örneğin Turkcell, Süper Lig'e isim sponsoru diye tüm takımlar Turkcell kullanmak zorunda değil.
Futbolla telefonun doğrudan bir ilgisi yok, ancak PO'nun otomobillerle doğrudan ilgisi var. Honda'ya sponsorluk haberini okuyunca bu eksik giderildi sanmıştım. Meğer logo sponsoru olmuşlar. Yani aracın dışında var içinde yok. Shell'in Ferrari'ye sponsorluğu gibi değil durum.
Oysa bakın otomobille doğrudan ilgili lastik sponsorlarına. 2007'den itibaren 3 yıllığına yarışın tek lastik sağlayıcısı Bridgestone olacak.
Böyle büyük bir sponsorluk başarısı beklemiyorum ama hiç değilse Türkiye'de bir F1 otomobiline yakıt sponsoru da olmak daha büyük bir şov olmaz mıydı?
Gerekçe PO o özel yakıtı üretmiyormuş. Onun için eksik sponsorluk işte.

Müşteri ve kocanın sadığı olmaz

Dev şirketlere danışmanlık yapan T. Keiningham "firmalar müşteri sadakati geliştirmek için milyarlarca dolar harcıyorlar. Fakat gösterilen çabalar bir işe yaramıyor ve yöneticiler de yaramadığının farkındalar" demiş. Gerçekten de rekabet o kadar acımasız ki size en bağlı müşteriniz bile daha albenili bir ürün/hizmet karşılığında sizi bırakabilir. Onları sürekli meşgul etmek de işe yaramayabilir.
Firma-müşteri arasındaki sadakate ilişkin bu benzerlik bana nedense evlilikleri anımsattı. Kadınların "kocam için her şeyi yaptım ama o başkasına gitti" demesini. Başka ürün/hizmetlerin albenisini unutmamak gerek. Kadınlar "benim kocam yapmaz" demeyi de bırakmalı, çünkü seçenek bolluğunda müşterinin de kocanın da sadığı olmaz. Firmalar "başka ürün kullanmıyorum" diyen müşterileri üzerinde bir araştırma yapsın, görecekler ki o müşteri mutlaka bir kaçamak yapmıştır.

Siyasetçilere bir öneri

Üç gün önce Atıf Hoca köşesinde, her sohbet ettiği siyasetçinin danışmanı olduğu yakıştırmasına yanıt verirken kendisine telefonda, yemekte düşünce soran siyasetçilerin bir listesini verdi.
Atıf Hoca'nın yazısında listesini verdiği siyasetçilerin çoğu aynı şeyi bana da yapıyorlar. Başkalarına da yapıyorlardır. Yaptıkları yanlış.
Bu yanlışı anlatan çok söz var: "4 kadının pişirdiği pilav yenmez", "Horozu çok olanın sabahı geç olur" gibi... Her danışmanın bilgisi, birikimi farklı. Siyasette de tek doğru yok. Danışmanlar kavun da değildir ki koklaya koklaya seçesiniz.
Öneri: Aynı konuyu ayrı kişilere sorup kafanızı karıştırmayın. Güvendiğiniz birinde karar kılın.

Aklımda kalan

*Altın işletmeciliği yapan şirketin halkla ilişkiler müdürünün bir grupla birlikte sopalarla açık oturum basması. Halkla ilişkiler işinden yalnızca organizasyon anlayanların ülkesinde, adam işini yapmış, bir güzel baskın organize etmiş işte.
*Ali Kırca'nın ekrana dönmesi. Toplumların muhafazakarlık düzeyi ne olursa olsun erkeklerin "çapkınlık" ya da "zamparalık"tan zarar görmesi zordur. Bir koşulla: "An"ın iletişimi iyi yönetilirse. Bakınız: Clinton.

Düzeyi düşürmeden

İş dünyasının koşulları belli. İşini iyi yapamayan gider. Herkesin başına gelebilir. Yaş ve deneyim bu durumu itidalle karşılamada rol oynar. Anlaşılan bazen oynamıyor.
Akademisyenliğin zorluğu bu; "okumakla adam olunmaz" türünden kahvehane düzeyinde sığ eleştirileri yanıtlarken bile düzeyi düşürmemek; çünkü üniversitede ders vermek bilgi vermek kadar üslupta öğrenciye model olma sorumluluğunu da gerektirir. Üslubunuzu adabına uydurmadan başkasının üslubuna yararlı olamazsınız. Terzinin pantalonu sökük gezip kendinden haberi olmaması gibi.
"Ayinesini açmak gerekir mi?" diye sorulmuş, açalım. Konuk olduğunuz programlarda övmekle bitiremediğiniz işler en büyük ayinedir. Üstelik kendi işlerinizi övmenin dışına çıkacak kadar görmezden gelemeyeceğiniz "ayine"nin övgü kayıtları mevcuttur. Şov yapmayı sevenlerin, şov yapmayanları "ayinesiz" görmesi şaşırtıcı değil. Bu konudan sıkıldım, artık yanıt yok. Aslında durumun özeti: ya vakarla gitmeyi bilmek ya da şu sözü akılda tutmak gerek: En iyi sürücü hırsını frenleyebilendir.

(Sabah Gazetesi 27.08.2006)