Nuran YILDIZ

Sabah Gazetesi - Arşiv

Tepesine 'balyoz' inen imajlar

Böylesi komedi filmlerinde olur. Değil üçüncü, dördüncü dünya ülkeleri olsaydı eğer, oralarda bile böylesi olmazdı. Başbakan'ın hastalanmasında balyoz hangi imajların tepesine indi, hangi imajlar güçlendi dersiniz? Tepesine balyoz inenler:
*Türkiye: Tam da Fransa'ya karşı bir cephede savaşırken, Başbakan koruma aracında baygın şekilde mahsur kalıyor ya. Kim bilir kimler Türkiye'yle nasıl dalga geçtiler? Başbakanı hastaneye gelip, hastaneye giremeyen bir ülke AB'ye nasıl girer?
*Emniyet Teşkilatı : Koruma zafiyeti hiç yoktan üzerlerine kalmadı mı? Şoför ve yakın koruma panikledi diyelim, diğer arabalarda bulunan korumaların her yerde, makam aracı durur durmaz kapılarına yapışmaları yalnızca bir şovmuş demek ki.
*Ömer Çelik : Nasıl oluyor da koruma ve şoför arabadan fırlarken, kollarındaki baygın Başbakan'ı bırakıp o da dışarı fırlıyor? Krizlerdeki soğukkanlı Ömer Çelik imajı yerle bir. Ama anlaşıldı ki danışman tahterevallisinde bu aralar yukarıda olan Ömer Çelik'miş.
İmajı güçlenenler:
*Tayyip Erdoğan: Yemeden, içmeden ülkesi için çalışan, bu uğurda hastanelik olan başbakan. "Kaybettim" dediği puanları o gün kazanmıştır. Madem şeker hastası ne diye oruç tutuyor diye soran bile yok.
*Mercedes: "Dünya gelse şoför boş bulunmadıkça arabadaki emanete dokundurmam. Beni ancak balyoz yıkabilir." imajıyla sempatileri topladı.
*Ve tabii balyoz : Sen yıllarca işçinin sömürülmesinin simgesi ol, sonra gel Başbakan'ın kurtarıcısı payesi kazan. En ilkel alet olarak teknoloji harikasını un ufak et. Balyozu alan milletvekili "bunun yaptığını çekiç yapamaz" deyince, Bekir Coşkun'un ifadesiyle bir de "balyozu şerif" olmaz mı? Olur.
Ne diyelim, biz hep gülüyoruz ağlanacak halimize. Başkaları da gülüyor bize.

Türkiye'den Akbank'a imaj transferi

İmaj transferi, güçlü olan imajların daha güçsüz olanlara aktarılmasıdır. Türkiye'nin imajı o kadar güçlenmiş ki, imajını Akbank'a transfer ederek, bankanın değerini artırmış. Dışişleri Bakanı Gül öyle söylüyor. Akbank'ın yüzde 20 hissesini alan Citigroup aslında Türkiye'nin yükselen imajını satın almış. Türkiye'nin imajı, itibarı yükselmese yabancılar hiç bu kadar para verir miymiş? Gül, hükümet olarak uyguladıkları dış politikayla Türkiye'nin dünyadaki imajının parlayıp itibarının arttığını da söylemiş.
Bu açıklamaya pek çok açıdan bakabiliriz. Dışişleri bakanının ağzından imaj, itibar gibi sözlerin dökülmesi hoş. Akbank'ın ekonomik değerini hiçe sayarak, yıllardır oluşturduğu imaj ve itibarı yok sayması hoş değil. Ama asıl önemlisi Gül'ün satır arasındaki Kayserililik. Laf arasına "hükümet olarak" lafını sıkıştırsa da Türkiye'nin imajını uygulanan dış politikaya borçlu olduğumuzu öyle inceden veriyor ki, her fırsatta Erdoğan'ın yerine oynadığı apaçık ortaya çıkıyor.
Madem Kayseriliyiz, daha dikkatli olmalıyız, değil mi ama?

Bu jüride üyelik istemem

Güzellik yarışmasında jüri üyesi olmak nasıl bir ruh halidir merak ederdim. Hatta, Hıncal Uluç'la bu konuda derin sohbetler için bahaneler bile uydurmuştum. Onunla yan yana oturup kızları tepeden tırnağa süzmek... Müthiş bir ego tatmini olsa gerek. Sonra, yarışmacıların güzelliği karşısında "onlar kadınsa ben neyim?" diye aklımdan geçirip o egonun dibe çakılması.
Derken, güzellik yarışmasında jüri üyesi olmam istenmesin mi? İnanmadım, bir daha okudum. Evet "jüri üyesi" davetiyesi. "Miss University". En güzel üniversiteli seçilecekmiş. Akademisyenim ya seçme işinde katkım olmalıymış. Doğrusu akademisyenden ne anladıklarını merak ettim. Bir dakika bile düşünmeden davete "hayır" dedim, "olmaz".
Derse girdim. Öğrencilerime baktım. Hepsi de (erkekler konu dışı) öyle güzellerdi ki.. En güzelini seçmek? Ne zamandan beri üniversite öğrencisi kalça, bacak, göğüs ölçüsünden ibaret? Aradılar, "Hıncal Bey var ama" dediler ikna için. Olsun. Benden size jüri üyesi olmaz.

RTÜK Dame'ın Kamburu

RTÜK yayınladığı bir açıklamayla "Radyo ve TV'ler Fransız kaynaklı medya ürünleri yayınlamasın" tavsiyesinde bulundu. Denetleyici, düzenleyici kurumların popülizme değil, ağırlığa ihtiyacı varken hem de. Tam da ben bir gece önce CNBC-E'de, Hugo'nun romanından uyarlanan Notre Dame'ın Kamburu filmini onuncu kez mest olarak izlemişken.
Victor Hugo, papazın ağzından matbaayı gösterip "Bu alet krallığınızı yok edebilir, bilginin kilisenin kontrolünde olması gerekir" diyerek Fransa'nın demokrasi sürecine katkıda bulunuyordu. Hugo'nun Fransa'sıyla bugünkü Fransa arasındaki tezat nasıl da çarpıyordu aklımıza.
Haklıyken haksız duruma düşmek böyle bir şey. Madem RTÜK'e yakışan bir tepki vermiyorsunuz, hiç değilse ağzınızı olumsuzluk için açmasanız. Aksi halde bir süre sonra tavsiyeleriniz dikkate alınmayabilir.

Yalnızca saat reklamı mı görüyorsunuz?

Ben de bu fotoğrafa bakınca saat reklamı görüyordum. Meğer cinsel ilişki görmemiz gerekiyormuş. ' Dergi Reklamlarında Toplumsal Cinsiyet Göstergeleri' tezinde Sırma Tekvar reklamı böyle çözümlüyor:
"Reklam metninde markaya ait iki ürün sergilenmiştir. Birisi kadınlığa özgü olduğu farz edilen oval, yumuşak hatlara ve desenlere sahip olup yatay konumdadır. Diğeri ise daha sert, köşeli hatlıdır ve diğer saatin içinden geçecek şekilde dikey konumlandırılmıştır. Metinde ilk dikkat çeken dikey konumundaki erkek saatidir. Kadın saati olarak düşünülen yatay konumdaki saat ise metinde ikinci plandadır. Ayrıca dikey konumdaki iri saatin yatay konumdaki saatin içinden geçmesi okuyucuda cinsel ilişkiyi çağrıştırmaktadır ."
Önce Sırma'nın abarttığını düşündüm. Sonra normalde küçük saatin büyüğün içinden geçmesi gerektiğini fark ettim. Sırma haklı olamaz mı?

Aklımda kalan

Bayram reklamları-
Her bayram öncesi aynı hikaye. Nerede şeker, çikolata reklamı var, hepsinde evlat yolu gözleyen, torun özlemi çeken yaşlılar... Yaşlıların ilgi gereksinimini sömürmek dışında, yaratıcı bir şey çıkmıyor hiç. İçim bayıldı.

Hakan Şükür'ün gidişi-
Şükür, Milli Takım'dan ayrılmayı düşünüyormuş. Düşünmesin, hemen ayrılsın. Eşini dinlesin. Çünkü 'En büyük şöhret zamanında ölmeyi bilmektir' der Amerikalılar. Benden söylemesi.

Haluk Ulusoy'un iletişimine 'çeki düzen verilmesi'-
Bir iletişimciye sormadan ağzını açmaması gereken Ulusoy, kendisine 'çeki düzen verecek' birini bulmuş. Demek ki bundan sonra Ulusoy'u Seray Sever'li programlarda sunucu ya da konuk, üçüncü sınıf dizilerde oyuncu olarak izleyeceğimiz günler yakın.

(Sabah Gazetesi 22.10.2006)