Nuran YILDIZ

Sabah Gazetesi - Arşiv

Mehmet Ağar'a 10 öneri

Sayın Ağar, sizi ne zaman televizyonda konuk görsem sohbetin başıyla sonu değişmeyecek hissine kapılıyorum. Söylediğiniz parlak lafların hepsi havada uçuyor, bir yere bağlayamıyorum. Size naçizane birkaç öneride bulunacağım:
1. Siyasal iletişim üzerine kafa yoran biri olarak saptadım ki, televizyon kortizona benzer. Bünye üzerinde olumlu etkileri olduğu kadar olumsuz etkileri de var. Kimse size söylemiyor ama televizyonda kötüsünüz. Mümkünse uzak durun. 6 gazeteci 3 saati aşkın süre "düz ovada siyaset" önerinizin alt yapısını sordu. Genellemeler dışında bir tek yanıt alamadılar.
2. "Kimse sizin için ekonomiyi çözer demez" diyen gazetecinin imaj tespitini dikkate alsanız iyi olur.
3. Bir lider seçilince ne yapacağını merak edenlere "bazı şeyler söylenmez yapılır" deme lüksüne sahip değildir. Ayrıca, geçmişte Emniyet Genel Müdürlüğü yapmış bir siyasetçi irtica konusunda "devletin elinde ne belgeler var bilmiyorum" derse inandırıcı olmaz.
4. Göreve gelince 6 ayda tüzük değişimi yapma sözünüz hatırlatılınca önce "iyi ki olmadı" sonra "keşke olsaydı" diyorsunuz. "İyi ki" ile "keşke"yi aynı konu için kullanmamalısınız.
5. Tv söyleşisinde soruları "yeri, zamanı geldiğinde vatandaşla paylaşıyoruz" şeklinde yanıtlıyorsunuz. Yeri ve zamanı değilse televizyona da çıkmayın.
6. Kadınları aşağılayan benzetmeniz hoş değil. "Bir bakire memleketi at sırtında bir uçtan bir uca geçebilir"miş. Bu gidişle memlekette ne at kalacak ne bakire.
7. Siyasetteki yükselişinizi halkla kurduğunuz aracısız iletişime borçlusunuz. Şimdi ise halk sizi anlamakta güçlük çekiyor. Büyük laf ediyorsanız, parti yönetiminde bu lafı destekleyecek hiç değilse bir kişi bulun. Türk siyasetinde DYP demek teşkilat demek değil mi? 8. Diğer lider eşlerini düşününce sizin en büyük şansınız eşiniz. Biraz da onu fark ettirin.
9. İlgi çekmek, destek kazanmak anlamına gelmez. Boyner'in YDH'sı da ilgi çekti ama ardından gitmedi.
10. Vitrin danışmanların yanında siyasi pratiği bilen danışmanlarınız da olsun.

Bir first lady ki...

Nerden bakarsanız kadın. Nerden bakarsanız şık, alımlı, güzel. Kendinden emin. Sanırsınız ABD'nin, İngiltere'nin, İspanya'nın first lady'si. Bir onlarınkine, bir bizimkilere bir de Mihriban Aliyev'e bakın. Sophia Loren, Gina Lolobrigida, Monica Belluci karması.
Ama en çok kendiyle barışık. Cinsiyetinin ayrıcalıklı kıldığı bedenini gizlemiyor. Yalnızca bir güzellik taşımıyor, çok çocuklu bir anne. Gizlenmek için, gözden kaçmak için örtünmüyor. Öyle çekici ve güzel duruyor ki kadınlığıyla, kocasının imajına çok şey katıyor. Bir siyasetçi kocaya gizlenerek, örtünerek, silikleşerek katkı yapılacağını sananlara inat, bir anne, bir eş, daha önemlisi bir kadın olarak katkı yapıyor. Aliyev'in imajının en dikkate değer yanını oluşturuyor.
"Koca"dan bir adım geride duranların anlaması epey zor bir ders veriyor.

"Bir saat"te baştan çıkan erkekler

James Bond'lu Omega reklamı bana ünlüler ve markalar arasındaki ilişki yerine, saatler ve erkekler arasındaki ilişkiyi düşündürdü. Saate adeta takıntılı olduğunu bildiğim erkekler var: Rahmi Koç, Zafer Çağlayan, Metehan Demir. Onların saatle ilişkisi tutkuyla açıklanır mı bilmem ama özel, zamanla ve modayla geçmeyen bir ilişki.
Saat erkeğin taktığı tek takı. Basit ve zor. Görünür ama karmaşık. Estetik ve mekanik. Nesilden nesile aktarılabilen bir bağ.
Çoğumuz için zamanı gösterme işlevinden öte bir anlam taşımayan saat bir erkeği nasıl baştan çıkarabilir? Saat konusunda önemli isimlerden Mustafa Eliaçık'ın fikri: "Saat tutkusu olan adamlar için mekaniğin işlemesi önemlidir. Gustoları yüksektir. Saat tutkusu olan adamlar iyi otomobillere de ilgi duyarlar."
Üst gelir grubundaki erkekleri baştan çıkarmada klasik, marka, pahalı nasıl tanımlanırsa tanımlansın özel saatler, yatlar ve otomobiller kadınlardan önce gelir diyorlar.
Kimi felsefeciler, sosyologlar ise sahip olduğumuz tek gerçek şeyin zaman olduğunu söylüyorlar. "Gittiğimiz her yere sıfırdan uygarlık kurabiliriz, bunu yaparken yanımızda tek götürdüğümüz zamandır. Bu nedenle tek servetimiz de zamandır." Acaba bazı erkekler zaman ve saat arasındaki servet ilişkisini mi içten içe biliyor?
Bence saati değerli kılan, erkeğin kendiyle iç iletişiminin parçası olması. Kendiyle aynı ortamı paylaşan erkeklerle ortak bir dil. Onlarla sürdürülen gizli bir savaşın aracı.

Gürtuna bitecekse neden sponsorlar olmalı

Yeni bir hareket dendi. Reklamlarla isim arandı. Hareketin lideri Gürtuna bu şovla yetinmeyip siyasette ses getirecek isimleri sıraladı tek tek. Ortalık karıştı. İsimler gitti, Gürtuna ortada kaldı.
Çağdaş demokrasilerde Gürtuna gibi giriş yapanlar ortada kalır. Ama ortada kalışın asıl gerekçesi başka olur. O demokrasilerde "sponsorun kim?" sorusu cevapsız kalamaz. Bizde Gürtuna gazetelerde büyük puntolarla "sponsorları açıklamam" derken kimse yaygara koparmaz. Çağdaş demokrasilerde ip oradan kopar. Çünkü onlar gizli sponsorların demokrasiyi ucuzlattığını bilirler. ABD'de olduğu gibi sponsorlar (kişi ya da şirket) adlarını kamuoyuna açıklamak, bağışları Federal Seçim Komisyonuna bildirmek zorundadır.
Bizim gelenek hep "arkadaş" sponsorluğuna dayanıyor. Gürtuna bitecekse açıklamalarına gelen yalanlamalar değil, adını gizlediği sponsorlar bitirmeli.

Erke'den ne çıkacak

Siz sıkılmadınız mı? Haftalar önce gazetelere tam sayfa ilanlar vermeye başladılar. Adları, "bilimsel düşüncenin gücü" sloganı ve mail adresi dışında bilgi vermediler. Bu kadar reklam harcamasıyla ipucu olarak verdikleri web adresinde ise kötü, özensiz bir metinle karşılaştık.
Önceleri bir merak uyandırma taktiği olarak anlamak mümkündü. Ama işi o kadar uzattılar ki, artık merak etmez olduk. Çok uzadı. Sıkıldık. Merak uyandırma, ilgiyi çekme süreci fazla uzatmaya gelmez. Tadında bırakmak lazım.
21 Kasım'da yarım saatlik bir toplantıyla giderecekler merakı. "Yeni bir güneşin doğuşuna şahit olmak ister misiniz?" diye kalan merak kırıntılarının üzerinde tepiniyorlar. Yarım saatte Erke "güneş kadar çarpıcı" bir yanıtla süreci sonlandırmazsa siz o zaman görün onca reklam bütçesinin nasıl heba olduğunu.

Aklımda kalan

CuteCircuit sarılma tişörtü
Bluetooth teknolojisiyle donatılan tişört cep telefonuyla sevdiklerinize mesaj gönderiyor. Siz kendinize sarıldığınızda uzaktaki tişört de sarılma hissi ve sarılmanın sıcaklığını yaşatıyor. Bir eksik var. Sarılmayı sarılma yapan sarıldığının kokusu değil mi?

Bir fotoğraf
Medeniyetler İstanbul'da buluştu. Sonuç ne olursa olsun bu tür buluşmalar siyasetçi, kent, mekan ve ülke imajını da taşırlar. Liderlerin zirve fotoğrafı önceden tasarlanır. Bizde, deniz kıyısına dizilmiş liderler. Foto muhabiri de merdivene çıkıp, yukardan çekmiş. Arkada gri, silik bir İstanbul, önde acemi asker fotoğrafı gibi özensiz duruşlar ve açı nedeniyle kısa, basık adamlar.

Adına bak, yaptığına bak
Freedom Airlines. Türkçesi Özgürlük Havayolları. Anne bebeğini emzirirken görevliler yanına gelip yolcuların rahatsız olduğu gerekçesiyle uçaktan ayrılmasını söylüyor. Bebek bu, karnı acıkınca yolcuların rahatsızlığını dinler mi? Ya yolculara ne demeli? Kafalarında bir tahta eksik olmalı. Dünyanın en anlamlı manzaralarından biridir annenin bebeğini emzirmesi. İnsan onlar rahatsız olur diye bakmaya bile kıyamazken, bir de rahatsız olmuşlar.

(Sabah Gazetesi 19.11.2006)