Nuran YILDIZ

Sabah Gazetesi - Arşiv

Sezer'in hakkı Sezer'e

Çoğu köşe yazarının cumhurbaşkanına akıl verme, eleştirme yarışına girdiği bugünlerde iki konunun altını çizmek istedim.
1. Sözel ve eylemsel üslubu eleştirilen A. Necdet Sezer döneminde cumhurbaşkanlığı en güvenilir kurumlar listesinde ilk sıraya yükseldi. İlk kez TSK'yı geride bıraktı. Bilirkişi ilan edilen Demirel döneminde ise güvenilirlik sıralamasında daha aşağılardaydı. Yani eleştirenlerin durduğu yerle halkın durduğu yer aynı değil.
2. Başbakanın çok kızıp da bir türlü adını veremediği Cumhurbaşkanı, AKP'nin oy oranının en büyük güvencesi. Araştırmalar Erdoğan'a başbakan olarak verilen desteğin cumhurbaşkanlığı için verilmediğini gösteriyor. Çünkü Başbakanlığı sırasındaki kararlarından doğacak olumsuzlukların Sezer tarafından geri çevrileceği güvencesi Erdoğan'ı kabul edilir kılıyor.
Sezer'in hakkını Sezer'e vermeden tutarlı analiz ve eleştiri yapılamaz.

Erdoğan Cumhurbaşkanı olur mu?

Hayır, olmaz: Bankada parası batan adama "Yatırırken bana mı sordun?", limanların açılması önerisinde "Sana mı soracağım?" üslubuyla, ülke halkını yönetebilme kıstasını "iki koyun gütme"den ileri taşıyamayan vizyonuyla olamaz. Bu durum, en az eşinin türbanıyla simgelenen ideoloji kadar önemlidir.
Evet, olur: Baykal "Biz böyle başbakanı içimize sindiremiyoruz, böyle bir cumhurbaşkanının Türkiye'ye yakışmadığını herkes bilmelidir.", Mumcu "iktidar, cumhurbaşkanını seçse bile o cumhurbaşkanını orada tutamayacaktır." diyorsa Erdoğan cumhurbaşkanı olur. Çünkü iletişimde bir şeyin var olduğunu hissettirmek var olmasına katkıda bulunmaktır.

Kadına giden yol

Geçenlerde Türkan Şoray'ın "Erkekler gözleriyle, kadınlarsa kulaklarıyla aşık olur" sözlerini okuyunca "işte bu!" demiştim. Erkeklerin nereleriyle aşık olduğu konusunda tevatürler çeşitli: Mideleriyle, gözleriyle, başka yerleriyle vs. Ama "kadın kısmı" aşk-organ arasındaki ilişkide hiç akla gelmez.
"Benim için ölse de, 'senin için ölüyorum' demedikçe boşuna ölmüş sayılır" diyen kadınlar tanıyorum. Kendim dahil. Kadınlarla sözcükler arasındaki "duyma" ilişkisi iletişim için yaşamsal bir ayrıntı. Kadınlar kulak meselesine o kadar takıklar ki yalnızca bir sese aşık olabilirler. Kenan Işık'ın, Tamer Karadağlı'nın seslerini çıkarsanız kadınların kulağından, fizikleri bir yere varır mı? Özcan Deniz'in sevilmesini, Seymen Ağa'nın sesi belirlemedi mi?
Bir kadının gönlünü kazanmak isteyenlere öneri: Yolunuz önce kadının kulağına fısıldadıklarınızdan geçmeli. Çünkü kadınlar sevilmekten çok, sevildiklerini duymaya önem verirler. "Seni seviyorum"un değeri de söylenmesi zor, duyulması nadir olduğundandır.

Siyasal imajda kambur sorunu

Size de olur mu bilmem, ben her yeni yıl arifesi "hayatımdaki kamburlar" listesi yaparım. Yeni yılda kurtulmam gereken kamburların üzerini çizerim. Benim kamburlar gider başkasının sırtında yer bulur.
ANAVATAN gençlik kolları başkanı ve arkadaşlarının partilerinden ayrılıp DYP'ye geçmesi kambur sorununu getirdi aklıma. ANAVATAN kamburlarından kurtulmuş mudur bilemem, ama DYP tam hızını almışken yükünü ağırlaştıran kamburlarla büyüyor olmasın sakın? Siyasal imajda tutarlılık evrensel değer. Çağdaş demokrasiler siyasetçisine tutarlılığın fazilet olduğunu genç yaşta öğretir. Bu gençler daha yolun başında, daha yorulmadan parti değiştirmenin çıkarlarla ilgili olmadığını nasıl anlatacaklar?
Peki DYP bu gençlere güvenerek sağlıklı bir gelecek tasarımı yapabilir mi? Diğer partilerden ve Gülen'e yakın isimlerden transferlerle edinilen kamburlar ilerde belini bükme olasılığını getirmez mi?
Parti değiştiren gençlere bakınca görülüyor; siyasetçi ne kadar kalabalıksa o kadar yalnız aslında.

THY'de kaza: Bir deve ölü, imaj ağır yaralı

Haberi Sabah "Yok Deve!" başlığıyla vermişti. THY'nin deve kurban etmesi başka nasıl anlatılırdı ki? Bir yandan uluslararası markalarımız olsun diye devlet 22.5 milyon dolar ödesin, bir yandan uluslararası markanın üzerinden deve geçsin. Olacak iş mi? Konu THY ise olacak iş.
Bu olay bir kurumun kadrolaşmadan çektiği sıkıntıların görünür yanı. Kadrolaşma hükümetlerin iktidarlarını üretme yöntemlerinden biri. Önlenmesini beklemek gerçekçi değil. THY kadrolaşmanın sonucunda bir imaj hasarı daha aldı. Tam düzelirken herşey. Tam Star Alliance ortaklığı başlarken. Deve olayı 200'e yakın yabancı basında haber oldu.
İmajlar yıllar yılı küçük fırça darbeleriyle oluşan ve bir su damlasıyla dağılan resimlerdir . O resmi bir deve ezip geçti. İmaj hasarından kurtulmak için de sorumlu işten uzaklaştırıldı. Genel Müdür "olay kurumsal değil, bireysel" demiş. Birey kendini kurum vizyonuna ve anlayışına ait hissetmiyorsa çıkan sorun kurumsaldır. Karambolmüş, THY birilerinin futbol sahası mı?
Kurum imajını ört bas olarak anlar, çözümü sorun çıkaranı işten uzaklaştırmakta bulursanız THY'nin ya da kadrolaşmayla yönetilen kurumların köşeleri potansiyel hasar vericilerle dolu kalır.

Vestel'e öneri: Vazgeçme!

Vestel'in İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül futbola verdikleri desteği "şiddet ve tribün terörü nedeniyle" geri çekebileceklerini söylemiş. İnsanların birbirlerine zarar vermesine neden olacak bir platformda bulunmak istemiyorlarmış.
Oysa Zorlu Grubu Türkiye'de vazgeçmenin değil, mücadele, kazanma ve yeniliğin simgesi. Futbol bu anlayışın yeni platformu olabilir. Kendi taraftarını eğiterek, diğer kulüplerden paydaşlar bularak, futbola bir kurumsal proje olarak bakılabilinir. Futbolu medenileştirmenin bir parçası olabilecekken çekilmek, vazgeçmek olmaz. Futbol aracılığıyla temiz topluma katkıda bulunmak varken "yapamadık" demek Zorlu felsefesine de uygun değil.
Üstelik Yanal gibi bir teknik direktörü, inanmış bir taraftarı ve heyecanı varken bu toplumsal sorumluluk projesi kaçar mı?

AKLIMDA KALAN

"Babamın bavulu". Orhan Pamuk'tan hoşlanmam. Düşündükleri için değil, düşündüklerini ifade biçimini sevmem. Sanki ipiyle kuyuya inilmeyecek adam grubuna dahildir. Ama Nobel törenindeki "Babamın Bavulu" başlıklı konuşmasını sevdim. Sıcak, insani ve evrensel. Konuşmadan bölümler dinlerken keşke Pamuk'un kendisiyle barışık olduğu zamanlar daha çok olsa dedim. Onu dinlerken babamın bavulunda neler olduğunu hayal ettim. Ve o da gördü ki insanlara ne verirsen onu alırsın.

Koç Holding'in iç protokolü. Aile üyelerinin şirketle nasıl ilişki içinde olacağını belirleyen iç protokol Koç Holding'i gelecekte bekleyen en büyük tehlikeye karşı çözüm girişimi. Şimdilik Vehbi Koç kültürünün hakimliğiyle ortaya çıkmayan sorun, kurumsallaşma konusunda ilerleme sağlanmazsa gelecekte bekleyen bir risk. O nedenle, iç protokol oluşturulması olası krizi önlemede önemli bir yaklaşım.

Defne Joy Foster'ın 2006 günlüğündeki sözü. Şeker, sevimli, sanki hiç büyümeyecek hissi veren Defne Joy Foster 2006 günlüğüne şöyle yazmış: "Sevdiğim yeni bir adam var. Umarım bu son olur, çok yoruldum." Başka aşkların yorgunluğuyla yeni birine yol alan kadınların aklından hep bu cümle geçer: "Lütfen bu son olsun, çok yoruldum." Bu itiraf çok hoşuma gitti Defne.

İTO'nun "Musikişinas Tüccarlarımız" albümü. Bir müzik albümü için ne itici bir ad. Olsa olsa İTO bu albümü, Bakan Ali Coşkun'un güftesi için yapmıştır. Ne kötü niyet bendeki.

(Sabah Gazetesi 17.12.2006)