Nuran YILDIZ

Sabah Gazetesi - Arşiv

Başbakanlık'ta iktidar yorgunluğu

Hıncal Uluç tarikat, siyaset ilişkileri üzerine hoş bir yazı yazmıştı. "Başbakanın neden tarikat suçlamalarını reddetmediği"ni "tecahül-ü arif" (bildiğini bilmezlikten gelme) yöntemiyle sormuştu. Bunun üzerine Başbakanlık Basın Merkezi açıklama yaptı. Bu kadar önemli bir merkezde basın açıklamaları konusunda bu kadar hata yapılınca insan şaşırıyor.
Bir yazarın yazısı için tüm basına genel açıklama gönderilmez. Çözülmeye çalışılan sorunun sınırları genişlemiş olur.
Basın Merkezi açıklamasında "üst dil" kullanamaz, dikkate alınmak istiyorsa nezaket ön plana çıkar.
Açıklamada "Sayın Başbakanın 'söylem ve eylemleri' konusunda kendisini (gazeteciyi) bizzat bilgilendirmemiz söz konusu olamaz." Denilemez. Çünkü Basın Merkezi'nin en temel görevi durmadan ama durmadan gazetecileri (gerekirse bizzat) bilgilendirmektir. Yalnızca Başbakan'ın açıklamalarını "yanlış anlaşıldı" diye düzeltmek değildir.
10 yıldır yakından bildiğim Akif Beki'nin bu açıklamada rolü olduğundan bile emin değilim. Kimilerinin "iktidar şımarıklığı" dediği bu durum, bana göre "iktidar yorgunluğu"dur.

En iyi ağırlama buysa...

TAV halka arz sürecinde kurumsal reklamlara başladı. Bir de "en iyi şekilde ağırlayan" sözleri reklamda yer alınca canım sıkıldı.
TAV, Ankara'yla ilgili ilk izlenimi değiştirecek modern bir havalimanı yaptı. Ama sorunlar bitmedi. CIP salonu neden doğrudan aprona açılıyor merak ediyorum. Her uçak binişinde dakikalarca açık kalan kapıdan giren soğuk hava salonu buzdolabına çeviriyor. İç hatlarla CIP salonu arasında asansör bağlantısı olmadığı için yolcunun dışarı çıkıp uzun bir mesafeyi yürümek zorunda kalmasına ne demeli?
Tuvaletlerde sıcak su yok. Işıklandırma yetersiz. Aynada göze kaçan bir şeyi görmek bir yana, gözü göremiyor olmak nasıl bir ağırlama şekli? Tuvalet, ofis vs.'nin bulunduğu koridor ve kısımlarda ısıtma yok. Oraya işi düşen zatürreden gidebilir.
Kadınlar için mescit neden ilk kapı da, tuvalet en sondaki kapı sormuyorum artık. Mescit kullanan kadınların tuvalet kullananlardan daha fazla sayıda olduğu düşünülmüş olmalı.
Gerçekten TAV'a yakışan "en iyi şekilde ağırlamak."

Benim imaj sorunum

Arkadaşlarım diyor ki "hep eleştiriyorsun, hiç beğenmiyorsun. Pazarları yazıyorsun, fıkra yaz, eğlendir. Başkaları yapıyor da sen neden yapmıyorsun?"
İşte bu da benim imaj sorunum. Bir mevcut imajım var, yukarıdaki fotoğrafta görülen. Bir algılanan imajım var "beğenmeyen, kabuklu, sert." Bir de istediğim imaj var "sarı boyalı saçlı, kırmızı rujlu, eğlenceli, sürekli kikirdeyen." Sonuncusunda eğleneceğim kesin.
Her işe "harika" deyip dünyanın en şeker iletişimcisi olmak da var. Ama olanaksız. Benim öyle okurlarım var ki hiç sormayın. Dikkatli, titiz. "Acaba o sözcüğü yanlış yerde mi kullanmışsınız" diyenler. O kadar ayrıntıcı.
Gelin imaj sorunumu çözelim. Bana eğlenceli, başarılı işler gönderin. Ben de eleştiriden uzak durayım.

Diyarbakır Turizm Tanıtma Derneği'nden ders

Kurtlar Vadisi yeniden başladı. İzlenme oranı yüksek olacağı düşünülen bir dizi reklam gözdesi olmaz mı, olur. Medya Takip Merkezi ilk bölümde 82 marka, 163 reklam saptamış. Genç Parti 20 spot. Buna şaşırmıyorum hedef kitle örtüşüyor. Ya diğer büyük markalara ne demeli? Turkcell, Telsim, Coca cola, Maksimum kart, Digiturk... Bu kadar tartışmalı bir diziye reklam verirken reklam ortamının marka saygınlığına etkisinden haberdarlar mı?
O büyük markalara ve iletişim yöneticilerine Diyarbakır Turizm Tanıtma Derneği bir ders verdi. Kurtlar Vadisi'nin bir bölümünde Diyarbakır adı geçerse tüm ekipten davacı olacaklarını açıkladı. Dernek amacına ulaşabilir mi bilmem ama yaklaşımlarını kutluyorum.

Rakıda marka, yeni geldi akla

Bu ülkede yaşayan her normal insan gibi idolüm Mustafa Kemal'dir. O'nun ne rakı içmesinden ne de rakı sofralarındaki sohbetinden rahatsız olurum. Keşke ülkeyi yönetenler onun vizyonuna ulaşabilmek için aynı verimlilikteki rakı sofralarında otursalar.
CHP'nin Ata ve Sarı Zeybek markalarını yeni fark edip marka iptali için suç duyurusunda bulunması siyaset yapma biçimleri açısından beni şaşırtmadı.
Mustafa Kemal adının ve çağrışımlarının pazarlama aracı olmaması için 1951 tarihli Atatürk'ü Koruma Yasasının bugüne göre yeniden düzenlenmesi işini AKP'den mi, CHP'den mi beklemek doğru?
Burgaz'ın açıklamasında Ata Rakı'nın Atatürk'ten gelmediğini demesine ne demeli peki? "Atatürk'ü çağrıştırmasın diye rakının yanına beyaz leblebi bile koymadık."
Milleti aptal yerine koymak bu olsa gerek. CHP'nin böyle siyaset yapma biçimi ve ona verilen böyle bir yanıt üzerine rakı içilmez de ne yapılır!

Biri "Sevgililer Günü geçti" desin

Sevgililer Günü'nü görmezden gelsem olmayacak. İmaj sorunumu yukarıda yazdım. Şahsi görüşüm Sevgililer Günü'nün sevgilisi olmayanların midesine yumruk indirme günü olduğu. Sevgilisi olanların da başkasının sevgilisine imrenme günü hatta. Nereye baksam pırlanta. Hani bu taşın değeri az bulunmasındandı, içim bayıldı. Yine de aşk yazıp imajı kurtarmak lazım:
1-Aşkın mönüsü : Eposta kutuma Hayal Kahvesi'nin sevgililer günü için hazırladığı afrodizyak mönü duyurusu düştü. En güzel duyguları harekete geçiren ambians ve "aşkı canlandıracak" mezeler. Hoş bir iletişim etkinliği. Ama benim sevgililere önerim: Bir afrodizyak desteğe gereksinim duyuyorsanız o ilişkide hayır yoktur bilesiniz.
2-Aşkın porselen çaydanlığı: Sezen Aksu
Evet öyle. Sezen Aksu aşkı o kadar güzel demliyor ki.. O, "git" ve "gitme dur" arasında yıllardır gidip gelirken, biz ceplerimize şarkılar doldurduk. Yıllar önce demişti ki "Aşk sarımsak kokusuna benzer, diğer tüm kokuları bastırır." Bu sözü kesip saklamıştım. O sıralar yoğun sarımsak kokusu duyuyormuşum demek ki...
3-Aşkın dili: Kadın ve erkek iki ayrı dil kullanır. Çünkü iki ayrı imbikten geçer düşünceleri. İşte bunu anlatan yaşanmış bir örnek. İki sevgili. İlişkileri sorunlu. Kadın siyah elbisesini giyip, kırmızı rujunu sürüyor. Adam iki dirhem bir çekirdek. Feriye'de buluşuyorlar. Konuşacaklar, çözüm yolu arayacaklar. Konuşuyorlar. Kalkarken kadın soruyor: "Neden kırmızı ruj sürdüm biliyor musun?" "Kırmızı rujdan nefret ettiğimi biliyorsun. Seni öpmemi istemediğin için." diyor adam. "Yanıldın" diyor kadın, "Eğer beni öpmezsen suçu kırmızı ruja atmak için." Aşk aynı ama dil çok ayrı. İş zor.

"Don't Worry be chewy!" *

Ülker'in Türkiye'de geliştirip ürettiği sakıza neden İngilizce slogan seçtiğini tartışmayacağım. "Dile özen gösterelim" diyen ulusalcı, gerici, az gelişmiş vs. her türden yakıştırmayla karşılaşabiliyor. Bir tuhaf zaman.
Chewy reklamında başka şeye takılıyorum. Hani sarışın bir afet salına salına yürüyor ve yürürken de sağa sola sakız dağıtıyor ya. Ne şeker değil mi?
Oysa anneler çocukları "sakın yabancıların verdiği bir şeyi yeme" diye tembihler. İş "tanımadığın kimseyle konuşma" uyarısına kadar gelmişken, biri sağa sola sakız dağıtıyor, millet de onu bir güzel ağzına atıyor. Bir kreş öğretmeni soruyor "peki ailelerin çocuk eğitimiyle ters düşen bu reklamla ilgili çocukların sorularına ne yanıt verelim?"
Benim yanıtım belli. Ne zaman o reklamda kızın sakız dağıttığını görsem sloganın aksine "Worry! Worry!" (endişelen!) diye bağırasım geliyor. Zaten Ülker de reklamlarında "kötü örnek oluyor muyuz" endişesi taşımıyor epeydir.
* "Endişelenme, çiğne" demek istenmiş.

Aklımda kalan

5 bin yıllık aşk. Ne tarafa baksam kırmızı kalplerin uçuştuğu bir ortamda aklımda da aşk kalıyor doğal olarak. Kuzey İtalya'da yapılan kazılarda 5 bin yıl öncesine ait olduğu sanılan birbirlerine sarılmış bir kadın ve erkek iskeleti bulunuyor. Onlar sonsuz aşkla birbirlerine sarılmışken yine hariçten birileri onları bulup rahatlarını kaçırıyor. Arkeolojide lüzumsuzluk bu olsa gerek.

Bir kitap. Harol A. Innis'in Impire and Communications kitabı Doç Dr. Nurcan Törenli'nin çevirisiyle İmparatorluk ve İletişim Araçları adıyla yayınlandı. Kitap, 6 bin yıl önce hesap kayıtlarını tutmakta kullanılan "düğümlü iplerden", görselliğin öne çıktığı "yeni medya"ya kadar insanın bir düşünme, anlama, yaratma yani bir var olma biçimi olarak söz ve yazıyla kurduğu "barışıklığın" tarihi olması açısından önemli.

(Sabah Gazetesi 11.02.2007)