Nuran YILDIZ

Sabah Gazetesi - Arşiv

Markalar ölümü yenecek mi?

İnsanın gerçek trajedisi yaşlanmaya ve ölüme çare bulamamasıdır. Kozmetik, sağlıklı yaşam sektörü ve tıp bu trajediden besleniyor. Tıpla desteklenen kozmetik sektörü yaşlanma etkilerinde ilerleme kaydetmişse de tıp ölümün bahanelerini değiştirmek dışında bir şey yapamıyor.
Yaşlanmayı geciktirmek için piyasaya sürülen ürünler büyük ilgi görüyor. Bu ilgide yaşlanma korkusu kadar iletişim stratejilerinin değişmesinin de payı var. Birkaç yıl öncesine kadar yeni yetme kız çocuklarının taze ciltlerinin görüntüleriyle sunulan bir gençlik vaadi söz konusuydu. O ürünleri kullananlar o vaade bir türlü ulaşamadıklarını fark edince kandırıldıklarını hissettiler.
Strateji değişti. Hücrenin yaşlanmasını yavaşlatan ürünler geliştikçe vaatlerine kanıt olarak 70 yaş sınırındaki ünlüler kullanılmaya başlandı. Reklamlarda yer alan Sharon Stone 50 yaş, Catherine Deneuve, Raquel Welch, Jane Fonda 70 yaş sınırında!
Özel makyajlar ve biraz da photoshop maharetiyle ölümü yenemesek de yaşlanmanın durduğuna inanmak ruhumuza iyi geliyor. Pazarlama birçok alanda insanın yaşlanma ve ölüm trajedisinden besleniyor.

Milli Güvenlik Kurulu'na öneri

Her MGK toplantısı öncesi kameraların gözünden izleriz. Cumhurbaşkanı masanın başında ve iki tarafında oturanlara epeyce uzaklıkta (bir Anayasa fırlatma mesafesi diyelim), yalnız. Sağında hükümet edenler, solunda komuta edenler. Takım elbiseliler ve üniformalılar sanki karşı saflara aitmiş gibi.
Zihnimize yerleşen bu fotoğraf Türkiye için önemli sonuçlar doğuruyor. Bir karşıtlık görüntüsü taşıyor. Oysa Türkiye'nin güvenliğini sağlama amaçlı bu toplantılardaki ayrışma görüntüsü yerine daha işbirliğini çağrıştıran bir oturma düzeni belirlenmeli. Kısa vadede bunun en kolay çözümü de bir yuvarlak masa etrafında oturmak olmalı.
MGK oturma düzeninin yeniden tasarlanması iletişim ve imaj yönetiminin gereğidir. Üstelik şekil çoğu zaman içeriği ve algıyı belirlemez mi? Umarım yeni cumhurbaşkanı bu konuyu öncelikli olarak ele alır.

TAV'dan açıklama

Esenboğa Havalimanı, özellikle de CIP salonu ile ilgili TAV'ı eleştirdiğim yazım üzerine Genel Müdür Murat Örnekol'dan uzun bir açıklama geldi. İşte özeti:
"Esenboğa Havalimanı İçDış Hatlar Terminali'nin (...) konsept projesi müellif grup tarafından tasarlanmış olup sadece son teknoloji ile uyumu adına TAV dizayn grup tarafından geliştirilmiştir. Yazıda belirtilen eleştiriler bu konsept projenin birer parçasıdır.
CIP Salonu THY tarafından işletilmekte olup iç mekan tasarımı, (tuvaletlerdeki) ışıklandırmanın düzeni ve mekanda mescidin tuvaletlerden önce yer alması kurgusu THY mimarlarına aittir. (...) TAV Havalimanları Holding, yalnızca onaylanmış projenin uygulanmasından ve CIP, VIP salonları dışında kalan iç ve dış hatlar terminallerinin işletmesinden sorumludur.
CIP Salonunun doğrudan aprona açılması, iç hatlara asansör ile bağlantısının olmaması ise (...) DHMİ tarafından onaylanan proje kapsamındadır ve TAV tarafından sadece yapımı gerçekleştirilmiş, herhangi bir değişiklik yapılmamıştır..
Esenboğa Havalimanı İşletmesi'nin sorumluluğunda olan konular; CIP Salonunun tuvaletlerinde sıcak su bulunmayışı, tuvalet ve ofislerin bulunduğu koridorlarda ısıtmanın yetersizliğidir. Sıcak su hizmeti, CIP Salonunun yapımının tamamlanmasıyla birlikte hizmete girmiştir. Tuvalet ve ofislerin bulunduğu koridorlardaki ısıtma mimari proje gereği, salonun apron kapılarına yakın olması sebebiyle yetersiz kalmıştır. Yaklaşık 10 gün önce, sorun tarafımıza bildirildikten sonra, anında müdahale edilerek fazladan Fan Coil havalandırma takılarak problem ortadan kaldırılmış olup, bu konuda müşteri memnuniyeti THY CIP yetkilileri ile koordineli olarak izlenmektedir.
Bilgilerinize sunarız. Saygılarımızla,"
Murat Bey'e açıklaması için teşekkür ederim. Eleştirilerime itiraz etmiyor. Bir kısmına adres olarak THY'yi gösteriyor. Kendileriyle ilgili olanları da düzeltmeye çalıştıklarını belirtiyor. Murat Bey'e sordum: "Mimari proje THY'ye ait olsa da mühendisleriniz salon kapısı doğrudan aprona açılırsa kışın soğuk, yazın sıcak hava içeriye dolmaz mı diye sormadılar mı?" Murat Bey "Biz projeyi aynen uyguladık. Şimdi bu sorunu çözmeye çalışıyoruz" diyor. Çözüm için iyi niyetli. Ancak yolcu zihninde TAV'ın imajının zedelendiği açık. Çünkü açıklamada THY'den kaynaklandığı belirtilen sorunlar için insanlarda "TAV Esenboğa'yı aceleye getirdi" algısı yerleşmeye başladı bile.

Diesel'i garipsedim

Diesel'in "Küresel ısınma başlasın: biz hazırız" konseptli kampanyasına şaştım kaldım. "Küresel ısınmayı boşverin, Diesel giyin serinleyin" diyor. Hatta, Güney Kutbu'nda güneşlenmeyi hayal ettik mi (ve daha neler) diye soruyor. Önce yanlış okuyorum sandım. Çünkü Diesel çevreye duyarlı kampanyalarıyla bilinen bir marka. Üstelik bunu da bazen anlaşılması zor bir ironiyle yapıyorlar. Ama basın bülteninde, küresel ısınma uyarıları için diyorlar ki " Belki de tüm bu olumsuzluklar yersiz ve belki de konuyla ilgili tüm dramatik uyarılar için çok erken... Diesel'in tüm bu sorulara bir cevabı yok ama yeni reklam kampanyasında küresel ısınmanın, günlük yaşamı etkilemediği, geleceğin aşırı ısınmış dünyasından çarpıcı
enstanteneler var."
Ya Diesel "kurumsal iyilik", "toplumsal sorumluluk" kavramlarını bir yana bıraktı ya da bir yanlış anlama var

Oktay Poyraz'a veda

Bu kez de Oktay Poyraz gitti. İlk patronum. Türkiye'de radyo reklamcılığının atası. "Poyraz Reklam sunar" anonslarını kim unutur? Plağa kaydedilmiş reklamları Gençlik Parkı'nın anons mikrofonlarından dinlettiklerini nasıl da keyifle anlatırdı.
Yeni mezundum. Sudan çıkmış balık günleri. "Gel, ben sana reklamcılığı sevdireyim sen de bana metin yaz" demişti. Hem reklamcılığı hem de pantolondan eteğe geçmeyi ona borçluyum. Ajansa hep kot pantolonla giderdim. O da her defasında "Calemity Jane atını nereye bağladın?" diye psikolojik baskı uygulardı. Fizik olarak Fecri Ebcioğlu'na, ruh olarak Don Kişot'a benzerdi. Daha bir ay önce Tenis Kulübü'nde karşılaşmıştık. Sımsıkı sarılmıştık. Onu özleyeceğim.

Aklımda kalan

- Arçelik'in Manço nostaljisi - Arçelik çelik figürüyle teknoloji, gelecek kavramlarını zihnimize yerleştirirken birden bizi ters köşeye yollayıverdi. Barış Manço söylüyor: "Domates, biber, patlıcaaan!" Arçelik A.Ş. Pazarlama Direktörü Murat Şahin müziğin seçimiyle ilgili olarak "Hem Barış Manço'nun vazgeçilmez bir değer olması hem de bildik bir şarkının algıyı kolaylaştıracak ve bir ayrışmaya neden olacak olması önemli oldu. Üstelik şarkının sözleri anlatmak istediğimiz öyküyle de çok örtüşüyor" diyor. Bu reklam postmodern kokuyor.

- THY uçaklarında telefon kullanımı - Uçak yolculukları yoğun insanların telefondan kaçabildiği, okumaya, dinlenmeye zaman ayırabildiği, ulaşılamamanın en geçerli mazeretiydi. Şimdi THY uçaklarda cep telefonuna izin veren teknolojiyi getirmeye çalışıyor. Uygulama, daha cep telefonuyla hangi ortamda, nasıl konuşulur kültürü oluşmadan gerçekleşirse uçaklar kabusa dönüşebilir. "Uçaklarda telefona hayır kampanyası" düzenleyenler gönüllü listesinin başına beni ekleyebilir.

(Sabah Gazetesi 25.02.2007)