Nuran YILDIZ

Sabah Gazetesi - Arşiv

Zor ilişki: Askerler ve gazeteciler

Askerler ve gazeteciler arasında ideal bir ilişki yoktur. Olması da beklenemez. Asker kontroller dünyasına ait, kontrol ise gazeteciliğin doğasına aykırı . Genelkurmay İletişim Dairesi'nin gazete ve gazetecilerle ilgili raporu eleştirilirken de sapla saman birbirine karışıyor.
Kurumsal iletişim çerçevesinde her kurum medya analizi yapar, yapmalıdır. Olumlu-olumsuz haberlerin dökümünü, sempati duyduğu duymadığı gazeteci analizini yapar, yapmalıdır. Başbakanlık da, Koç da, Sabancı da, Genelkurmay da yapar. Mehmet Barlas'ın GenelkurmayBaşbakanlık medya raporu arasında paralellik kurulmasına itiraz edip ikisinin karşılaştırılamayacağı saptamasını doğru bulmuyorum. "Ama siz de Kızılderililer'i öldürdünüz" denen durumla bu durum aynı değil. İnsanların öldürülmesiyle kurumların medya analizinin aynı olmadığı gibi.
Genelkurmay'ın medya raporundaki asıl sorun, analizlerin yüzeysel ve uzmanlıktan uzak olması. Bu sorun da İletişim Dairesi'nin mevcut yapısından kaynaklanıyor. İletişim Dairesi sivil dünyanın en karmaşık yapılarından biri olan medyayla temas noktası. Başında bulunan subay gazetecilerle konuşabilir ancak komutanlarının onayından geçmeyen hiçbir bilgiyi veremez. Bu da haber sürecini yavaşlattığı için gazetecilerin hoşuna gitmez.
İletişim Dairesi'nde çalışanların tam medyayı, ilişkileri, süreçleri anlamaya başladığı noktada askeri yapının gereği olarak görev yerleri değişir. Bütün medya birikimi ve deneyimiyle çok farklı bir yere atanırlar.
Dolayısıyla çalışanlar 2-4 yıl aralıklarla hep sıfırdan başlar. İşte medyayla ilgili analizlerinin askerin yanındakarşısında klişelerinden kurtulamamasının en önemli nedeni budur. TSK gibi uzmanlığın en üst noktada önemsendiği bir kurumda durum tuhaf değil mi? Ama öyle. Bu durumu düzeltmek için çözüm yolları aramıyorlar mı, arıyorlar elbette.

Turkuaz krizine çözüm: Damla

Coca-Cola kaynak suyu Damla'yı piyasaya sürdü. Sevindirici. İşlenmiş su içmek istemeyenler Coca-Cola noktalarında küçük krizler yaşıyordu. Turkuaz dışında su satmayan Armada sinemalarına kaç kez dışardan su sokarak sinemada "su kaçakçısı" durumuna düştüm.
Müşteriler dayatmadan hoşlanmadı. Turkuaz'la müşteri arasında kalan işletmeciler adeta korsan kaynak suyu sattı. "Turkuaz dışında su yoksa siparişim kalsın" dediğimde satış görevlisi bir sağa bir sola bakıp, sonra içeriden başka su getirmiş "kendimiz için aldığımız su" demişti. Yalandı, gizlice başka su da satıyorlardı. Kaynak suyu içmek için uyuşturucu alımsatım işinde gibi bir durumda kaldık.
Turkuaz'ı Coca-Cola bedava veriyor onun için başka su satmıyorlar dedikodusu bile bu dayatmadan kaynaklanmıştı. İşin aslını ise CocaCola Avrasya Grubu Kurumsal İletişim Sorumlusu Kadri Özen anlattı: "Turkuaz'ı hiç bedava dağıtmadık. Başka su satamazsınız da demedik. Bunlar dezenformasyon. Küçük işletmelere Coca-Cola'nın soğutucusunu verirken içine Coca-Cola ürünleri dışında ürün koyamazsınız dedik. Bu da hakkımızdı."
Özen haklı, ama nedeni ne olursa olsun Turkuaz'ın pazarlaması sorunlu başladı, sorunlu devam etti. Damla, hem Coca-Cola'nın ürün çeşitlenmesi açısından hem de Turkuaz emrivakisinden rahatsız olan tüketiciler ve zorlanan işletmeciler açısından iyi oldu.

Herkes Effie'deydi

Daha önce hiç Effie izlemediğim için kahroluyordum ki, Sevgili
Meral Saçkan ve Işıl Arıdağ "Ama bu ikincisi. Buradakilerin çoğu ilk kez geliyor" dediler de rahatladım. Tüm Effie'leri izlemekle övünenler benden bir fazlaymış demek ki.
Ödül törenine ilgi fazla, koyu renk giyme talebine uyan azdı. Reklamverenler ve reklamcıların görkemi atmosfere yansımamıştı ama gittikçe daha iyi olacağının ipuçları vardı. Eski kurtlar sahne kenarına kurulmuş, Cellisima işkencesini huşu içinde dinler gibi yapıyorlardı. Bu içi başka dışı başkalığı öğrenmek için kurslarına katılmayı kendime görev edindim. Hoş olan Haluk Mesci'nin, Meral Saçkan ve Jeffi Medina'nın keyifli sohbetiydi.
Ciner Medya Grubu Pazarlama ve Kurumsal İletişim Başkanlığı'na getirilen Bahar Şamhili Tanju'ya yeni görevi nedeniyle ilgi fazlaydı. Kutlama yoğunluğundan iki laf edemedik.
Reklamcılar Derneği'nin genç Başkanı Cem Topçuoğlu konuşmasında neler yapılması gerektiğini sıralarken "yenilik içerme kapasitemizi geliştirmek"ten ve "hayal kurmanın rekabetteki önemi"nden söz etti. Topçuoğlu birlik ve beraberliğin öneminin altını çizerken salonda gerçekten de reklamveren ve reklam ajansları bunu yaratmıştı.
Gecenin en dikkat çeken bölümü "Medya" kategorisinde Gümüş Effie alan Concept'in Cumhuriyet Gazetesi reklamıydı. Arapça'ya benzer harflerle tersten "?zınısım adnıkraf" yazan reklam salonda neredeyse tüm diğer ödüllerin toplamı kadar alkış aldı.
Effie Ödülleri reklam dünyasına da reklam veren dünyasına da iyi gelecek, iyi.

Aklımda kalan

Kıratın bakire binicisi
Önce söylemem gerekir ki kadınları bakire olan olmayan diye ayırmak çirkin. Yine de kendisini bu tartışmanın ortasına atan Şebnem Scheffer'ın DYP'ye katılması haftalar önce Ağar için yazdığım 10 öneriden birini anımsattı. Şöyleydi: " 'Bir bakire memleketi at sırtında bir uçtan bir uca geçebilir' diyorsunuz, bu gidişle memlekette ne at kalacak ne bakire." Belgesiyle gezen bir bakire bulunduğuna, kapıda da bir kırat olduğuna göre reklam filmi için ortam hazır: Schaffer, DYP genel merkezinden kırata bindirilir. Durum noterle tespit edilir. Sonra memleketin bir ucuna vardığında orada bekleyen noter durumu yeniden tespit eder. Fonda da mümkünse Mine Koşan yerine Ayten Alpman'dan "Bir başkadır benim memleketim" çalar. Nasıl?

Soyadınız yabancıysa saçmalamakta özgürsünüz
Bu hep böyle oluyor. Yabancı, gösterişli bir adınız varsa (George Silverman gibi) saçmalama özgürlüğünüzün üzerine epeyce de para alırsınız. Demiş ki Bay Silverman Word of Mouth Marketing (Ağızdan ağza pazarlama) konferansında "Bence Adem Havva'ya elmayı ağızdan ağza pazarlama sayesinde yedirdi." Bizimkiler de dikkatle ve alkışlayarak dinlemiştir eminim. Biri de çıkıp Havva'nın başka seçeneği var mıydı ki, Adem ne verse Havva yemeye hazırdı dememiştir eminim. Bunu yazan: Bayan Smith!

(Sabah Gazetesi 11.03.2007)