Nuran YILDIZ

Sabah Gazetesi - Arşiv

AB'ye iletişim desteği verelim

AB'nin iletişimi dökülüyor. Yalnızca Türkiye ile değil, üye ülkelerle ve dünya kamuoyuyla da sorunları var. Krize dönüşen iletişimle, AB'ye dönük 'iyi niyet', 'inandırıcılık' ve 'güven'i kaybettiler. Üyelik sürecindeki ülkelere yaklaşımları hiç dostça ve yapıcı değil. Kendini beğenmiş, kaba, saygıdan uzak ve baskıcı...
Türkiye'ye yaklaşımları hepten sinir bozucu. Başta Kretschmer olmak üzere (neyse, gitti de kurtulduk) AB temsilcisi gibi değil, "ithal siyasetçimiz" gibi konuşuyorlar. İnandırıcılıklarını kaybedince Helsinki örneğinde olduğu gibi girişimleri ölü doğuyor.
Öneriler getirip bizi kendilerine yaklaştırmak yerine ülkemizin yeni siyasi aktörü olmaya hevesliler. Kafaları karışık, siyaset dışı kalmasını istedikleri askerden görüşme talebinde bulunuyorlar. Asker bu talebe yanıt vermeyince de şikayet ediyorlar.
AB'nin halkla ilişkileri o kadar kötü ki, medyadaki en ateşli taraftarları bile "AB treni devrilirse devrilsin" deme noktasına geldi. Kamuoyunda destekleyenlerin oranı hızla düşüyor.
Genişlemeden sorumlu üye Olli Rehn, Türkiye'yi küçümsediklerini söyleyerek kendilerini eleştirdi. Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier, 4 ay önce Bild'de, " İki haftada bir Türkiye'nin tam üyelik hedefini sorgulayanlar Avrupa'ya giden yolu temel olarak reddeden güçleri kuvvetlendirir " demişti. İletişim sorununun farkındalar.
Bana kalırsa, AB'nin iletişim yönetimine acilen gereksinimi var. Üye ülkelerle, Türkiye'yle ve dünya kamuoyuyla sağlıklı iletişim kurmak için... Komplekslerimizden kurtulup ülke olarak bu işe talip olalım. İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği ve Halkla İlişkiler Derneği ortak bir ekip kurup bu öneriyle Brüksel'in yolunu tutmalı. Aman şov severleri ekibe alıp projeyi ölü doğurmasınlar da.

'Bira bu kapağın altında' kalsın

Her şey değişiyor. Hızlı değişimden başımız dönüyor. İnsan neyin değişmediğini bilirse ona sıkı tutunuyor. Milliyetçilik, eski markalar, klasikler... Değişmeyeceğini bildiğimiz değerlere sempa ti duyuyoruz; Efes gibi. Ne şişesi ne de sloganı değişti. Bira hâlâ aynı kahverengi şişede, hâlâ o kapağın altında. Yeni reklamlarında Efes birası ve şişesi arasındaki yıllanmış ilişkiyi ortaya koyan "görmesek de biliriz" sloganıyla ana sloganı destekleyerek...
Klasikleşmiş markaların değeri devamlılık ve tutarlılıktan gelir. Yıllar yılı aynı ürüne ve markaya yatırım yapmaya devam etmek... Rüzgara kapılmadan, sakince... Değişikliğe gitmek o marka için risk olabilir. Efes bu yanlışa düşmedi.
Hiç değişmez sandığımız CocaCola bile 1985 yılında değişmeyi denedi. Yeni bir formülle New Coke adında bir Cola çıkardı. 100 yıllık koladan sonra yeni formülü piyasaya sürdü. Kola satmadı, satmak için çok fazla reklam harcaması yapmak zorunda kaldılar. Buna rağmen halk "eski kolamızı isteriz" diye protestolara başladı. Bu olaydan sonra bir araştırmayla klasik Cola'nın imajını çözümlediler. Geleneksel Cola'yı yitirme durumunda neler hissedileceğini ortaya koyarak, klasik kola imajına odaklanıp yeni ürünlere yöneldiler.
Her şey değişirken değişmeyen Efes için, Anadolu Grubu'nu kutlamak gerek.

Hatırla sevgili

"Hatırla sevgili, o mesut geceyi..." Biz hatırlamayı unuttuk. Beklemeyi de... Öyle çabuk çabuk yaşıyoruz ki her şeyi. Az önce hayatımdan geçen neydi diye durup bakmıyoruz bile. Şimdi bu şarkıyla gözlerinizi kapayıp düşünün "hatırla sevgili" diyeceğiniz biri var mı hayatınızda? Ve hatırlamasını isteyeceğiniz bir gece: Varsa eğer anı bankasında yüklü bir hesabınız da vardır.
Hatırla Sevgili, ATV'nin yeni dizisi. Jenerik müziği M. Sabahattin Ezgi'nin nihavend şarkısı "Hatırla Sevgili". Diziyi bilmem ama müziği kulaklarımıza iyi gelecek.
Dizi bir dönemi anlatıyor. İzlemek için çok nedenim var: Müziği, konusu, iyi "dizi ATV'de izlenir" algısı. Ve oyuncusu Can Elçin için (Adı Cansel ama bu isimden jön çıkarmak zor). Üzerinde emanet gibi duran üniformasıyla Kırık Kanatlar'ın Yüzbaşı Cemal'i. Ayaküstü bir sohbetimizde "Popüler olmak için değil, Mustafa Kemal'in yüzbaşısını oynamak için geldim Fransa'dan " demişti. "Popüler olmak istemiyorum" lafı Nejat İşler'le başladı ve onunla inandırıcılığını kaybetti.
Piyasa ne kadar izin verir bilmem ama Can(sel) Elçin'in popüler olmasını istemiyorum, hiç. Çünkü karizmasıyla, duruşuyla jön boşluğunu kapatabilir. Yanlış yapıp, jön'cük çokluğunda kaybolmasın da. Hatırla Sevgili onun için iki kez sınav olacak. Hem oyunculuğu test edilecek hem de popülizme ne kadar direnebileceği. Göreceğiz.

Hülya Avşar için hatırlatma

Son günlerde Hülya Avşar'ı izlerken size de 'bir fren boşalması' hissi gelmiyor mu? Fren boşalır araba yokuş aşağı gidiverir. Hülya Avşar da öyle. Ne durabiliyor, ne de durdurulabiliyor. Önüne gelen her şeyi savurarak yokuş aşağı gidiyor. Oysa onun aklına, duygularını kontrol edebilmesine hayrandık. Kendisiyle popüler olmakla star olmak arasındaki fark üzerine lafladığımızda beni anladığını sanmıştım. Yanılmışım. Sahip olduğu ne varsa harcayan Hülya Avşar'a birkaç hatırlatma yapmazsam olmaz:
1. İnsan, yaşı ilerledikçe kendisini bulur; kendisini kaybetmez.
2. Yaşı gizlemek için giyilen kot kiloları açığa çıkarabilir.
3. Herkese had bildirmek sessizlik kadar öğretici değildir.
4. Ne varsa (anılar, aşklar) satarak pahalıya mal olan popülarite aslında ucuzdur.
5. Bazen yalnızca sakin bir kadın olmak kendine yapılan en büyük iyiliktir.
Yalnızca hatırlattım.

Halkla ilişkilerin sefaleti-2

Halkla ilişkilerin sefaletinden söz etmenin temelinde bir adlandırma sorunu var. Bu işi yapanlara "halkla ilişkilerci" denmesi, ne işi yapanlar ne de akademisyenler tarafından sorgulandı bugüne kadar. Oysa bu adlandırma, halkla ilişkilerin önemsenmeme nedenlerinden biri. Çiçekçi, simitçi, ayakkabıcı tanımlarına yakın. Herkes yapabilir.
"Halkla ilişkilerci" dilbilim açısından da yanlış. Türkçe'de 'cı', 'ci' yapım ekleri isim ya da fiilden sonra gelir; delici, çiçekçi gibi. 'Ler', 'lar' çoğul eki ise yapım ekinin ardına eklenir; 'çiçekçiler' deriz ama 'çiçeklerci' demeyiz. Ya da 'gazeteciler' deriz, 'gazetelerci' demeyiz.
Kaldı ki, kavramın anadili olan İngilizce'de "halkla ilişkilerci"nin karşılığı da yok. Public relations işini yapanlara "relationist" ya da "relationer" denmez. Specialist (uzman), professional (çalışan), practitioner (uygulamacı) kullanılır.
Alanın kendi terimlerini sağlıklı biçimde oluşturamazsak, saygınlığını da geliştiremeyiz. Terimlerimize özenmezsek işimize özendiğimizi nasıl anlatabiliriz?

Aklımda kalan

Pentagon'un yeni medya birimi
Pentagon ne zaman krize girse iletişim birimini yeniden organize eder. Çünkü, Vietnam fobisine medyanın neden olduğu düşüncesini hiç unutmadılar. Televizyonun en ilkel döneminde bile Vietnam'da ölenlerin cenazeleri ABD yönetiminin kâbusu olmuştu. Her başarısızlıkta medya ilişkileri masaya yatırılır. 11 Eylül'de de Stratejik İletişim Merkezi'ni kamuoyunda güven yitirdiği gerekçesiyle kapatma kararı aldılar. Şimdi 'medya birimi'yle başta Internet olmak üzere yeni teknolojileri yönlendirmeyi, içeriğini oluşturmayı planlıyorlar. TSK ve Milli Savunma Bakanlığı teröre karşı böyle temel bir iletişimsel yöntem geliştirse fena mı olur?

Adnan Hoca familyası
Hepsi yakışıklı, hepsi güzel, hepsi zengin aileden, hepsi genç. Hepsi bir kimlik peşinde. Reisman bu yüzyılda en çok talep edilen şeyin kimlik olduğunu yazıyor. Bir kimlik sadece... Kimin verdiği önemli değil.

Güzel arabası olan, güzel kadını alır mı?
Bu soru, CNR'da düzenlenen AutoShow haberlerini manken görüntüleri eşliğinde izlerken aklıma takılıyor.

(Sabah Gazetesi 05.11.2009)