Nuran YILDIZ

ALIP BAŞINI GİTMEK…

----- 18.12.2009 - 00:01 -----

Çoğumuz bugünlerde benzer bir ruh hali içindeyiz. Alıp başımızı gidebilsek…
Mesela ben. Alıp başımı gidebilsem diyorum. Arabama atlayıp. Kahve-çay termosunu alıp. En sevdiğim müzikleri toplayıp. Gidesim var.

Nereye önemli değil desem de iki noktaya takılıp kalıyorum: Bir Abant… Bir Bodrum.

Abant. Bir gölün etrafına toplanmış üşümüş ağaçların arasına sokulmak istiyorum. Yüksek sesle düşünmek istiyorum, bir tek ağaçlar dinlesin beni. Ağaçlar onaylasın, ağaçlar ayıplasın bir tek.

Bodrum. Hani bugünlerde en terk edilmiş haliyle duruyor ya orada o hüznün parçası olmak. En çok da yolun uzunluğuna, git git bitmezliğine çekiliyorum. Biliyorum, hangi dönemeçte, hangi kıvrımda ne bekliyor beni…

Abant’a gitmek. Bodrum’a varmak. Alıp başımı gidebilmeye savrulasım geliyor.

Görünmeyen bağları tek tek kesip ayaklarımdaki, uzaklaşabilmek.

Neden?

İşlerim mi yolunda değil? Yolunda.

Mutsuz muyum? Şen şakrak ötüşerek ortada dolanmasam da mutsuz da değilim.

Kızgın mıyım? Hiç değil. Hiç bu kadar sükunetim olmuş değil.

Peki neden ben, benim tanıdıklarım aynı hisse tutuklanıp kaldık?

Neden alıp başımızı gidebilmek için yollara bakarken yakalıyoruz gözlerimizi?

Neden birisinin “hadi” demesiyle yola düşecek gibi iğreti duruyoruz da “kal” derlerse diye korkuyoruz?

Yoksa biz artık kendimizi durduğumuz yere ait mi hissetmiyoruz?

Neden içimize göçebe bir yer yatağı açılmış ve biz onda kıvrılmış gibiyiz? Neden?

İÇİNDEKİ TEMBİHİ DİNLEMEK LAZIM…

Genelkurmay Başkanı dün basın toplantısı yaptı ya o sırada içimden geçen “Sen en iyisi cep telefonunu kapat” tembihi oldu. Her kadın gibi iç tembihini dinlemedim tabii.

Hem zaten gözden ırak olan gönülden de ırak olduğu için rahattım. Gazeteciler miyoptur (yalnızca yakını görürler), beni hatırlamazlar diyordum.

Olmadı. Sabahın körü telefonum çalmaya başladı. Genelkurmay Başkanı’nın basın toplantısı sabahın köründeydi çünkü. Saat 09.00 askerler için öğle vakti yerine geçtiğinden olsa gerek. Benim bildiğim gazetecilerin o saatte afyonu bile patlamaz. Konuşmanın ilk yarım saatini anlamamaları muhtemel. Zaten tüm konuşma da aşağı yukarı o kadardı.

Bendeki durum: Basın toplantısının bitmesiyle telefon çalıyor, açıyorum: “Bilmem ne televizyonundan arıyoruz. Sayın Genelkurmay Başkanımız bir basın toplantısı yaptı biliyorsunuz, yorum için size bağlanabilir miyiz?” “Üzgünüm, çok yoğunum” diyorum.

Bir başkasına yanıtım: “yoruma hevesli çok kişi var, onlara sorsanız…” Karşılıklı nezaketleşip kapatıyoruz.

Yine telefon: “Genelkurmay Başkanı ‘Bilin bakalım neden Oruç Reis Fırkateyninde basın toplantısı yapıyorum?’ dedi, sizce neden yorumlar mısınız?” Kararlıyım, yorum falan yok: “Genelkurmay Başkanı soru sormayı sever, benim bildiğim, ötesini kendisine sorun ben nereden bileyim?”

Dün akşama kadar durumum içindeki tembihi dinlemeyen tüm kadınların durumuydu anlayacağınız…

FENERBAHÇE’YE İMAJ ARAŞTIRMASI

Türkiye’de doğru yöntemle imaj araştırması neredeyse hiç yoktur. İmaj araştırması diye yutturdukları şey bir tür kamuoyu araştırmasıdır.

Fenerbahçe’nin deplasmanda oynadığı maçları izlerken aklıma bu bilgi takılıyor hep. Ne alakâ diyebilirsiniz.

Şu alakâ;
Deplasman tribünlerinde taraftarın enerjisine bakıyor musunuz? Kendi takımını desteklemek dışında bir güdüyle doluyorlar: Fenerbahçe’ye öfke duyuyorlar.

Fener’le oynayan tüm kulüplerin taraftarlarını kendi takımlarının sevgisinden daha çok Fenerbahçe’ye duydukları antipati tetikliyor.

Fener’de bunca yıl başkan kalmayı başaran Aziz Yıldırım taraftardan gazeteciye, bu kadar antipatiyi nasıl topladı bu ayrı bir konu. Fener yönetimine tavsiyem tarafsız bir araştırma şirketine “Fenerbahçe imaj araştırması” yaptırması.

O araştırmanın soruları içine de “Tuttuğunuz takım kapatılmış olsaydı yerine hangi takımı tutmaya başlardınız?” sorusunu koydurmaları.

Görecekler ki Fenerli olmayan taraftarlar arasında ikinci takım olarak “Fener” diyenlerin sayısı çok az. İşte bu bir yönetim sorunudur!

AKLIMDA KALAN

Madonna’nın Dolce Gabana için verdiği pozlar: Madonna’nın Dolce Gabana’nın ilkbahar kampanyası için verdiği pozları görmelisiniz. İtalyan bir ev kadınını canlandırmış. Özellikle bir tanesi var ki (ana sayfamızdaki “Aklımdaki fotoğraflar”da göreceksiniz) Madonna’nın gördüğüm en kadınsı pozu bence. Kariyerinin neredeyse her safhasında provoke edici pozlar veren bir kadın. Vücudunu alabildiğine sergilemekten kaçınmamış, bu nedenle de çokça tepki görmüş bir kadın. Erotik, pornografik tüm fotoğraf alanlarında dolanmış. Hiçbirinde bu kadar kadın olmamış bence. Ya kadın olmakla “İtalyan kadın olmak” arasında doğrudan bir bağlantı var. Ya da mutfakta görünmeyen bir kadın, içi boşalmış salt bir cinsel obje olmaktan öte anlam taşımıyor zihinlerde. Bakın ve siz karar verin.