Nuran YILDIZ

YORGUNUM…

----- 19.02.2010 - 00:01 -----

Üzgünüm. Özür dilerim. Bugün cuma yazısı yazasım yok. Nasıl olduğumu sorana “Türkiye gibiyim” diyorum ya hani…

Hani orasından burasından çekilmiş. Hırpalanmış. Örselenmiş Türkiye gibi… Yani kasisli yollardaki bitimsiz yolculuklar gibi… İçim dışıma çıkmış. Sizin içiniz dışınıza çıkmadı mı halâ?

Oturmak, yaslanmak, boş boş bakmak istemiyor musunuz? Tasasız uçarı kızlar ve oğlanlar gibi gezesiniz, eğlenesiniz mi var? Tasasız ve uçarı olmak şans mı şimdi, şanssızlık mı? Bilsem…

Yorgunum… Çok… Hem de çok… Siz değil misiniz?

Gidesim var uzaklara. Hani size demiştim daha önce Bodrum’a ya da Abant’a… Hani isteyip de gidemediğim… Gidesim var gidenlere imrenmeler biriktirmekten sıkıldım.

Eski bir arkadaşımın benzetmesinde olduğu gibi öyle hafif, su muhallebisi gibi konulara girmek gelmiyor içimden bugün.

Açıyorum televizyonu. Kim kim için ne demiş, kimin üslubu kiminkinden aşağıya düşmüş artık takip edemiyorum. O kadar içine düştüm ki gündemin gündeme yabancı oldum. Anlatabiliyor muyum? Yoksa çaresiz miyim anlatmakta Orhan Veli gibi?

Ucunu kaçırdım tüm konuların. İçimden gelmiyor ne siyaset ne de hayat ve ilişkiler üzerine düşünce üretmek, söz söylemek, cümle yazmak.. Bir sözcüğü bile esirgeyesim var.

Hoyratlık ve kabalık almış başını gitmiş. Özenmek… Hayata, insanlara, birbirimize özenmek, terk edilmiş bir kent gibi anlamsız.

Kendi seslerimiz kendi kulaklarımıza bile yabancı. Kendi yüreğimiz, o bereketli ve bitek yüreğimiz gitmediğimiz ülkeler gibi uzakta…

Yorgunum…
Aklımda onca şey varken, aklımda kalan bir şey yok o kadar yorgunum.

Oysa gündelik yaşamımda her şey alabildiğine iyi gidiyor benim. Şımarmaya şımartılmaya acayip uygun günlerdeyim. Gündelik keyfim yerinde yani. Ters giden bir şey yok birkaç küçük sorun hariç.

Ne konular biriktirmiştim, cuma yazılarında sizlerle paylaşmayı heyecanla beklediğim.

Mesela geçen hafta öğrenmiştim, aşkın rengini pembe bilirdik ya değilmiş. Yazacaktım. Ne renkmiş aşk?

Mesela evde tavada balık hayali kurarken kısmetine ekmek arası hamsi düşen arkadaşımı yazacaktım. Başlık bile hazırdı: Ekmek Arası Hamsi Üzerinden Karakter Analizi!

Mesela “keşke”lerden uzak yaşamakla “keşke”li yaşamak arasındaki farkı da yazacaktım.

Hayal kırıklığı mı daha kötü kalp kırıklığı mı? Kafamda yazılıp bitmişti bile bu konu.

(Farkındayım konu ve köşe hırsızı bir çok köşe yazarı çalacak yine sıraladığım konuları. Olsun varsın. Nasılsa onlar benim gibi sözcükleri sihirli tasta yıkayamıyor!)

Olmadı. Yorgunum…

Peki siz, yorgun olduğum için beni affedebilecek misiniz?

Beni okumaya ve yazılarımı sevmeye devam edebilecek misiniz? Vefalı mısınız yani? Yorgun olduğum için beni terk etmeyecek misiniz şimdi?