Nuran YILDIZ

GENELKURMAY BAŞKANININ GÜLÜMSEYEN YÜZÜ…

----- 17.03.2010 - 00:01 -----

Dün neredeyse tüm gazetelerde Genelkurmay Başkanının gülümseyen yüzü vardı. Sıra dışı bir durum! Çoğu ülke için sıradan olan gülümsemeli yüz, bizde şaşkınlık verici bir görüntü oluyor işte.

Çoktandır görmediğimiz bir yüz ifadesi. İyimserliği kıt, stresi bol günlerden geçerken en çok gereksinim duyduğumuz ifadeydi gördüğüm…

Sıkıntılarından kurtulmuş mu yoksa sıkıntılarla baş etmenin bir yolu mu bu, bilmiyorum. Bildiğim, zor dönemlerden geçen bir liderin gülümsemesinin ya ona inananlara umut vermek için ya da zorlukların sınırına dayandığına işaret ettiğidir. Küçük ihtimal durumun iyiye gidiyor olmasının göstergesi de olabilir elbette.

Benim bildiğim bir lider, bir komutan gülümsüyorsa, hem de böylesi günlerde, bu ülkede gülümsüyorsa kafa karıştırıcıdır. Ne kadar kafa karıştırıcı olursa olsun yine de güzeldir. Sükuneti çağırır.

Org. Başbuğ’un günlerdir, sayfa sayfa söylediği tüm sözlerden daha çok şey söylüyordu yüzü. Medyaya, siyasete, kamuoyuna, “birilerine” ama en çok TSK’nın personeline ve en çok da kendisine…

Üstelik “Beden Dili” konferansı da veren biri olarak, gazetedeki fotoğrafı burnuma kadar sokup iyice baktım, bir taklit mi, bir doğal durum mu? Doğal. İçten. Kendiliğinden. Çünkü içinden ne geçerse, dışından görebileceğiniz kişilerden Org. Başbuğ.

Tüm hasar verici sözcük bombardımanı altında bir kendine güven, bir güç gösterisi, bir yeri belli olmayan düşmana “rüzgar olsan ancak kayadan toz alırsın” meydan okuması gibi…

Bir rahatlama. Bir içindekileri, günlerdir kıvranıp da dile getirmediklerini dile dökmüş olmanın dışavurumu sanki…

Belli ki kendini iyi hissetme halini bunalmış çevresine bulaştırmak istemiş… İyi de yapmış.

İçimden bir ses diyor ki, Org. Başbuğ yeni bir mücadele yolu daha keşfetmiş, ordusunu hedefe koyanlara gülümsemeden yapılmış mermiler göndermek gibi…

İçimden geçen şu soruyu da kendime sormadan edemiyorum fotoğrafa bakarken: Acaba biz, ciddi yüz ifadeleriyle dolu ezberimizi bozmaya hazır mıyız?

Hazırsak da hazır değilsek de bu gülümsemeye ihtiyacımız vardı çok…

“STRATEJİK İLETİŞİM” OTURUMUNDA NELER ÖĞRENDİM?

Ankara’da, Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi’nin organize ettiği Sempozyumlardan üçüncüsü 80 ülkenin katılımıyla gerçekleşti.

Sempozyumun “Terörizmle Mücadelede Stratejik İletişimin Rolü” başlıklı oturumu başlarken “yeni bir şeyler öğrenebileceğim” sevinci ve umuduyla doluydum. Benim gibi “yeni şeyler öğrenme” heveslisi insan sayısı epeyce çoktu. Oturumun üç konuşmacısı da fazlasıyla parlak ünvanlara sahipti çünkü: “NATO Stratejik İletişim Başkanı”, “Arizona State Üniversitesi”, “Fletcher School of Law and Diplomacy” gibi…

Bakın, o görkemli isimlerden neler öğrendim?

Bir, bizim en kıytırıktan iletişim hocasının bile bu görkemli adlardan daha çok şey bilme ihtimali olduğunu,

İki, eğer bu ülkede itibar görmek istiyorsan mutlaka ABD üzerinden dolanıp gelmek gerektiğini,

Üç, görkemli unvan sahibi olanların mutlaka yeni şeyler söyleyeceğinin sadece ve sadece önyargı olduğunu,

Dört, “Bayan Özkaymak” yerine “Mrs. Robenson” olmanın çok şey biliyor olduğunuz hissini yaymaya yeteceğini,

Beş, önemli bilim insanı olmak için mutlaka sunum teknolojisinden yararlanmak gerekmediğini,

Altı, uluslararası bilim insanı olmak için iyi pazarlamacı olmanın bilgi sahibi olmaktan çok daha önemli olduğunu,

Yedi, ABD’li bilim insanlarının temel işlevinin “ABD’nin nükleer silahları bulundurabilecek güvenilirlikteki tek ülke olduğu” fikrini yaymak olduğunu,

Sekiz, Batı bilim dünyasının Irak’ta ve Afganistan’da olanları Haçlı Seferlerine karşı koymayla açıkladığını,

Dokuz, stratejik iletişim uzmanı olarak değer gören konuşmacıların tüm teröristlerin mutlaka Müslüman olduklarına inandıklarını,

On, konuşmacıların kafasındaki Türkiye’nin, kendi kafalarındaki varoşlara denk geldiğini, ciddiye almadıklarını,

Onbir, iyi konuşmacı muamelesi görmek için “Teröristler nasıl iletişim kuruyor?” gibi bir soruyla karşılaşsan bile “çok önemli bir soru sordunuz” diyerek soru soranı yüceltip, salonun geri kalanını salak yerine koymak gerektiğini,

Oniki, bu yabancıya öykünme ruh halinden kurtulmadıkça bizden bir halt olmayacağını öğrendim!

Ve orada harcadığım 1,5 saate tam acıyacaktım ki, ülkemin bilimsel değerini bir kez daha fark etmemi sağladığı için o sürenin feda edilebileceğini hissettim.

YALNIZCA PELİN BATU-MURAT BARDAKÇI OLAYI DEĞİL

Medya dünyası erkek egemen bir dünya. Orada kadının yeri belli. Soframızdaki yeri sarı öküzden sonra gelme durumunda bir milim ilerlemiş değil medya ortamında kadın.

Kadın medyada konumlanırken şu dört durum söz konusu;

Ya güzel kadın kategorisinden ekrana sıkışacak ve orada kendine biçilen rolü bir milim aşmayacak (Örnek: Pelin Batu, Aysun Kayacı),

Ya güzel kadın olarak haber sunmaktan öteye gitmeyecek, yorum, düşünce belirtme işine girmeyecek yani (eski örnek: Defne Samyeli),

Ya seks, kadınlık durumları gibi bolca geyiğe vuracak (örnek: Müjde Ar),

Ya da ekranda fazla fazla yer bulabilmek için erkeksi bir tarzı olacak, erkekleşecek (Örnek: Nuray Mert, Alev Alatlı)…

“Tarihin Arka Odası”nda Pelin Batu’nun Murat Bardakçı tarafından yok sayılması kişisel değil. Karşınızdaki adamın entelektüel düzeyiyle de konunun hiçbir ilişkisi yok.

AKLIMDA KALAN

Org. Başbuğ’un “İstifa ederek birilerini sevindirmeye niyetim yok” mesajı: Son günlerde o kadar çok şey söyledi ki Genelkurmay Başkanı, her biri fazlasıyla önemli, üzerinde durulması gereken cümleleri arada kaybolup gitti. “İstifa ederek birilerini sevindirmeye niyetim yok” sözü de onlardan biri. Bu söz geçiştirilemez. Çünkü son aylarda ülkemde olup biten pek çok şeyin nedenini açıklıyor sanki. “Birileri”nin esas hedefinin TSK’nın komutanının istifa etmesini sağlamak, böylece hem ordunun iç dengesini bozmak hem de ciddi bir yenilgiye uğratmak olduğunu belirtiyor. Hatırlayın saldırıların en yoğun olduğu dönemde TSK karşıtı koronun (ki başlarında bizim meşhur kar(ın)deşler vardı), “Genelkurmay Başkanı istifa etsin” çığırtkanlığını. Org. Başbuğ bu hedefe ulaşılamayacağını açıkça söylüyor da, büyük görüntülerin arasında büyük mesajlar kaybolup gitti.