Nuran YILDIZ

TÜM PARTİLERİ KAPATIN GİTSİN…

----- 29.03.2010 - 00:01 -----

Bize, daha üniversite birinci sınıfta “Siyaset Bilimine Giriş” dersinde siyasi partilerin oluşumunu anlatmıştı hocamız Ahmet Taner Kışlalı.

Partilerin gelişimi demokrasinin gelişimine koşuttu.

İster parlamento içerisinde, isterse dışında doğsun siyasi partilerin iki önemli niteliğini de yazmıştık kafamıza; Birincisi, iktidara talip olmak için bir araya gelen kalabalıklar, ikincisi de benzer düşüncedeki kişilerin bir araya toplanmasıydı.

Parti dediğinin sosyal ya da siyasal temelleri olmalıydı mutlaka, öyle kafana göre kurulmuyorlardı, öyle öğrenmiştik okuduğumuz kitaplardan.

Başbakanla birlikte siyasete ilişkin asırlık teoriler de kendi kendini imha etmekte. Başbakanın ağzından her yeni günde, siyaset bilimcilerin zekâlarını zorlayan fikirler ve çözüm önerileri dökülüyor.

Halkın uyuşmuşluğuna paralel, siyaset bilimciler (yandaş olanlar haricinde) yeni tarz-ı siyaset karşısında eblehleşti, eblehleşecek haberiniz olsun.

Şimdilerde, hukuk adamlarının kendi görev alanlarındaki Anayasal değişikliklerle ilgili getirdikleri eleştirilere Başbakan şöyle yanıt veriyor: “O kadar siyasete meraklıysan cübbeni çıkart, parti kur siyasete gir.”

Şikayetin varsa ya parti kuracaksın ya da kuramadıysan susup oturacaksın!

Mesela ben “Ne olacak bu öğretim üyelerinin hali?” desem ve eklesem “Üniversitelerin katsayıdan daha önemli meseleleri var.” Nafile çene yorma. Parti kurmam şart. Kurdum, kurdum. Kuramadım konuşmak haram.

Eczacılar, doktorlar, ziraatçılar vs. hepsi parti kuracaklar mecbur. Söz söyleme özgürlüğü ile parti kurma zorunluluğu arasında sıkışıp kaldı derdi olan.

Varsayalım çıktınız Başbakanın karşısına. “Sayın Başbakanım bir maruzatım…” diyecek oluyorsunuz Başbakan yapıştırıyor soruyu: “Kurdun mu partini?”

İşin yoksa seninle aynı maruzatta 29 kişi daha bul ki partiyi kurabilesin SPK’ya göre (Madde 8).

Madem her söyleyecek sözü olan parti kurmalıymış, öyleyse mevcut partilerin işi ne, kapatın gitsin.

DİRENMEK İYİDİR…

Anayasa Mahkemesi raportörlerinden biri “Matbaaya direnir gibi direniyorlar” demiş Anayasa değişikliklerine muhalefet edenler için.

Kendisi malum adalet bu dünyada değil, cennette bulunur anlayışına sahip bir hukukçu, seküler hukuk sisteminde bir tür ayrık otu yani.

Beyefendinin zihninde matbaanın icadının ve aydınlanma için öneminin altı pek çizili değil ki, hayli tartışmalı değişiklik maddeleriyle matbaayı bir tutuvermiş.

Kendisi iktidara biat edenlerden olabilir. Yükselişi biatta görebilir. Ne var ki direnmek onun sandığı gibi kötü bir eylem değildir.

Direnmek iyi bir şeydir, haksızlığa, adaletsizliğe, yanlışlığa ve tüm olumsuzluklara direnmek iyidir, hem de çok iyi!

BİTMEMİŞ BİR AŞK

İclâl Aydın köşesinde eski eşi Tuna Kiremitçi’ye esmiş, gürlemiş. Tuna Bey de pek bir alındığından köşe yazarlığını bırakıp terk-i diyar etmiş.

Magazin basını da böylece eğlencesini bulmuş.

Herhalde köşe yazarlarının magazin haberlerine konu olması durumu bir bizde var. Magazin figürlerinden köşe yazarı yapma durumu da öyle.

Fırsat bu ya, kimi İclâl Hanımın cehaletinden dem vurdu, kimi üslubundan.

Bu saçma sapan atışmalar arasında öyle bir gerçek var ki, kimseler görmedi.

Eğer bir kadın halâ ve halâ eski aşkıyla ilgili konulara ilgisiz kalamıyorsa…

Halâ kızgınlığına ve sinirine gem vuramıyorsa… Halâ yaraları kanıyordur ve o adama aşıktır halâ…

Ve adam, kadın esti gürledi diye birkaç veda sözcüğüyle bırakıp gidiyorsa…

Orada bitmemiş şeyler vardır. Ya kıyasıya bir kavga gerekiyordur aralarında ya da yeniden başlamak için küçük bir bahane..

AKLIMDA KALAN

GS kongresini kazandıktan sonra Adnan Polat’ın söyledikleri: Rakibi Adnan Öztürk’le arasında yalnızca 654 oy fark olunca Adnan Polat “Farkın daha fazla olmasını bekliyordum” demiş. Ben de, Galatasaray kamuoyu da tam tersine farkın çok daha az olmasını bekliyorduk! Basketbolda yaşanan skandala, futbolda Edirne’nin ötesinde artık Fenerbahçe kaderine benzer bir kader yaşanmasına ve kötünün de kötüsü iletişim yönetimine bakılırsa Adnan Polat hak ettiğinden fazla oy almış. Genç Adnan Öztürk’ü kutlamak lazım. İyi yarıştı, küçük farkla kaybetti. Belki gelecek sefere...