Nuran YILDIZ

TELEVİZYONA ÇAĞIRSAK GELİRSİNİZ…

----- 19.04.2010 - 00:01 -----

TBMM, Eski Senato Salonu. Kürsünün arkasında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazıyor. Ankara Üniversitesi ile TBMM’nin ortak düzenlediği sempozyumun açış töreni. Başlık “Küreselleşme Sürecinde Milli Egemenlik ve Demokrasi Sempozyumu.”

Tam da “ulusal irade”, “ulusal egemenlik” kavramlarının tartışıldığı günlerde. 24 önemli bilim adamı konuşmacı. Kimler yok ki aralarında. Hikmet Özdemir, Mustafa Akkaya, Metin Heper, Fuat Keyman, Mustafa Erdoğan, Çağrı Erhan…

Açış konuşmalarını Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin ve Ankara Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Cemal Taluğ yapıyor.

Bakıyorum, salonda milletvekili yok! İnanmıyorum. Vardır da ben tanımıyorumdur diyerek Meclis yetkililerine teyit ettiriyorum. Onlar da benim gördüklerimi görüyorlar. AKP’den sadece üç vekil. MHP’den bir. CHP’den hiç yok. Evet yanlış okumadınız CHP’den hiç yok!

Televizyona çıkacaksın deseniz koşup gelirler. Tam da Anayasa değişiklikleri tartışılırken, alanın önemli bilim adamları konuyu enine boyuna tartışırken gelmezler. Bilgiye önem vermezler, gösteriye verdikleri kadar.

Sorsanız “meşguldük” derler. Anayasa Komisyonu Başkanı AKP milletvekili Burhan Kuzu’dan daha mı meşguller peki? Burhan Kuzu oradaydı ama CHP’den simgesel olarak hiç değilse bir vekil? Yoktu.

Üniversitelerde açılışlar, törenler olur. AKP’liler dizi dizi dizilirler, bir tek CHP’li teşrif etmez.

Yok öyle kutlu doğum haftasında dini referanslarla bezeli konuşmalar yaparak olmaz. Muhalefetsen, çağrıldığın her yerde olmak zorundasın. AKP’liler çağrılmadıkları yerlere bile giderken üstelik.

Çok üzüldüm. Çok canım sıkıldı.

OLMAZ… OLMAZ…

Abant’ı öldürüyorlar. Gölü kucaklayan ağaçlarını kesiyorlar, kesmişler. Gizlice. Sinsice. Ağaçlar çığlık atmayı bilmez. Devrilirler. Devrilmişler upuzun. Kollarını yanlara açarak düşmüşler yere…

Abant’ta ağaçları kesmişler. Devrilmiş ağaçlar, büyük gürültülerle. Canımız daraldığında kuytularına koştuğumuz ağaçların çoğu yok şimdi.

Gölgesiz kalmışız. Huzursuz kalmışız. Kuytusuz ve çıplak.

Bir otel için. Daha çok ve daha çabuk kirletsinler diye dünyanın bu en güzel köşesini.

Ağaçlar çığlık atmayı bilmez. İmdat diyemez. Yardım isteyemez…

Olmaz… Olmaz…

BENCE…

Başbakan yine, bir Obamavari edayla toplamış edebiyatçıları. Siz edebiyatçı dediğime bakmayın, duyan gelmiş. Etyen Mahçupyan misali.

Başbakan edebiyatçıları toplamış dememe, demelerine bakmayın içlerinde edebiyatçı olan nadirdi.

Saydı yine Obamavari, edebiyat dünyamızda ne kadar isim varsa. Uysa da uymasa da, yan yana dursa da durmasa da.

Saysın. Sayabilir. Aklına gelen, önündeki kağıda yazılan her şeyi söyleyebilir. Özgür.

Bence…

Başbakan edebiyatçıları saydıkça, adı adıyla yan yana gelmezleri sıraladıkça salondakiler gevşemişlerdir. Salondakiler gevşedikçe kendi adıyla aynı bağlamda sıralanan adları duydukça mezardakiler, yerlerinde ters dönmüşlerdir.

Dünyadakilere hoş görünmek için ölmüşleri kullananların biraz düşünmesi biraz da saygı göstermesi lazım. Bence…

AKLIMDA KALAN

Kara Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin savunması: Teğmen Çelebi’nin 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na hitaben yaptığı savunmayı okudum odatv.com’da. Size birkaç cümlesini yazacağım. Tamamını bulup okumalısınız. Mutlaka. İşte özeti: “(…) Telefon tapelerimde; tarihi yaşayan, yaratan ve yazan ebedi önderimizin eseri Türkiye Cumhuriyeti Kuruluş Destanı, Nutuk, daha uygar bir geleceği güvenceye almak için Ata’nın Afet İnan’a yazdırdığı Medeni Bilgiler, ülkemizin tapusu Lozan’ı konu edinen ve ülkenin birliğini amaç güden cümleler suç unsuru olarak görülerek kalın ve büyük puntolarla işaretlenmiştir. (…) Nutuk’ta Darbe yok! Kültür devrimi, bağımsızlaşma, çağdaşlaşma, demokratikleşme var. (…) Çok net ifade ediyorum. Bunları buraya suç unsuru olarak koyanların görevleri beni bununla suçlayıp hapis yatırmaksa, benim görevim hapis yatmaktır. Onların görevi beni öldürmekse o zaman benimki de bu uğurda ölmektir. Hem de gözümü bile kırpmadan. Bu düşüncede olanlar sürgüne gönderiliyorsa, benim görevim umutsuzluğa kapılmadan yola çıkmaktır.
Nutuk, Medeni bilgiler, Lozan, Hasdal'da serbestse ben orada olacağım.
Vicdanımızı yastık yapar yatarız ama yastığımızın altına da Nutuk koyarız. Mustafa Kemal’in asil devletinde bunları suç kabul eden herkese sesleniyorum: Zincire vursanız ellerimi ve ayaklarımı tehdit edebilirsiniz. Boynunu vurduracağım derseniz boynumu tehdit edersiniz. Avukatını tutuklarım derseniz savunmamı tehdit edersiniz. Hapiste çürüyeceksin derseniz tehdit ettiğiniz şu zavallı bedenimdir. 20 ay yattım 120 bin ay yatsam ne olur? Ömrüm zindanda bitse ne olur? Adam olan yeminine sadık kalır. Ben askerlik yeminime sadık olarak bu dünyadan göçeceğim. Beni, benliğimi, ruhumu hiçbir şekilde tehdit edemezsiniz. Bunlardan biri için bile korkuya kapılacak olursam işte o zaman tehdit edilen gerçekten ben olurum. (…) Vatanını, ulusunu sevmiş olmanın bedelini ödeyen insanların ne ilkiyiz ne de sonuncusu. Ancak unutulmasın ki biz burada olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyüklüğünden bir şey kaybetmez. Vatan sağ oldukça elbet bu mevkilere, makamlara gelip bu görevleri ifa edecek vatan evlatları bulunur. Üç tane alırsınız, her sene Harbiye den bin tanesi mezun olur. Türk Silahlı Kuvvetleri mahkeme salonlarına sığmaz! (…) Herkes bilsin ki, bizler burada nöbetteyiz.
Mustafa Kemal Atatürk için her koşulda, her zamanda ve mekanda siper olacağız. O yükseklerdedir ama bacakları halen duyarlıdır. Yere değdirmese de bizim gibi şerefli Türk Subaylarının, şerefli Türk aydınlarının başlarına bas basa, omuzlarına basa basa ileri atacak adımlarını, yürüyecek! O bu topraklarda hiç kaybetmedi, yine kazanacak! Sayın Başkan, Saygıdeğer Heyet, Türk Milleti adına karar veren heyetinizden Nutuk'u suç sayan bu iddianameyi tarihin çöplüğüne atmanızı talep ediyorum. Mehmet Ali Çelebi, Tutuklu Kr. Plt. Teğmen.