Nuran YILDIZ

BUGÜN 23 NİSAN!

----- 23.04.2010 - 00:01 -----

Yerinizde olsam “Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan” tekerlemesini ciddiye alırdım. Hem de güneşin yakmadan parladığı, soğuğun dondurmadan üşüttüğü bugünlerde. Mustafa Kemal’i minnetle ansanız da olur, anmasanız da. O zaten bir yerlerde, bugün 23 Nisan olduğu için gülümsediğinizde mutludur.

Yerinizde olsam “Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan” şiir/tekerlemesini tekrarlarken hayatınızın en güzel 23 Nisan’ını anımsardım. O zaman yüzünüzde tebessüm kendiliğinden belirir zaten.

Ben anımsadım. Gülümsedim.

Sanırım 6 yaşındaydım. Okula gitmiyordum, 7 yaş sınırı olduğu için. Annem beyaz çiçekli, mavi bir elbise dikmişti 23 Nisan için. Tam da kız çocuklarının sevdiği türden, büzgülü mini etekli. Beyaz kısa çorabım ve rugan kırmızı ayakkabılarımla babamın elini tutmuş, yakındaki okulun 23 Nisan törenlerine gitmiştik. Sekerek yürüyordum, keyiften.

Biz ulusal bayramlarda heyecanlanan kuşaktanız.

O zamanlar okulların bugünkü gibi olanakları yoktu. Olanaksızlık yaratıcı yapıyordu insanları. Tahta sıralar bitiştirilerek gösteri platformu yapılmıştı.
Öğrenciler rontlar (çocuklar için müzikli gösteri) için hazırlanmıştı. Renk renk elbisleriyle göz kamaştırıyorlardı.

Duvarlarda ve camlarda grapon kağıtlarından süsler vardı, anımsıyorum.

Ront sorumlusu öğretmen babama yaklaşıp sormuştu: “Mavi elbiseli öğrencimiz hastalandığı için rontta yer alamayacak. Kızınızın elbisesi de mavi, onu dahil edebilir miyiz?”

Babam elimi öğretmenin eline bırakıvermişti. Beni bir kenara çekip “mavi elbiseli kız”ın bölümünü ezberletmişlerdi. Birkaç dakika içinde:

Hep mavidir elbiselerim,
Ben bu rengi pek çok severim.
Gökyüzünü cicim
Çok sevdiğim için,
Hep mavidir elbiselerim..

O gün bugündür bu sözleri hiç unutmam.

Heyecandan tir tir titreyerek sıralardan yapılmış platformun üzerinde çember şeklinde oturmuş çocukların arasındaki yerimi almıştım. Renk sırası gelen kalkıyor, etek uçlarından tutup zıplayarak etrafımızda dönüyordu. O kadar!

Heyecandan ölüyordum! Bugün gibi aklımda.

Sonra birden arkamdan dürttüklerini hissettim. Döndüm, babam, annem ve öğretmen bana elleriyle “hadi, hadi” yapıyorlardı. Sıra bendeydi! Ve ben heyecandan fark etmemiştim. Diğerlerinin günlerce hazırlandığı ront için üç beş dakikada hazırlanırsan öyle olur.

Ayağa fırlamamla, eteğimi tuturarak oturan çocukların etrafında dönmeye başlamam bir oldu.

Hep mavidir elbiselerim…

Gerçekten de, bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan! İnadına…

ÇOK SEVİLİYORSANIZ…

Biri sizi seviyorsa zenginsiniz demektir.

Birkaç kişi sizi seviyorsa çok zenginsinizdir.

Bir çok insan sizi seviyorsa Karun gibisinizdir.

Çok fazla insan sizi seviyorsa servetinizin ucu bucağı yok demektir.

Öyle e-postalar alıyorum ki sizden, Karun gibi miyim yoksa servetimin ucu bucağı yok mu bir türlü karar veremiyorum.

Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.

BİR YAZIYLA YAPABİLECEĞİMİZ…

Bu cuma yazılar fazlasıyla duygusal oldu. Olsun varsın.

Geçen haftanın dersinde Stephan Hawking’in sözlerine yer vermiştim: “Vereceğim bu dersin mesajı, kara deliklerin bir zamanlar düşündüğümüz gibi ‘ebedi hapishaneler’ olmadığı. Eğer kendinizi bir kara deliğin içinde hissediyorsanız, pes etmeyin. Bir çıkış yolu vardır.

Bu sözlerin ileri düzeyde bedensel engelli bir bilim adamının ağzından çıkmasıyla Hawking’in belki de en anlamlı derslerinden birini vermiş olduğunu yazmıştım. Sonra da eklemiştim hatırlarsanız: “Önemli olan kara deliğin içinde hissettiğiniz anda kendinizi koyvermek, pes etmek, yenilmek yerine oradan sizi çıkaracak kapıyı aramaya başlamanızdır.”

Çoğu okura sıradan gelebilecek bu yazı engelliler dünyasında (evet, web ortamında oluşturdukları kocaman dünyaları var) öyle bir karşılık bulmuş ki inanamadım. Yazı forumlarına konu olmuş ve tavsiyemi olabildiğince çok engelliye ulaştırmak için çalışmışlar.

Bazen sadece bir yazı ya da bir söz olarak geçiştirdiğimiz şeyler, boşluklara dolunca öyle bir yankı yapıyor ki… Yazı yazı olmaktan çıkıp hayatın ta kendisi oluyor…

AKLIMDA KALAN

Erzurumlu Sebahattin Amcanın sözleri: Anadolu Sigorta için çekilen ve Mustafa Kemal’in konu edildiği reklam filminde kamera karşısına çıkan Erzurumlu Sebahattin Bayraktutan’ı anımsarsınız. Anımsamak bir yana yüzündeki Anadolu bakışı, Anadolu duruşu zaten gözlerinizin önündedir. Bu film için milyarlarca lira harcayan reklam ajansı Sebahhatin Amcanın eline 500 TL’yi tutuşturuvermiş. Mustafa Kemal’i oynayan aktör kaç lira almıştır, insan merak ediyor. Hayatında ilk kez kamera karşısına geçen Sebahattin Amca o aktörden daha az emek vermemiştir. Neyse durum anlaşılınca reklam ajansı 3 bin lira ek ücret ödemiş. Banka da belli ki EFT ücreti kesmiş, Amcanın eline 2 bin 990 TL geçmiş. “Aldığım parayı nişanlı olan kızım Nurgül’ün çeyizine harcadım” dememiş mi bir de? Ağlamama ramak kaldı. Yoklukta eline geçen parayı çocuğunun mutluluğuna harcayan tüm babaların ellerinden öpmek istedim.