Nuran YILDIZ

POSTMODERN BİR KARAKTER: BEHLÜL…

----- 30.06.2010 - 00:01 -----

Aşk-ı Memnu çılgınlığının zirve yaptığı geçen hafta, ülkemden kilometrelerce uzaktaydım. Uzakta olmak kurtarmıyor ama… Salgın öylesine büyük…

Yeni tür sosyal kümelerimiz var biliyorsunuz, reytingi yüksek dizileri izleyenler ve izlemediği için tecrit edilenler kümesi. İkinci gruba dahil olduğum şaşırtmaz sizi.

Uçaktan inince “Aşk-ı Memnu’nun son bölümünü kaçırdın” dedi karşılayıcılarımdan biri… “Aman ne üzüldüm, neyi kaçırdım?” dalgasını geçiverdim.

Beren Saat intihar sahnesinde süper oynamış! Bak sen, gördüğüm en acemi, en çocuk filmleri oyuncusu görüntülü Beren Saat, son bir haftada “şuh ve ihtiraslı Bihter” olabilmiş yani…

Şaşıracaktım, vazgeçtim. Uzun zamandır ortalamaların taltif edildiği zamanlardan geçiyoruz ya, sustum.

Bizimki susmuyor… “Behlül’ün Bihter’in mezarı başındaki halini görmeliydin…”

“Ne vardı ki?” dedim.

Başladı anlatmaya… Anlat, anlat bitmiyor. Saçı sakalı birbirine karışmış, sefilleşmiş Behlül’ün kendiyle hesaplaşması süpermiş…

“Kendiyle hesaplaşma” sözü ilgimi çekiyor, tuhafım ya, düz bir cümlede böylesi çıkıntı saptamalara rastlayınca dikkat kesiliyorum.

Dikkat yetmiyor. Bir de Internet’ten arayıp, son bölümün son sahnesini izliyorum.

Sahne: Bir mezar ve bir sefil Behlül.

Beyimiz hem ağlıyor hem konuşuyor. Yüz makyajına bakıyorum, Kıvanç Tatlıtuğ’un pofuduk, etli yanaklarını ve o yanakların arasında kaybolmuş gözlerini görüyorum.

Aşk-ı Memnu’yu toplasanız üç kez yakalamışımdır zaplarken, üçünde de bu Behlül ağlıyordu…

Dertten ağlayan adama ne kadar yakınsam, aşktan ağlayan adama o kadar uzağım ya, sinir olup duraksamışlığım yok dizide.

Sakalları öyle tırmalıyor ki gözlerimi, protest olma derdinden sakal uzatan, kıllı değil de daha çok tüylü, yeni yetme oğlan yüzü değil mi bu?

Behlül bulduğu her çiçeğe konmaktan yorulup en sonunda Nihal’in şefkatli, huzurlu ve de güvenli kollarını seçmiş konformist bir arkadaş…

İki gözü iki çeşme ağlıyor. Ağlamak bir ifade biçimi olarak cinsiyetten bağımsızdır, olabilir…

Behlül konuşuyor:

“Ben böyle bir adam olmasaydım, böyle şerefsiz herkesin gidecek başka bir yolu vardı.”

Hüngür hüngür…

Hüngür ve yine hüngür…

“Ben korkağın tekiyim, beceremedim..

Ben alçağın tekiyim. Senin elini tutmayı beceremedim.

Oğlum diyen bir adamı sırtından bıçakladım.

Nihal ah Nihal… Katilim ben..

Kendim dahil herkesin katiliyim…”

Hüngür hüngür ve de hüngür…

“Söylemeye utanıyorum ama ben seni çok…

Şimdi bana en çok yakışan şeyi yapacağım, başka türlüsü elimden gelmiyor çünkü…

Her şeyi bırakıp gittiğim gibi gideceğim…”

Hüngür… Hüngür…

Bu cümlelerin içerik analizine girmeyeceğim.

Özeti şu; Özeleştiri var… Fonda üzüntüyü belirten ağlama sesi var… Amcayı sırtından bıçakla, Nihal’i kahret, Bihter’in ölümüne neden ol.

Hepsini tek tek itiraf et, kabullen ve kaç git…

Fonda hüngürtüyü unutma…

Söylenecek her şeyi kendi kendine söylediği için de söyleyecek tek sözünüz bile olamasın… İyi mi?

İşte size postmodern bir erkek… Şimdi düşünün hayatınızda kaç tane var bunlardan? (Araya bir yere “benden daha iyilerine layıksın” lakırtısı yakışır.)

Haaaa. Bu arada Eren Talu da Ayşe Arman’a itiraflarda bulunmuşmuş da… Ne ayıpmış da filan…

AKLIMDA KALAN

Radikal bir hayal kırıklığı: Doğan Grubu çok geç kalmış bir kararı uygulamaya koymuş. Radikal ve Referans birleşecek, İsmet Berkan genel yayın yönetmenliğinden gidecek. Radikal benim için önemliydi. İlk gazete yazılarımı Yeni Yüzyıl Gazetesinden sonra Radikal İki’de yazmıştım. Tuğrul Eryılmaz’ın Radikal İki’deki yoğun çalışmalarına rağmen Radikal benim için derin bir hayal kırıklığı olmuştur. İsmet Berkan bana bir genel yayın yönetmeninden daha çok bir matematik hocasını çağrıştırmıştır. Radikal’de iğreti duran Berkan ,TÜBİTAK dergisinde iyi durabilirdi kuşkusuz. Bizlerde büyük bir beklenti yaratan, büyük bir düşünceyle ortaya çıkan gazete, belirli bir düşünceye hapsolmuş, ikinci cumhuriyetçi ve neoliberal yazarlar dışındaki düşüncelere kendisini kapatmıştı. Radikalleşmek için yola çıkıp, tek ve bed sesli bir gazeteye dönüşmek Radikal’de çalışan emekçi gazetecileri olduğu kadar beni de hep üzmüştü. Eyüp Can umut veriyor, umarım Radikal’in Ankara bürosundaki değerli gazetecilere sahip çıkar. Düşüncem odur ki, hiç kimse İsmet Berkan’dan daha kötü gazete yöneticisi olamaz.