Nuran YILDIZ

MUTLU YILLAR…

----- 30.12.2010 - 00:01 -----

Siz bu yazıyı okurken yazarınız Paris yollarında olacak. Yeni yıla Paris’in orta yerinde girmeye ruhu çoktan hazır.

“Dün hastaydı, bugün nasıl Paris’e gidecek kadar iyileşti ki?” diye soracak iyi ve de kötü niyetli okurlar olacaktır…

“Şuna bak, bu da onlardanmış. Zengin, snop, yılbaşını Paris’te geçireceği için hava atan, tahammül edilmez tip” diyenler de olacaktır. Elbette bu gruptakiler, beni sevmeyenler ve de hiç tanımayanlar arasından çıkacak.

Olsun.

Oysa ben, tüm özel ve önemli günleri sevdiklerimle evde geçirmeyi severim. Bugüne kadar da hep öyle oldu…

Fakat önceki gece… Ateşler içinde yatarken… Telefonum çaldı. Arayan çok sevdiğim bir arkadaşım.

Son günlerde ne çok yorulduğumu iyi bilen biri.

“Hadi seni Paris’e götüreyim” deyiverdi.

Normal koşullarda, normal insanların üzerine atlayacağı bu teklife “Hastayım, hiç halim yok” yanıtını verdim.

“Peki” dedi, “sabah yeniden ararım. Kendini iyi hissedersen gideriz.”

“Olur” denmez mi bu isteğe? Dedim. Ama bir günde hazırlanamayacağımı, işimin gücümün olduğunu da söyledim.

“Telaşlanma” dedi, “senin pasaportun zaten yeşil. Biletleri, oteli vs. hepsini ben hazırladım. Sen yalnızca çantana birkaç giysi koyacaksın o kadar.”

Böyle bir teklife hayır demek bir tür eşeklik sayılmaz mı?

Yeni yıla Paris’te girecek kadar şımarıkça paralar kazanmıyorum. Hiçbir şirketten kıyak gezi avantası kullanmıyorum. İçim rahat.

Yalnızca bir arkadaşımın ardına takılıyorum. Paris’e gidiyorum!

Bu yazı da hem cuma yazısı hem de yeni yıl yazısı olacak.

Ayrıca bir yeni yıl yazısı yazmayacağım. Çünkü ben yeni yıla girmenin ne bir bitiş ne de yepyeni bir başlangıç olduğuna inanırım. Bir kandırmaca bu.

Yeni yıla yeni beklentiler, saçma istekler yüklemekten hiç hoşlanmadım. Sanki geçen yılki istekleriniz oldu…

Her yıl başı akşamı… Bir yıl daha gitti yaşamımızdan. Bir yaprak daha düştü. Ve biraz daha yaşlandık. Ve biraz daha birikti yapamadıklarımız diyerek somurtarak eğlenen insanları izleyen ben…

Her yılbaşı akşamı dans edip, keyifle tepinen insanlara anlam veremeyerek bakan ben…

Acaba Paris’in romansı coşkusunda neler hissedeceğim?

Acaba Paris beni sarhoş edecek mi? Lütfen etsin…

AKLIMDA KALAN

Okurlarımdan Sevgili Eren A.’nın gönderdiği bir söz: Eren bana yazdığı e-postaya bir söz eklemiş: “Hiçbir şey ayağınıza gelmez; en azından iyi olan hiçbir şey. Her şeyi gidip almanız gerekir.” Haklı. Bence yeni yılda bir şey yapacaksanız, beklemekten vazgeçmeyi öğrenin. Beklemek gibi edilgin bir eylem yerine gidip almayı deneyin. Alırsanız mutlu olursunuz, alamazsanız en fazla yorulmuş ve kırılmış olursunuz ki bence beklemekten daha etkin ve onurlu bir duruştur bu… Mutlu yıllar…