Nuran YILDIZ

KAOTİK DÜZENDE “PR” ÇALIŞMASI!

----- 30.03.2011 - 02:01 -----

Önce Tuna Kiremitçi yazdı. “İmamın Ordusu”nun yayıncısı hangi reklam şirketiyle çalışıyorsa söylesin de kitaplarının tanıtımını o yapsın demeye getirdi.

Tuna Kiremitçi. Romancı. Diyebilir. Bu kıstırmalar günlerinde “ulusalcı” olduğunu açıkça söyleme cesareti gösterdiği için de, konuya reklam üzerinden bakmasıyla sempatimi bile kazandı.

Dün de Cumhurbaşkanı Gül konuya girdi. Basılmadan imha edilen kitap için “Bütün bunlar o kitap için en büyük PR çalışması olmuş oldu” dedi.

Ben Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümünde hocayım. Cumhurbaşkanının İngilizcesiyle “PR Bölümü.”

Özgürlüklerin kısıtlanması üzerinden ne PR çalışması ne de reklam çalışması yapılabilir!

Dahası dile “PR” olarak yerleşen halkla ilişkiler alanı ilke, etik tanımadan sürdürülebilen bir çalışma alanı değildir. Her ne kadar İstanbul uygulamacılarının önemli kısmında öyle bir algı olsa da halkla ilişkiler alanı sıkı kurallarla tanımlanır.

İlkeler ve etik kurallar IPRA’nın (Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği) Atina, Tahran, Roma, Lizbon toplantılarıyla belirlenmiştir.

Halkla ilişkiler uygulamacıları;
“-İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ile insanlığa verilmiş ve zaman aşımına uğramayan haklardan insanların yararlanmasını sağlayan kültürel ve moral şartların gerçekleşmesine katkıda bulunmayı,

-Serbest bilgi akışını sağlayarak iletişim kanalları ve sistemleri kurmayı, grubun her üyesi ile devamlı bilgi akışı içinde olduğunu hissettirmeyi, ayrıca söz konusu üyelere şahsi katkı ve sorumlulukların ve dolayısıyla bir dayanışma içinde olduklarının bilincini aşılamayı,

-Bütün durumlarda ve her şartta, ilişki içinde olduğu kimselere güven vermeyi ve bu güveni koruyacak şekilde davranmayı” kabul ederler.

Ayrıca, halkla ilişkiler işi yapanlar aşağıda sayılanları yapmayı da kendisine yasaklar;

“1. Gerçeği önemsememek,

2. Doğrulanabilir ve yerleşmiş gerçeklere dayanmayan bilgileri yaymak,

3. Sosyal kurallara aykırı, dürüst olmayan, insan onurunu ve karakterini zedeleyecek özellikteki girişim ve taahhütlerin içinde bulunmak,

4. İnsanın serbest yargıya varmasını engelleyen bilinçsiz bir güdüleme yaratabilecek her çeşit yöntemi, aracı ve tekniği kullanmak.”

Lizbon’da ortaya konan etik kurallardan Madde 7 ve Madde 15 ise ayrıca önemlidir:

Madde 7: Halkla ilişkiler uzmanı, mesleğini yaparken çok kibar olmalıdır. Meslek sırrına kesinlikle saygı göstermeli ve özellikle –geçmişteki, şimdiki ya da potansiyel- müşterilerinin ya da işverenlerinin gizli tuttuğu bilgileri vermemeli ya da onların kesin izni olmadan kullanmamalıdır.

Madde 15: Kamuoyunu ya da onun temsilcilerini yanılmayı amaçlayan her girişim yasaklanmıştır. Her türlü şantaj, rüşvet ve baskı kullanımı yasaktır. Haberler karşılık beklemeden üretilmelidir ve ne imalar ne de kullanılmaları ya da yayınlanmaları için gizli karşılıklar içeremez.

Bu bilgiler ışığında Ahmet Şık’ın kitabıyla ilgili yaşananlar bir PR çalışması olmayacağı gibi, meslekten atılmayı gerektirecek bir uygulamadır.

Bir mesleğin itibarı açısından anımsatmak istedim.

BİR DE BURADAN BAKIN…

“İmamın Ordusu” bir terör örgütünün yönlendirilmesiyle yazılmış. Öyle bir terör örgütü düşünün ki imha aracı bir kitap!

Sanırsınız ülke bir açık hava üniversitesi. Entelektüel tartışma merkezi Oxford!

Sanki Hükümetin üzerinde yükseldiği taban okuma yazma oranı en düşüklerden oluşmuyormuş gibi…

Ve hayalperest bir terör örgütü! İnsanlar okuyacak da öğrenecek de, aydınlanacak da filan… Dünyanın her yerinde “terör örgütü” adı üstünde, var etmeyi değil yok etmeyi planlar.

AKLIMDA KALAN

İki ayrı uca itilen iki yazar: Birisi Ekrem Dumanlı, birisi Ayşenur Aslan. Bir zamanlar bana “Zaman gazetesine analizinizi yazar mısınız?” diyecek kadar geniş görüşlü bir gazete yöneticisiydi Ekrem Dumanlı. Sağduyulu. Eleştiri ve tartışmaya açık. Son günlerde o adam gitti, yerine epeyce keskin ve müsamahasız biri geldi. Dumanlı’ya göre birileri Şık’ın kitabı üzerinden psikolojik harekât planlıyormuş. Kitap yayınlansa da yasaklansa da aynı propagandayı, cemaat düşmanlığını yapacaklarmış. “Bazılarının içindeki zehir ne kadar ölümcülmüş” diyor yazısında. Bu son cümleye katılmamak mümkün değil de, hangi “bazıları” konusunda yanıtlarımız farklı. Ayşenur Aslan ise medyaya hocalık yapıyor şimdilerde. İyi de yapıyor. “Medya Mahallesi”nde “İbrahim Tatlıses’in hastane görüntülerinden rahatsız olduğunu” söylüyor. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasından sonra üzerinden tedirginliğini attı. Daha ılımlıyken eskiden, şimdi daha net duruyor.