Nuran YILDIZ

İLHAN CİHANER: “HİÇ BİR ŞEY BENİ ŞAŞIRTMIYOR!”

----- 18.04.2011 - 11:00 -----

Sanırım aylar önceydi. Kendi kahramanlarımı sıralamıştım. Onlardan biriydi İlhan Cihaner. Dik duruyordu. Onurlu duruyordu. Serin kanlı, sakin, görevini yapmış olmanın huzuruyla mücadele veriyordu. Sızlanmıyordu. Saldırmıyordu.

CHP’nin 11 Nisan’da açıklanan milletvekili listesinde adı olmayınca da farklı davranmadı.

Sızlanmadı. Saldırmadı. Suçlamadı.

CHP kamuoyu bu durumun bir haksızlık olduğunu düşündü. Sağcı isimlerin olduğu bir listede Cihaner’in adının olmamasını kimse içine sindirememişti.

Yapılan yanlıştan dönüldü. Kemal Beyin faziletlerinden biri yanlıştan dönmeyi bilmesidir. Yanlışta inat etmemesidir. İlhan Cihaner’i Denizli ikinci sıradan aday göstererek Parti kamuoyunu rahatlattı.

Dün, ortalık sakinleşince uzun uzun konuştuk İlhan Cihaner’le. Listede adını göremeyince ne hissettiğini sordum.

“Türkiye’de alternatif dahilinde olan hiçbir şey beni şaşırtmıyor artık” dedi.

Sevinç ve burukluğu bir arada yaşıyordu. İlan edilen ve kendi adının olmadığı ilk listede konumlanmış adayların YSK kararıyla da olsa sıralamada kayması nedeniyle içi buruk. “Birilerini mutsuz ederek hiçbir şeyin yapılabileceğine inanmıyorum” diyor.

Bu yeni durumla ilgili düşüncesini sordum. Güldü, “Buruğum ama YSK’nın uyarısını düzeltirken benim adımın listeye konması iyi fikirmiş. O kadar çok sevinen oldu ki…” diyor.

Adaylığına sevinenlerin çokluğu sorumluluğunu ağırlaştırıyormuş. “Bu hükümetin gitmesi için çalışmak zorundayız, benim aday olup olmamam sonraki mesele” diyor, “ çünkü bu hükümet halk düşmanı politikalar pratiği yaptı.”

“Her fırsatta halkı kutsayan bir hükümete halk düşmanı diyorsunuz, farkında mısınız?” diye sorduğumda ise yanıtı kesin: “Halktan yana görünmeleri, yüzyılın dolandırıcılığı bu!”

“Yüzyılın dolandırıcılığı?” Açmasını istedim. “Halktan söz ediyorlar ama temel amaçları bulundukları Bakanlıkları imha etmek. Yalnızca bunun için çalışıyorlar. Adalet, Dışişleri, Maliye hepsi öyle” dedi.

“CHP iktidara gelince önce tahribatı onarmakla uğraşacak” diyen İlhan Cihaner’le mazbatasını aldığı hafta yemek yemek için sözleşiyoruz.

Biz iyilerin hep kazandığına inanan kuşaktanız.

SAMAN ÇÖPÜ

Geçen akşam Fahri’nin Balıkçıköy’de, eski bir dostla rakı-balık yapıyoruz. Tahmin edersiniz ki rakı da balık da muhabbete bahane.

Eski dost sohbetin bir yerinde, bir süre önce hayatımdan çıkardığım bir arkadaşımı hatırlatıyor. Ve büyük bir nezaketle “Siz çok eski ve çok yakın iki dosttunuz. Böylesi bir dostluğu gözden çıkarmanı gerektirecek ne yapmış olabilir?” diyor ve ekliyor “Tabii senin için söylemekte bir mahsur yoksa…”

“Gerekçe hiç önemli değil” diyorum, “öyle bir zaman gelir ki artık o dostluk için hiçbir şey yapmak istemezsin. Her ilişki emek ister. Yakın dostluklar yoğun emek ister. O emeği verirsin. Verirsin. Sonra bir yer gelir, bir zaman, bir an, bir olay… Artık o dostluk için, o ilişki için hiçbir şey yapmak istemezsin. Çünkü yorulmuşsundur. Küçücük bir gerekçe noktayı koyuverir…”

Kimi buna saman çöpü der, kimi pipetle içilen kolanın bitimindeki “hüüp” sesini duymak der… Siz ne dersiniz?

BÖYLE İŞKENCE GÖRMEDİM!

Ne kadar çağdışı derseniz deyin, benim evimde Internet bağlantısı yoktur. Acil durumlar için ya da bu yazıyı gönderebilmek için Türk Telekom’un “dial up” bağlantısını, 145 ve 146’yı kullanırım.

Dün gün boyu her iki numaradan da bağlanmayı, başaramadım. Hat sürekli meşgul verdi.

444 0 145 no’lu call center’ı aradım. Aramaz olsaydım.

Telefondaki görevliye 145 ve 146’nın meşgul olduğunu söyleyip bir sorun olup olmadığını sordum. “Herhangi bir şikayet almadık, hata kodu ne gösteriyor?” diye sordu.

“Hata kodu göstermiyor çünkü bağlanamıyorum zaten” dedim.

“Öyleyse siz modeminizi kontrol ettirin” dedi call center. Görüşme bitti.

Modem kontrol edildi, sorun yok. Telefon hatları kontrol edildi, sorun yok. Akşam oldu, iki hat da halâ meşgul. Yeniden Telekom call center’ı aradım. Görevliye aynı şikayeti söyledim. “Biz herhangi bir şikayet almadık” demesin mi call center?

Nasıl yani? Bir saat önce ben aradım, şikayet ettim ya!

“Hata kodu vermezseniz bir şey yapamam” dedi. Bağlanamıyorum, hat meşgul, nasıl hata kodu vereceğim ben?

"Yarın Genel Müdürlüğü arayın” dedi call center! “Peki” dedim, “bu sorun için Telekom Genel Müdürlüğünü aramak saçmalık ama arayayım, telefon numarasını verin.”

“Bizim telefon numarasını verme yetkimiz yok” demesin mi call center!

Peki nasıl başvuracağım? “Yarın bizzat gideceksiniz” demesin mi call center? “Dalga mı geçiyorsunuz?” derken sinirden çılgına dönmüştüm.

Bir de diyorlar ki Telekom çağ atladı. Hizmette sınır yok. Önce önlerindeki hata kodlarını okumaktan başka bir işe yaramayan call center hizmetini geliştirsinler…

Not: Bu yazının bugün gecikmesinin nedenini anladınız sanırım:)

AKLIMDA KALAN

Adnan Polat’ın Galatasaray Başkanlığındaki anlamsız ısrarı: Kendi iletişimini de, Galatasaray’ı da, futbolcularının şöhretini de yönetmeyi beceremedi. Onun döneminde Galatasaray hem başarısız hem de polemiklere konu oldu. Futbolcular hedeflerini şaştı, takım dağıldı. Şimdi yeniden aday olup olamayacağını değerlendirmek için çalışıyormuş. Adnan Polat yeniden Galatasaray Başkanlığı için aday olmayı düşünüyormuş! Çok sevdiğim bir sözü hatırlatmakta yarar var kendisine: Ölmeyen şöhret vaktinde ölmesini bilmektir. Yeni stadın açılışında yaşanan krizde gitmeyi bilseydi, belki yeniden aday olabilirdi. Ama. Üstüne bir de ibra edilmeyince. İnsan yeter ama Adnan Polat demek istiyor. Galatasaray aşkı bu ihtirası körüklüyor olabilir. Lakin bazen aşk uzakta durmayı gerektirir.