Nuran YILDIZ

ALDAT ALDAT BİTMİYOR!

----- 03.06.2011 - 07:30 -----

Telefonum çalıyor uzun uzun. Toplantıdayım, açamıyorum. Ardından telefonuma bir mesaj düşüyor: “Acilen beni ara, sana ihtiyacım var.”

Çıkıyorum toplantıdan, arıyorum.

“Kocam beni aldatıyor” diyor, telefonun öbür tarafındaki kadın! Ama ne kadın! Güzel, seksi, bakımlı, şuh ve de bu özelliklerin yanında beklemezsiniz ama akıllı.

Şaşırmıyorum. “Şaşırıyor gibi yapsam mı acaba” fikri aklımdan geçiyor. Benzer durumlara o kadar çok tanık oluyorum ki şaşkınlık artık eskimiş bir sözcük.

Bu konunun teorisi üzerine bir de kitap yazıyorum üstelik, ne bitmeyen bir kitapsa...

“Nasılsın” diyorum, aptalca bir soru farkındayım. “Hani kocan sana aşıktı?” sorusu daha aptalca çünkü.

“Sakinim” diyor, “ortalığı ateşe vermiş değilim, önce seninle konuşmak istedim tepkimi ayarlamak için…”

Böyle saçma bir konumda bırakılmam dostluğumla mı, iletişim yönetimi işiyle mi ilgili kararsızım. Karşımdaki sakin görünmeye çalışınca saçma soruları sormak, saçmalamak da bana düşüyor haliyle, “Kadın kim?” diyorum. Ne önemi varsa?

Hep aynı saçmalığı yapıyoruz, “kadın kim” sorusunu “neden” sorusundan daha kolay soruyoruz.

“Neden”in yanıtını kaldırmak, “kim”in yanıtını kaldırmaktan daha zor.

“Bizim büroda çalışıyor” diyor, ilişkileri altı yıldır sürüyormuş.

Uzun uzun konuşuyoruz. Ona verdiğim tavsiyeleri buraya yazarsam acı bir tartışmayı da açmış olurum. Oysa her ilişki kendine özeldir, başkalarının deneyimleri üzerinden yargılanamaz.

Aldatma konusuna gelince… Bugünün gerçeğinde genellenebilir durumdur, istisna değildir. Aldatmıyor ya da aldatılmıyorsanız ve de bundan eminseniz istisna olan sizsiniz…

TREN…

O kadının yerinde olmak istiyorum. Günlerdir. Güzel kadınların, ünlü kadınların, başarılı kadınların yerinde olmayı hiç istememiş olan ben…

Kendi yerimde, kendi işimde, kendim gibi olmakla hiç ama hiç sorunum olmamışken…

O kadının, Emel Armutçu’nun yerinde olmak istiyorum, hem de çok.

Çünkü o, Hürriyet Kurumsal İletişim Koordinatörü olarak Hürriyet Treni’yle Türkiye’yi geziyor.

Olayın Hürriyet kısmında değil, tren kısmında olmam gerek! Doğu Ekspresi, Kutup Ekspresi fark etmez!

En sevdiğim ulaşım aracı. Tren. Sesini kulağıma doldurarak ovalara, dağlara bakmak, köylerden, kasabalardan geçmek istiyorum.

Çocuklara el sallayarak. Geçmişin muhasebesini yapmaya, geleceği tasarlamaya fırsat bulamadan… “An”ın tadını çıkarmaktan başkaca bir şey düşünmeden… Raylar ayaklarımın altından kayıp giderken…

SEZEN’İN EN KÖTÜSÜ…

Geçen hafta bir gün. Radyo D’de Hakan Gündüz’ün doğum günü kutlamasıyla başladım güne. Sevgili Hakan o komik “Hepiii de bört dey, tuu yuuu” cıngılı eşliğinde doğum günümü kutluyordu.

Çok fazla dinlendikleri için o gün telefonum susmak bilmedi, hatta bir ara kapatmak zorunda kaldım.

En güzel hediye, stüdyodaki sevimli arkadaşı Murat Yeşilbursa’yla birlikte Hakan’ın “Şimdi Ankara’da olsaydık” sözleri oldu.

Arkasından “Nuran Hoca Sezen Aksu sever” diyerek son albümünden “Unuttun mu beni” şarkısını hediye ettiler:
“Unuttun mu beni, her şeyimi?
Sildin mi bütün izlerimi?
Hiç düşmedim mi aklına?...”

Sezen’in son albümünü zaten alacaktım. Çünkü Cemal Süreya’nın en sevdiğim şiiri “Sayım” (Öptüm olarak bilinen ve de albüme adını veren) vardı o albümde.
“Ay ışığında oturuyorduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni…”

“Sayım” için almam şarttı, üzerine Hakan’ın hediye şarkısı da gelince hemen almak farz oldu, öyle yaptım.

Dinledim, baştan sona.

Sezen Aksu’nun kariyerindeki en kötü albüm bu. “Unuttun mu beni” en güzel, hatta tek güzel şarkı. Cemal Süreya herhalde en kötü böyle müziklendirilirdi. O şiir kendi başına daha güzel bir müziğe sahip.

Bence… Üzüldüm.

SEVGİLİ OKURA NOT:

Hep istiyordunuz, yazıyordunuz “sizi daha çok insan okumalı” diye. Pazartesiden itibaren öyle olacak. Türkiye’nin en çok okunan haber sitelerinden turktime.com’da yazmaya başlıyorum. Merak etmeyin nuranyildiz.com aynen devam edecek, sizler okuduğunuz sürece. Yalnızca yazılarım daha fazla okurla buluşmuş olacak. Bu haber hoşunuza gitmiştir. Değil mi?

AKLIMDA KALAN

“Aşkın başkenti”: Neden bilmem manken Cansu Dere’yi fazla sevmem. Doğal görüntüsünün aslında bir imaj kurgusu olduğuna inandığım için tüm yapay durumlardan nasıl hoşlanmıyorsam ondandır. Biraz sinsi bir his uyandırır bende. Fakat. Sıradan bir soruya öyle güzel bir yanıt vermiş ki hoşuma gitti. “Paris sizce de aşkın başkenti midir?” sorusuna “Bence aşk hangi şehirdeyse, aşkın başkenti orasıdır…” demiş. İşte budur!