Nuran YILDIZ

MUTSUZ GAZETECİLERİN MEDYASI

----- 27.07.2011 - 11:20 -----

İktidar yanlısı medya. İktidar karşıtı medya. Merkez medya.

Yandaş medya. Candaş medya.

Medyanın iş yapış biçimini herkes kendi durduğu yerden tanımlıyordu. Şimdi kimse bu tanımlamalara dokunmuyor.

Hepimizin okuduğu medya içeriği farklılaşmış gibi görünse de, içeriğe dahil edilmeyen konularda aynılaştılar.

Artık tek ve blok bir medyadan söz etmek mümkün, sermaye sahiplerinin durduğu yer önemsiz. İçerik tek bir yapı.

Evvelki gün uluslararası bir haber kanalının Türkiye ayağında, iki büyük gazetenin, iki önemli temsilcisi konuşuyordu.

Ne diyorlar ki bu yaz sıcağında merakıyla durakladım. Merak kediyi öldürür. Beni de.

İki önemli gazetenin, iki önemli temsilcisi, ciddi yüz ifadeleriyle Norveç manyağının çizdiği haritayı tartışıyorlardı!

Adam katliam yapmış. Hasta. Sapık. Düpedüz bir manyak! Büyük olasılıkla Norveç mahkemeleri akıl sağlığı raporu falan isteyecek.

O manyağın halüsülasyonlarını ciddiye alıp, fikirleri üzerine yorum yapan gazeteciler!

Hangi gazeteyi açsanız, hangi televizyona baksanız karısını, kızını doğrayan adamlar. İntihar edenler. Kapkaçcılar.

Ya birden bire çıldırdık ya da gazeteciler başlarını derde sokmayacak haberlerden öteye geçemiyorlar artık.

Panpiş haberlerinin, Ali Taran’ın seks ilacı aldığı dedikodusunun (ve de evliliğinin) rağbet görmesi de ondan. Köşe yazarlarının birbirlerine düşmesi de ondan.

Magazinin yükselmesinin, pornografik söylemin/haberin tercih edilmesinin nedeni de o.

Tam da bu ortamda Fenerbahçe haberlerine tutunmuşken, masum ve de komik bir Fenerbahçe sorusu bile CNN Türk’te program bitirtebiliyor artık.

Duruma bir de iyi yandan bakmakta yarar var elbette. Kültür, sanat, turizm haberleri hiç olmadığı kadar rağbet görmekte.

İyi gazeteciler artık gazetecilik yapmak istemiyor. İnandıklarını yutmak, dalga geçtiklerini yazmak zorundalar. Bu çelişki ruhlarını tahrip ediyor.

Medya mutsuz gazeteciler tarafından üretilen “mono blok bir yapı” şimdi.

İktidar da farkında, bu mono blok yapıdan kaçanların sığındığı Internet’i özel ilgi alanlarına sokmalarının, sınırlama çalışmalarının altında başka bir gerçek var mı sanıyorsunuz?

GÜLLÜK KOYUNDA ÇEVRE KATLİAMI

Güllük, Bodrum yarım adasının ilk koyu. Güneşin en güzel battığı yer.

Koyun ağzındaki balık çiftlikleri denizi deniz olmaktan çıkarıp bataklığa çeviriyor.

Birkaç yıl önce, TRT Türk’teki programımızda o zamanın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nu konuk etmiştik.

Güllük’teki balık çiftliklerini sormuştum Bakana. E-posta adresimi almış, ertesi gün de balık çiftliklerinin açık denize taşındığı bilgilerini göndermişti.

Bakanın gönderdiği rakamlar mı doğru değil yoksa Bakana yalan mı söyleniyor? İkisi de değilse, ben gözümle gördüğüm balık çiftliklerini zihnimde mi yaratıyorum?

AKLIMDA KALAN

“Kim asfaltla ilişki kurmak ister?” sorusu: Farkındayım soru saçmalık ötesi. Ama dünyanın en değerli markalarından biri olan Mercedes’in reklam metni sorduruyor bu soruyu. Gazetelere kocaman ilan vermiş Mercedes yeni SLK modeli için: “Asfaltla aranızdaki en özel ilişki” başlığıyla. Kim asfaltla özel ya da genel ilişki kurmak ister ki? Hem de bu sıcakta. Gazete reklamcılığı hep daha kötüye gidiyor. O kadar ki 1960’ların bile gerisine düşüyor kalite olarak. Gittikçe daha çok özgürleşen insan zihnini, gittikçe daha çok küçümseyen bir bakışaçısı var reklamcıların. Üstelik bu kötüye gidiş bir de çeşitli ödül mekanizmalarıyla teşvik ediliyor. İtirazım var.