Nuran YILDIZ

DANIŞMAN DURUŞU BAŞA BELA

----- 10.02.2012 - 11:01 -----

Neden bilmem üzerimde bir danışman duruşu var. Bu yüzden başıma gelmeyen kalmadı. Milletin danışman gibi durmayan, daha soytarıya meyilli danışmanları bu işin makam, mevki, para kazanımlarını seç seç al yaşarken, benim bu danışman duruşundan kaybetmediğim kalmadı.

Kaybettiğim onca şeyin hiç önemi yok da “erkek arkadaşımı” bile danışman duruşundan kaybetmek bana çok koymuştur.

Çalan cep telefonumu bana uzatırken “Sayın danışman telefonun çalıyor” derkenki ses tonu ve vurgusu, “danışman” sözcüğünden ağır küfür olamayacağını bana öğretmişti.

İmaj, iletişim konuları üzerinde akademik camiada ilk duranlardan biri (sanırım ilki) olmamdan belki, Ankara’da yaşıyor olmamdan ya da…

İnsanlarla arama koyduğum mesafeden belki…

Konuşurken, içki masasında bile yavşayamamamdan da olabilir…

Her şeyde bir eleştirecek yan bulmamdan da olabilir…

Kimin elini sıksam “danışmanı” sıfatını yemişimdir.

Bazen elini sıkmama gerek bile kalmadan “danışmanlık” mertebesine yükseltilmişimdir. Ne çok biliyor görünüyorsam artık, varın siz düşünün.

Tanımadan danışmanlık yaptığım(!) adamlara ulaşamadığım için, Erkan Mumcu gibi elini sıktığım adamlara “Danışmanlığınızı yapmadığımı açıklasanız” dediğimde, “Açıklasam ne olur ki, buna inanan zaten elinde veri olduğundan mı inanıyor?” demişti, haklıydı.

Son yaşadığım iki örnekten biri, sevdiğim adama “mır mır mır” yapıp kedi gibi, “sana ihtiyacım var” demek yerine, yol, yöntem önermemdir. Ne gereği vardıysa… Adam bırakıp gitti beni. Erkekler kendilerini çekip çeviren kadınlar ister masalına sakın inanmayın.

Diğer örnek, bugün Hürriyet’te vardı. Eski Genelkurmay Başkanı Sayın Başbuğ’a sormuş Sayın Savcı: “Nuran Yıldız’la Erkan Mumcu’ya haber gönderdiniz mi?” Kendisi de doğal olarak reddetmiş. Ben de vaktiyle bir açıklama yapmıştım bu konuda “Bunu ima etmek bile bana hakarettir” minvalinde.

Başıma ne geliyorsa danışman duruşundan geliyor ama Sayın Savcının bu sorusu bana çok koyuyor. Hakkımda en küçük bir bilgisi olan, bilir ki “aracılık” benim iletişim tarzım değildir. Ne söylenecekse kestirmeden, sözcüklere ikincil anlamlar giydirilmeden, doğrudan muhatabına söylemek gibi kötü ve hiç hoşlanmadığım bir huyum var. “Keskinsin” lafı en çok duyduğum laftır.

Belki mesafe… Belki dik duruş… Belki eyvallahsız olma hali… Benim de hiç anlamadığım bir danışman duruşum var ki… Ben ondan vazgeçtim o benden vazgeçmiyor…

“MUHTEŞEM YÜZYIL”

Eş dost ne izliyor derken, yavaştan izlemeye başladığım “Muhteşem Yüzyıl” dizisinden öğrendiklerim:

Bir, iyi ki mekanları dinleme teknolojisi o günlerde icad edilmemiş. Herkes herkes hakkında demediğini bırakmıyor.

İki, taht dediğin kanepemsi koltuk hayli rahatsız görünüyor. “İyi ki padişah değilmişim” hissi yaratıyor.

Üç, kadınları idare etmek ülkeyi idare etmekten daha fazla zaman alıyor.

YA YILDIRIM DEMİRÖREN HAKLIYSA?

Fenerbahçe taraftarının sükunetine, futbolcusunun ruh haline hayran olmuş biriyim. Ligde kalıp kalmayacağınızı, puanınızın silinip silinmeyeceğini bilmeden maçlara çıkıyorsunuz.

Belirsizlik delirtici bir şey. Stresin en önemli gerekçelerinden. Stres ise patlamaya hazır durum.

Mısır’da futbol maçında yaşanan olaylar…

Yıldırım Demirören “Tribünler gergin, patlamaya hazır” demiş. “Sürekli kriz”in normal duruma dönüştüğü günlerde onun bu sözlerini dikkate almakta yarar var.

AKLIMDA KALAN

Sevgililer Günü hediyesi: Sevgilisi olan da olmayan da, sevgilisi olup da parası olan da olmayan da kara kara düşünüyor. Dert sevgiliye ne alınacağı. Bu sorudan bıkmış biri olarak öneride bulunuyorum: Alacaksanız, tek taş falan değil çift taş pırlanta alın. Belki çift olmayı garantilersiniz. Sıcak memleketlere tatile götürün. Deniz kum güneş derken, size kafayı takmaz. Otomobil alabilirsiniz, uzaklara gitme ihtimalini durup dururken artırmış olursunuz. Bir arkadaşımda görmüştüm, üzerinde “I love you” yazan kalp şeklinde bir porselen kutu alın. Kapağını açınca içinde “for ever” yazıyor. Pek ilkokulvari bir şey ama olsun, ideal sevgili de “idiot”tan az biraz yukarda olsun yeter… Hep maddi hediyeler mi önerdim? Artık sevmek, parayı göze sokmayı gerektirmiyor mu? İtirazınız varsa, bu devrin insanı değilsiniz, üzgünüm.