Nuran YILDIZ

GEL DE LEVENT KIRCA’YI ARAMA!

----- 13.07.2012 - 00:01 -----

Şimdi komedyenim diye ortada gezenlerin yüreğinin yetmeyeceği bir mizahtan çıkarırdı ekmeğini Levent Kırca: kara mizahtan.

Mangal gibi yüreğini, kocaman banka hesabına tercih eden adam gibi adam.

Baktıkça olup bitenlere, Levent Kırca geçiyor güzel ülkemin içinden.

Keşif uçağımız düşüyor. Nasıl düştüğü hariç her muhabbet dönüyor.

Halbuki. Tanzanya’da bir savaş uçağı düşse, cevabı dakikasında bulunacak ilk iki soru bizde yanıtsız kalıyor: Neden düşürüldü? Nasıl düştü? Herkes konuşuyor, kimse söylemiyor!

Levent Kırca olsaydı şehit pilotlarımızı dile getirip “Biz kendi kendimizi düşürdük abi” demez miydi?

Samsun’da insanlar ölüyor. Dere yatağını gösteren Bakan “Buradaki binalar yıkılacak” diyor. Gösterdiği binalar barakadan hallice, ama o binaların dibinde yükselen TOKİ konutlarını görmüyor.

Levent Kırca skeçlemez miydi, “Dere yatağındakiler yıkılacak dedim memur bey, hükümet yatağındakiler değil!”

KPSS soruları çalınmış. Yine. Herkes diyor ki “Hırsızlık var. Gördüm.” Ev sahibi oralı değil, “Ne hırsızlığı lan, kapa gözlerini kedidir o kedi.”

Belki de Levent Kırca’ya artık program yaptırmayan Hükümet haklı. Kırca’ya ihtiyaç yok, bakın halimize görün.

CHP…

Yine bir kurultaya gidiliyor. Parti yönetimi bilmem kaçıncı kez değişecek.

Yönetim için kime teklif gitse yanıt aynı “hayır.” Gerekçeler de aynı, “Kemal Beye ekip dayanmıyor”, “Bu kapıdan yönetime giriyorsun, öbür kapıdan aynı hızla çıkıyorsun”, vs.

Kemal Beye naçizane önerim şudur: Vekillerden, eş dosttan isim önerisi istiyormuşsunuz PM için. Hiç tavsiye etmem. Bilmez misiniz başkasının parasıyla alınan kaval başkasının türküsünü çalar. Bu kez faturayı siz ödeyeceksiniz, listeyi de yalnızca kendiniz yapın.

KADIN“CIK”LAR…

Erkekler söz konusu olduğunda, tam bir primat gibi hareket ediyoruz. IQ kaç olursa olsun fark etmiyor.

Akıl ne kadar fazla, kariyer, kültür ne kadar gösterişli olursa olsun. Para isterse say say bitmesin. Güzellik ne kadar göz alıcı olursa olsun. Hinlik, cinlik bolluğunda yüzülsün. Çarpıldıkları erkekler söz konusu olunca kadınlar, tüm göstergeleri sıfırlıyorlar. Deposu delinmiş benzin göstergesi gibi ibre dibe yapışıp kalıyor.

El ayak dolaşıyor. Ortalık karışıyor. Rezillik, kepazelik gırla. Sözün özü, kadınlar “gittim” diyerek gidemiyor sevdikleri adamdan. Adamsa daha “gittim”in “g”si gelirken başka limanlarda ense yapmaya başlamış oluyor.

Kadın daha anılardan ilmik ilmik kendi başına çorap örerken adam o anılarla gemi güvertesini silip süpürmüş bile. Belki de hiç kayda değmeyecek adam, kadının o halini görünce öyle şişiniyor ki, yeryüzünde kapladığı alan artıyor haliyle.

Baksanıza Ali Taran egosunu suratına yemiş Ayşe Özyılmazel’in ayrılıktan sonra yaşadıklarına. İnsan üzülüyor.

FARUK BİLDİRİCİ’YE AÇIK MEKTUP

Sevgili Arkadaşım,
Türkiye’nin en büyük gazetesinde okur temsilciliği yapmak zor iş. Gittikçe de zorlaşıyor. Ama senden daha doğru bir isim bulamazdı Hürriyet bu iş için. Hem dost, hem de aynı fakülteden olduğumuz için gazeteciliğe ne kadar titiz olduğunu bilirim.

Tam ben, “Gazeteciliğin abc’si olarak okutulan sayfa tasarımının ilk kuralı başlık çakışması olmamasıdır. Sana bana böyle öğrettiler. 9 Temmuz 2012 tarihli Hürriyet’te “Deprem Dehşeti” ve “Almadan Gitmem” manşetlerinin çakışması doğal mıdır? Yazı karakteri, zemin rengi durumu kurtarmaya yetmiş midir?” Diye soracaktım ki.

Tam ben, “aynı günlü Kelebek’te yer alan Behzat Ç.’in “Akbaba”sının eşiyle tatil fotoğrafına ‘kız arkadaşı’ yazmak doğru mudur? Magazin Ankara’ya uzak diye Ankaralı oyunculara yanlış yapmak mübah mıdır?” diye soracaktım ki...

Cengiz Semercioğlu’nun sana köşesinden verdiği yanıtı okudum. Sen diyorsun ki “Gazeteci aldığı hediyenin reklamını yapmaz.” Önce “Ben yaparım” diyen Semercioğlu sonra “işte fatura” diyerek şirket adına kesilmiş faturayı köşesinden yayınladı.

Şimdi. Sevgili idealist gazeteci dostum, kullandığı ürünün, yediği yemeğin, gittiği yerin reklamını yapmayan kaç gazeteci kaldı? Desem…

Semercioğlu’nun özrü kabahatinden büyük. Hiç gazetecinin şirketi mi olur sorusu yerine şirketi olmayan kaç gazeteci var? Desem… Herhalde tarihin en kısa oylamasını yapmış olmaz mıyız?

Gazetenin sana görev olarak verdiği köşenden sana yanıt vermek yerine, muhatabı senin okurun olan bir durum için Semercioğlu’nun kendi köşesinden açıklama yapması ayıp değil mi? Desem…

Neyse ki Internet Medyası Federasyonu Başkanı Talat Atilla tarafından Semercioğlu’na yanıt verilmiş oldu. Şimdi sıra genel yayın yönetmeninin tavrında. Enis Berberoğlu, medyada sürüp giden bu ayıba ya dur diyecek ya da sessiz kalacak. Benim bildiğim Enis, Semercioğlu’nu çekip karşısına söyleyeceğini söylemiştir.

Kolaylıklar diler, yanaklarından öperim.

AKLIMDA KALAN

“Maça Kızı, Maça Kızı olalı böyle reklam görmedi” saptaması: Sosyete-magazin haberlerine minik bir katkı da benden. Türkbükü, Maça Kızı’nda lahmacun-ayranın 50 TL olması şaşırtıcı geliyor ya, gelmesin. Maça Kızı’nda o fiyata lahmacun yiyenler Bodrum’un yazlıkçıları değildir. Yazlıkçıdan kastım da emekli memur yazlıkçılar değil. Bol paralı, hali vakti yerinde yazlıkçılar da Maça Kızı’nda yemek yemez. Ara sıra misafir ağırlayıp gösteriş yaparlar o kadar. Maça Kızı’na takılanlar ya başkalarının parasıyla tatil yapanlardır ya da kısa süreliğine Türkbükü’ne kaçanlar. Bizim ailede ise sağlıklı lahmacunda en düşük fiyatla, keriz yerine konmadan yenebilecek en yüksek fiyat nedir tartışmaları sürüyor. Emekli öğretmen babam, üşenmemiş bir kilo kıyma almış, kaç lahmacun kaça çıkıyor hesabı yaparken serbest piyasanın hatrını sormaya devam ediyor. Bu arada belirtmek gerekir ki konuşulması gereken 50 TL değil, 100 TL’dir. Tek lahmacunla doyan nerde görülmüş? Teki 38 TL, ayran 12 TL olduğuna göre bir de bahşiş. Özetle, Maça Kızı Maça Kızı olalı böyle reklam görmedi. Şimdi o lahmacunlar yok satmıyorsa ben de neyim.