Nuran YILDIZ

KİMSE GÖRMÜYOR…*

----- 01.04.2013 - 01:00 -----

Bugünlerde sıkça dinlediğim şarkının sözleri zihnimde durmadan dönüyor:“Kimse görmüyor mu?/Kimse duymuyor mu?

Fakültede. Odamda. Az sonra başlayacak derse hazırlanırken. Çığlıklarla irkiliyorum, sesin geldiği yöne koşuyorum. Sert, içinde insan olmayan darbe seslerine doğru.

Merdivenlerden koşarak iniyorum. Son basamağın dibindeki koyu kırmızı kan gölü ayağımı havada bırakıyor, geriye çekiliyorum. Yerde bir çocuk yatıyor. Genç bir adam. Başından akan kan sızıntısı koyu kırmızı gölü büyütüyor. Anne ve babası, öpüp kokladıkları saçlarını böyle kan içinde görseler nasıl dayanır yürekleri?

Etrafına kalabalık birikiyor. 112 aranıyor. Artık 112, Cebeci yerleşkesi çağrılarını ağırdan alıyor. 112 Acil’in bıkma hakkı var mı? Soru saçma, durum saçma.

O kadar kanıksanmış ki olup biten, kimse bir şey yapamıyor. Yaralı çocuğun tepesine biriken özel güvenlik görevlilerine bağırıyorum, “Kaçanları yakalasanıza!” Oradakilerden biri, dayak atanların hangi görüşten olduğunu soruyor. Ne çirkin bir soru! Sanki önemi varmış gibi. Onun için var.

Kendimi tutamıyorum: “Öldüresiye dövenin ya da dövülenin görüşü sorulur mu? Şiddet kimden gelirse gelsin şiddettir!”

Kimse görmüyor. Kimse duymuyor. Medya şiddet pornosuyla mastürbasyonla meşgul. Öğrencilerle polis, öğrencilerle özel güvenlik elemanları arasında olay çıkınca görüyor. Öğrencinin öğrenciyi öldüresiye dövmesi haber değil, öldürürse haber.

Özel güvenliğin çaresizliğine, yönetimlerin çözümsüzlüğüne, birilerinin şiddeti koruyup kollamasına teslim oluyor umutlar.

Ve ben. Öğrencilerimin “Kürtçü”, “Türkçü”, “solcu”, “faşist” diye ayrıştırılıp (!) bir insanın başka bir insanı öldüresiye döven makinelere dönüştürülmesine isyan ediyorum.

İktidar da muhalefet de farklılıkları beslerken, benzerlikleri unutturdular. Bireyi “sadece kendine odaklanması” fikriyle doldurup, ortak değer ve toplum fikrinden uzaklaştırmanın sonuçlarını umursayan yok. “Herkes her yaptığımızı destekliyor” diyorlar ekranlardan, “kapat gözünü ve kendini bana bırak, sorun yok diyorsam yok.”

Oysa var. İşte burada, merdivenin dibinde, koyu kırmızı kan içinde yatıyor. Nasıl açıklayacaksınız bunu, sorun yoksa?

Kan gölü büyüyor. Ve ambulans bir türlü gelmiyor. Yoksul bir evin gelecek umudunun, yoksul başka bir evin gelecek umudunu vahşi bir güdüyle yok etmek istemesindeki ruh yitimini görmeyip, o vahşeti koruyan, besleyen, görmeyen herkesi kınıyorum.

Yerdeki koyu kırmızı kan gölü, bir çocuğun Kürtçü, Türkçü, faşist, özgürlükçü olup olmadığını ne kadar anlamsız kılıyor. Hangi tarafta olursan ol, yanlış tarafta olduğun bir tuhaf durum. “Benim şiddetim iyi” gibi hasta bir ruh halinin sinsiliği ne çirkin.

Toplumsal uzlaşı. Demokrasi. Farklılıklara, ifade özgürlüğüne saygı. İyi duruyor ağızda da, hiç sorun yokmuş gibi duruyor olmak, deve kuşlarına çeviriyor herkesi. Toplumdaki kutuplaşma, kırılma, parçalanma (en çok da ruhların) can güvenliğini tehdit ediyor. Kendi gibi düşünmeyenlere tahammül, sürgün edildi genç ruhlardan. “Özgürlükçüler”le “faşistler” şiddet paydasında buluştular. Tarafsız öğrenciler sindirildiler.

Yoksul evlerin umutları, koyu kırmızı gölde boğuluyor. Bahar, en çok yakıştığı yere, kampüslere gelmiyor. Kimse görmüyor. Kimse duymuyor.

* Bu yazı, bugünkü Akşam gazetesinde yayınlanmıştır.

İKİ LİDERE İKİ SORU

Başbakan Erdoğan diyor ki, “Teröristler ülkeyi terk ederken silahlarını bırakacaklar. Nereye bırakırlarsa bıraksınlar, yeter ki bıraksınlar.” İyi de yolda giderken, kenara bırakılmış bir silahı bulanın durumu ne olacak?

CHP Genel Başkanı, “Emin olun ne kadar baskı kurarlarsa kursunlar inandığımız yoldan asla geri dönmeyeceğiz.” İyi de inandığınız yolun ne olduğunu nasıl öğrenebileceğiz?

TRT 1’İN YAYIN AKIŞINI KİM YAPIYOR?

TRT kadrolaşmadan nasibini en fazla alan kurum. Tamam, kadrolaşma iktidar olmanın en önemli araçlarından biri. Peki, TRT 1 yayın akışındaki komedi ne olacak?

Cuma akşamı. Ertesi gün okul olmadığı için çocukların yatağa gitme saatlerinin daha esnek olduğu akşam yani.

TRT 1’de haber sonrası “Böyle Bitmesin” dizisi var. Dizi yetişkinler için. Çocuk filmi “Madagaskar 2” çizgi filminin yayın saati diziden sonra, 22.45! Bitişi gece yarısından sonra.

Cumartesi öğleden önce. TRT 1’de, “Aklı Selim” programı var. İki adam “Alvarlı Efe Hazretlerinin şiirleri”ni konuşuyor! Sorularından ve yüzünün şeklinden belli ki sunucu bile anlatılanı dinlemiyor. Konu bu ülkede 3, bilemedin 5 kişinin ilgi alanına girecek türden.

10 yaşındaki yeğenimin bile daha iyisini hazırlayabileceği yayın akışının bu acıklı halinden kim sorumlu?

AKLIMDA KALAN

Bir soru, bin yanıt, bir yaşam: Bazen kendi kendime şu telkini yaparım: Ölürken söyleyeceğin son cümleyi hazırla. Bul. Onu her defasında gözden geçir. Gerekiyorsa yenisiyle değiştir. Ölürken mırıldan. Başkaları duysun diye değil, giderayak kendi kulağına koymak için. Neden? Çünkü yaşanan her şey, hissedilen her duygu bir cümleyle özetlenebilir. Bu kadar basit ve bu kadar zor. Mesela Beethoven “Komedi bitti” demiş, Lord Byron “Her şey bitti.” Bir ömür bir cümleye sığdırılabilir. Bir aşk da bir cümleyle özetlenebilir. O aşkı özetleyen cümle bir soruysa, fena. Adam, kadına olan hayranlığını, “Kelebeğin Rüyası” filminde kullanılan Muzaffer Tayyip Uslu’nun dizelerini çalarak özetliyor: “Bütün dünya savaşırken bu kadar güzel olunur mu?” Kadın kanatlarını indiriyor, omuzlarını düşürüyor. Adama bu cümleyi kurduran şeyin kendi güzelliği değil, adamın aşkı olduğunun farkında. Zafer kazanmakla yenilmek arasına sıkışıp kalıyor.