Nuran YILDIZ

MEŞHUR LİSTE AYLAKLAR LİSTESİYMİŞ MEĞER!

----- 11.04.2013 - 00:01 -----

Artık akil’ler hakkında yazmayacağım dedikçe, Başbakan pişirip pişirip getirmeye, burnumuza sokmaya devam ediyor. Elimiz mahkum söz söyleyeceğiz sözünün üzerine.

Başbakan söyledi, Fatih Terim meşgul olmasaymış onu da akiller listesine alacakmış! Bu yanıt otomatik olarak 63 kişiyi “boşta gezen”, “aylak” sınıfına sokuyor. Başbakana kızamayan bana kızacak şimdi.

Tamam, o listeye girmek için en son gereken şeyin akıl olduğunu zaten biliyorduk. Bu iş, baştan sona siyasi şov ve de dolgu malzemesiydi, onu da biliyorduk. Hükümet sponsorlu 63 kişilik turistik tur listesi olduğu da anlaşılmıştı.

Çözüm süreci gibi ciddi bir işi o isimlere vermeyecek kadar akıllı biri Başbakan, bundan da emindik. Ve zaten Başbakan bu isimleri her sözcükle methetti, hiç “akıllı” demedi, fark edilmedi. Aklın az, cehaletin çok talep gördüğü günlerde hiç akıllı insanla yola çıkılır mı?

Hepsini biliyorduk da, Fatih Terim üzerinden öğrendik ki işsiz güçsüz, aylak olmalarıymış tüm hünerleri, bunu da öğrendik şimdi. Başımız göğe falan da ermedi.

Son birkaç günde akiller listesindekilerin altıya ayrıldığını da gördük;

Birinci grup, popülerlik derdinde olanlar. En kalabalık bu grup. Toplumsal meselelerden çok kendi unutulmuşluklarına can suyu arayanlar. Ücretsiz medya hizmeti garanti. Onların başında Lale Mansur geliyor. Türk sinemasında hangi üstün yeteneğiyle yer bulduğuna yıllar yılı akıl erdiremediğim Mansur’u listelik oluncaya kadar hatırlayan var mıydı?

İkinci grup, “O kadar yalakalık yaptım, oradan görünmedi mi” derdine düşenler. İsimleri lazım değil.

Üçüncü grup Hükümetin hışmından korkanlar. “Hayır deyip başıma bir iş almayayım” diyenler. Arzuhan Doğan Yalçındağ bu grubun üyesi.

Dördüncü grup kafası karışık olanlar. Listede olmanın iyi bir şey mi kötü bir şey mi olduğunu henüz anlamamış olanlar. Hülya Koçyiğit onlar arasında sayılabilir.

Beşinci grup, kendi başına anlamsız olduğunu bilip de bir gruba eklenmeden kendini anlamsız bulanlar.

Altıncı grupta ise tek başına Fehmi Koru var. Yukarıdaki grupların hiç birine girmiyor. Belli ki can sıkıntısı kontenjanı ona ayrılmış. Zeki adam ne de olsa, sosyetik fasıllardan başka tür fasıllara hobi niyetine geçmiş olabilir.

GELDİLER, SARSTILAR, GİTTİLER

ABD’de Reagan. İngiltere’de Thatcher. Türkiye’de Özal. Aynı dönemlerde geldiler.

Yoksulları küçümsediler. Toplumu aşağı bireyi yukarı koydular. Liberalizmin ve kapitalizmin ağırlıklarını insanların boyunlarına astılar ve gittiler.

ERGİN ATAMAN VE KOÇU

Şimdilerde güzel kadınların koçluğunda, Bebek’te yürümek moda. Ergin Ataman’la sarışın koçu yürüyüşü otelde bitirmişler. Bu olaydan çıkardığım dersler;

Bir, her tarafa kamera yerleştirilirken iyi, o kameralar aleyhine kullanıma sokulunca kötü. Olmaz.

İki, koçluk komedisi bir yerde patlayacaktı, otel odasında patlamış olması şaşırtıcı olmadı.

Üç, aynı odadan çıkmış olmaları yatmış olmaları anlamına gelmez, hiçbir şey göründüğü gibi değildir sözü yok sayılamaz.

Dört, Ergin Ataman, Hacı Sabancı gibi yanlarında biri olmadan yürüyemeyen tiplerin koça değil olsa olsa dadıya ihtiyacı vardır.

MAURINHO OLMAK

Mesafeli olmakla samimi olmak, tevazu ile kibir arasındaki dengeyi kurabilmektir.

Nefes kesici bir yakışıklılığı olmadan, nefes kesici bir karizmaya sahip olmaktır.

Zafer kasıntısıyla uzaklaşmak yerine, yendiği takımın teknik adamına sarılmaktır.

Rakibine başarı dilemek ve onları övmektir.

Rakiple ve taraftarla empati kurabilmektir.

Dünya çapındaki futbolcularına, sıradan insan muamelesi yapabilmektir.

MAURINHO GALATASARAY’A GELECEK Mİ?

Bence gelecek. Kendisine yeni bir sayfa açmaya karar verince işe GS’den başlayacak.

Fatih Terim de bunu biliyor ki “Galatasaray’dan bir yere gitmiyorum” açıklaması yapıyor. Biz “bir yere gitmiyorum” dediği günün ertesinde çantasını toplamış çok teknik adam biliriz.

Benim gönlüm her zaman Lucescu’dan yana. O da medyadaki futbol mafyasıyla geçinmeyi öğrenemedikçe bu mümkün olmayacak ne yazık ki.

OKURA NOT:

“Yazarınız tatilde” notunu abartıp beni uzak diyarlarda düşünen okurlara bildirmek isterim ki, her saniyesi fazlasıyla dolu 3 günlük bir İstanbul, hepsi buydu. Fırsat bulunca onu da yazarım.

AKLIMDA KALAN

“Çocukların ülkesi ve de savaşı olur mu?” Sorusu: Afganistan’da 11 çocuk öldürülüyor. Yaşları minicik, en büyüğü 12 yaşında daha. Medyanın bir kısmı görmüyor, bir kısmında küçücük haber. Bedenleri parça parça, sıra sıra yatıyor yerde. Kiminin ağzı süt kokuyor, kimi annesinin sıcağından uzakta, soğuk betonda. Daha birkaç ay önce, ABD’de iğrenç bir saldırıda öldürülen çocukların haberleri dünya medyasında günlerce yer aldı. Çocuk ölümlerine ülkesi, ırkı fark etmeksizin aynı duyarlılıkta yaklaşılmadığı sürece dünyanın hiçbir yerine barış gelmeyecek. Bakış açılarımız çocuklarda eşitlenmedikçe, dünya üzerindeki uğursuzluk her ülkede kol gezecek. Anlamak o kadar mı zor?