Nuran YILDIZ

ASIL YENİLGİ…

----- 22.04.2013 - 00:15 -----

Yılmaz Özdil’in köşesinde okudum. Ergenekon sürecinde tutuklanmış bir askerle, arkadaşının karşılaşmasını yazmış. Asker, arkadaşının ürkek ve korkak uzaklaşmasını anlatırken içimizdeki yalnızlığın altını öyle çizmiş ki, bir hafta önce başka bir askerle yaptığım sohbet yüreğime oturuverdi.

10 Ocak 2013’de bu köşede, Balyoz’dan 16 yıl hapis cezası alan tutuklu en geç deniz subayı Ayhan Üstbaş’ın yazdığı mektubu paylaşmıştım sizle.

Hani henüz kurulmamış hükümeti devirmekten ceza alan genç subay, hatırlarsınız. Yüksek lisans öğrencisiydi Fakültemizde, tutuklanmadan önce.

Ayhan cezasını Ankara’da çekiyor şimdi. Nakil edildi. Ailesi her hafta Metris’in yolunu tutmuyor artık. Ve eğitimine devam ediyor. Derslere katılmasına izin yok ama sunuş/sınavlara katılmasına izin var.

Geçen hafta. Benim dersimde sunumu vardı. Önce biraz sohbet ettik. Derslere nasıl hazırlandığını sordum. “Koğuş arkadaşlarım yattıktan sonra” dedi, “sabah onlar uyanana kadar çalışıyorum. Onlar uyanıyor, ben yatıyorum.”

“Zor değil mi” dediğimde yanıtı “İnsan her koşula alışıyor. Biz Harp Okulu’nda zor koşullarda yaşamayı öğrendik” oldu.

“Sadece” dedi, “iki şeye alışamıyor insan. Arkadaşlarının arayıp sormamasına alışamıyor. Selam bile yollamıyorlar. Kaçıyorlar.”

Devam etti: “Belki de haklılar, korkuyorlar, hepsinin aileleri var. Bizim de var ama. Neyse…” İçini çekiyor. “Bir de genelkurmay başkanımız olmuş, komutanımızla mahkeme koridorunda karşılaşmak zor. Ne diyeceğini bilemiyor insan. Selam mı vereceğiz, geçmiş olsun mu diyeceğiz?”

O konuştukça can sıkıntım arttı. Ayhan, ezbere bildiğim “Siyaset Arayışı” kitabını sunarken aklımdan şu sorular geçiyordu: Esas yenilgi nedir? Haksız yere tutuklanmak mı? Yoksa, zorda kaldığımızda arkadaşlarımızın, kendi korkularından deliklere kaçması mı?

BİRAZ DA BİZE KÜS

Başbakan Erdoğan, yaptığı yüksek binayla İstanbul’un silüetini bozan müteahhite küsmüş.

“Binayı traşla dedim, traşlamadı, 5 yıl oldu konuşmuyorum” dedi. O müteahhitin İstanbul’u bozma pahasına kazandığı paraları düşününce, insanın “Sayın Başbakan biraz da bize küs” diyesi geliyor.

BAKIŞ AÇISI

Gazetede haber. İngiltere’de laleler üzerine bir araştırma yapılmış. Farklı lale seralarına farklı müzik türleri dinletilmiş. Bir sera müziksiz, bir serada klasik müzik, bir serada folk, diğerinde de rock grubu Black Sabbath dinletilmiş.

En çabuk büyüyenler rock dinleyenler olmuş. Güldüm. Belki de sır rock da değil de Black Sabbath’dadır. Laleler rock müzik seviyor demek başka, Black Sabbath seviyor demek başka.

Genellemeler insanı yanlış sonuçlara götürür. Genellikle:)

EFSANELER YAŞLANIRSA…

Onu hep çok sevdim. Ne zaman televizyonda filmine rastlasam işimi gücümü bırakıp seyre daldım. Ezbere bildiğim filmlerinde ağzından çıkan sözleri ondan önce ben söyledim.

Filiz Akın. Çocukluğumun ikonu. Birkaç yıl önce. Kimseyle tanıştığımda onunla tanıştığımdaki kadar heyecanlanmadım.

Filmlerdeki şekerlemeli sesiyle, sarı saçlarından umutsuzlaşırdım, ben hiç onun kadar güzel olmayacaktım.. Sarı saç kimseye ona yakıştığı kadar yakışmadı.

Ayşe Arman’a konuşmuş. 70 yaşına girmiş meğer. İnanmadım. Yakıştırmadım. Gözlerimi kapadım hafızamdan çingene kızı Fadime’yi çağırdım. Onun hiç yaşı yoktu.

Efsanelerimizin, sonraki halleriyle karşılaşmamanın bir yolunu bulmalıyız. Yoksa anılarımızın mezarını kazmak zorunda kalacağız.

AKLIMDA KALAN

Cami avlusuyla CHP avlusu arasındaki fark: Bir ay kadar önce CHP’den biriyle sohbet ediyoruz. 23 Nisan’ı nasıl kutlayacaklarını sordum. Çocukların eline siyasi mesaj yazan pankartlar tutuşturmayı düşünüyorlarmış. Güldüm. “Yerinizde olsam, CHP Genel Merkezi’nin bahçesinde çocuk balosu yapardım. Karnaval gibi” dedim. Sanırım anlamadılar. Ya da ben anlatamadım. İki gün önce Başbakan Erdoğan, imamlara “Cami avlusunda oynayan çocuklara kızmayın, kovalamayın” demiş. Halâ soruyor musunuz, iki parti arasındaki oy farkı neden açılıyor diye?