Nuran YILDIZ

ESKİDEN ZORDU, ŞİMDİ KOLAY

----- 29.04.2013 - 00:15 -----

Eskiden. Biz Keloğlan’a inanırken. Polyanna olmak her birimizin yaşam projesiyken. Çizgi karakter Heidi’yi bulmaya Alpler’e gitme hayalleri kurarken…

Babamız eve geldiğinde annemize “komşunun yüzü yere düşmüş, bir dertleri mi var?” diye sorduğu günlerde.

Akşam kapı çaldığında, tedirgin olmadan kapıda “varsa bir fincan şeker” isteyecek biri olduğunu bildiğimiz zamanlarda.

Pencereden başınızı uzatıp çocuğunuzu sokakta göremeyince, telaş yerine “komşular bakar olur” diyerek mutfağa gidildiği günlerde.

Uzakta bir patlama duyulduğunda terörü akla getirmeyip “yıldırım mı düştü, tüp mü patladı”dan öteye endişe duyulmadığı günlerde…

O kadar yoksuldu ki ülkemiz, bizi korumaya değer bulacak bir güç de yoktu, o güce sığınma ihtiyacımız da.

Kim, ne kadar kötülerse kötülesin, Kurtuluş Savaşı’nı ayaklarındaki çarıkları yiyecek kadar yoksul ancak birbirinin yerine ölecek kadar kalabalık olarak kazandık biz. O özgüven bize yeter, kimsenin gücü bizi bölmeye yetmezdi.

Şimdi. Komşunun Türk ya da Kürt olduğunu fısıldıyorlar kulağımıza, duymak istemeyince dürtüyorlar.

Şimdi. Bizi bölmek kolay. Dış güçler falan hikaye.

Baksanıza halimize.

“Biz” gitti, yerine “Türkler ve Kürtler” var.

“Akiller” ve “akil olmayanlar” olarak ikiye ayrıldılar, akil olmayanlarımız daha kalabalık.

Ayranımızla rakımızı bölündü, “milli olanlar ve olmayanlar.”

Magazinimiz bile iki grup, Petek Dinçözcüler ve Can Tanrıyarcılar.

Fenerbahçe bir futbolcu üzerinden ikiye ayrıldı, Alexciler ve Aykutcular.

İkiye böldüler ruhlarımızı. İkiye bölününce üçe, dörde bölünmek de kaçınılmaz. Taa ki un ufak oluncaya kadar.

DALGA GEÇEN BİRİ VAR VE KİM OLDUĞUNU BİLİYORUM

“Akil insanlar”ın raporları hazırmış. Sonuçlar şöyle;

İnsanlar, ne oldu da PKK çekilmeyi kabul etti merak ediyorlarmış. (Sanki turistik geziye gittiklerini düşünen vardı.)

Genel olarak kimlik sorunları ön plandaymış. (Biz fasulyenin faydaları konusunda anlaşamıyoruz sanıyorduk.)

BDP çizgisindekiler Öcalan’ın serbest bırakılmasını istiyorlarmış meğer. (Bir televizyona fit olduğuna inanan var sanki.)

Türkiye bölünür endişesi taşıyanlar varmış. ( Allah Allah! Ne tuhaf…)

Sokaktaki herkes aynı cümleleri kurabilir. Bunu anlamak için ne “akil” şapkasına ne de devletin onca parasını harcamaya gerek var.

Size de biri bizimle dalga geçiyor hissi gelmiyor mu? Ve ben onun kim olduğunu biliyorum.

Ama. Eski dostum yeni akil insan Kadir İnanır’ın kafasında zeytin dalı taçla oturuşuna bakınca gülsem mi, ağlasam mı bilemiyorum.

DURDUĞUMUZ YERDE İLERLEMEK BUDUR!

TÜİK’in rakamlarına göre, ilk çeyrekteki turizm gelirimiz, önceki yıla göre yüzde 39,6 oranında artmış.

Demek ki turist eski Bakan Günay yüzünden gelmiyormuş, bakan değişti gelir de değişti diyecektim. Değilmiş.

Turizm gelirlerindeki hesaplama yöntemi değiştirilmiş, gelirler uçmuş. Yerinde sayarak ileri gitmek dedikleri işte bu.

Tekniği bileceksin. Hani bir ressam vardı, kıvır kıvır saçlı. Fırçasını önce yeşile batırır, sonra tuvale bastırırdı, işte sana çam ağacı derdi. Ressam olası gelirdi herkesin. Bir tür boyama tekniğiydi bütün iş.

AKLIMDA KALAN

Günümüzün acıklı komedisi: Bilen bilir, zayıflama amaçlı diyet yapanlarla dalga geçerim. Sağlık amaçlı diyet bile zor. Her şey “beni ye” diye bağırırken, “yok yemeyeceğim zayıflamam lazım” demek! Her hafta yeni bir diyete başlayan bir arkadaşım var. Kendisiyle kafa buluyorum. Geçen akşam yemekteyiz. Başbakana ayıp olacak, ayran yerine rakı istedik. Bizimki meze siparişlerini sıralıyor. “Hayırdır” dedim, “hani diyetteydin?” Serbest günüymüş. Yeni diyetisyenin önerisine göre haftanın 6 günü yediklerine dikkat edecek, 7. gün istediğini yiyerek kendini ödüllendirecekmiş. Haliyle sordum: “Bugün diyetinin kaçıncı günü?” Bizimki gayet ciddi, “ikinci” dedi, “daha dün başladım.” Onu bunu bilmem, zayıflamak için bildiğim tek diyet türü var, harcadığından daha az yiyeceksin. Ne yemişsin, ne kadar yemişsin hikaye.