Nuran YILDIZ

ABD SEYAHATİNDEN AYRINTILAR: AŞURE TİPİ BAŞKANLIK

----- 20.05.2013 - 08:50 -----

Telefonum çaldı, A Haber’den arıyorlardı. Başbakanın ABD ziyaretini değerlendirmemi istiyorlardı. Hem doktora dersim hem de İstanbul’dan değer verdiğim bir konuğum olduğu için ABD seyahatine yakından bakmamıştım, kabul edemeyeceğimi söyledim.

Beni geç yayına alabileceklerini, bilgilenebilecek zamanım olduğunu söylediler. Onlar zariftiler ama ben de hiçbir şeyi üstün körü yapmayan biriyim, teşekkür ettim.

Aslında ısrarda haklıydılar. Televizyonlar, geyik muhabbetine hevesli “uzmanımsı”ların daral getirmelerinden sıkılmıştı. Bu konuda kafa yormuş birini istiyorlardı.

A Haber bahane oldu, ABD seyahatine yakından baktım. İşte bir iletişimcinin gördükleri;

1.
Belli ki, Beyaz Saray’la görüşmeler iyi geçmişti, yorgunluk ve rahatlık Başbakanın yüzünde yan yana duruyordu.

2.
Başbakanın gömlek rengi değiştirmek için böyle önemli bir geziyi neden seçtiğini anlamaya çalıştım. Mavi gömlek üzerine lacivert kravat, kendisini biraz daha az iddialı gösteriyordu. Büyük olasılık Obama ile görsel bir benzerlik istemediler. Oysa beyaz gömlek, beyaz gömlektir. Öyle kolay ikame edilemez.

3.
Obama’ya hediye olarak götürülen hat sanatıyla yazılmış “Barrack Hussein Obama” yazısı doğru bir seçim değildi. Obama,”Hussein” adını, Müslümanlığa vurgu yapması nedeniyle hiç kullanmaz. Her ortamda “Barrack H. (Eyç) Obama” olarak anons edilir. Başbakanın ekibi bu hatayı nasıl yaptı? (Bu ayrı bir yazının konusu.)

4.
Başbakan Erdoğan, Brookings Institute’deki söyleşide dedi ki “İlla ABD tipi başkanlık olması gerekmiyor. Dünyada 100’ün üzerine Başkanlık uygulanan ülke var. Bunları inceleyip bunlardan şöyle orta noktada bir başkanlık sistemi tezi çıkarılabilir.” Anlıyoruz ki Türk tipi başkanlık dediğimiz, bir tür aşure tipiymiş. Hepsinden biraz, hiç birinden tam değil.

5.
Neden başkanlık istediğini de açıklıyor konuşmasında, gerekçesi kendi varlığını inkar eden türden: “Mevcut sistemimizin bizi getirdiği nokta ortadadır” diyor. Kendi varlığı parlamenter sistemin sonucu olduğuna göre bu durumu sorunlu gördüğünü söylüyor!

6.
Emine Erdoğan’a hediye edilen “Diktatörlüğün Psikolojisi” kitabına ne demeli? Şaka gibi. Başbakanın ekibi burada da aksamış görünüyor.

ABD’de ne aldık, ne verdik bilemem. Bildiğim, iletişim kazalarıyla dolu bir gezi olduğu. Neyse ki bizim ülkemizde bu tür kazaları pek önemseyen yok.

KALP YİYEN SAPIK!

Herkes o manyağı konuşuyor. Suriye’de muhalif bir sapığın, bir askerin kalbini yerinden söküp kameraya göstere göstere yediği görüntüler tıklama rekoru kırıyor.

Pornoya getirilen yasak, vahşete getirilmiyor.

“Kalp yiyen sapık” iğrenç, canavarca bir gerçek olmasından önce, iyi bir metafordu halbuki.

Her aşkta bir “kalp yiyen sapık” vardır. Aşk acısı yaşamışsanız onu kokusundan bilirsiniz. Eşgali her hafızada ayrı ayrı bellidir.

Şimdi, bir canavarın kanlı ağzına bakarak, kendi kalp yiyici sapıklarımızı hatırlayacak mıyız, hatırlamayacak mıyız?

Bu canavarlık, aşk hayatımızda bir metaforu da öldürmüştür.

FARUK SÜREN HAKLI

Devamlı okur bilir, futbola dair yazılarımda iki noktayı yazmaktan hiç vazgeçmem. Birincisi medya ayağı temizlenmeden temiz futbolun olmayacağıdır.

İkincisi de olup biten her rezillikten başkanların ve yönetimlerinin sorumlu olduğudur.

Galatasaray’ın eski başkanı Faruk Süren “Hatalar yöneticiler seviyesinde aranmalıdır. Biz bunu tırmandırdık. Düşmanlık yaratılıyor. Bunu yapan yöneticiler” demiş. Haklı. Keşke bunu başkanlık sırasında da söyleyebilseler.

AKLIMDA KALAN

Bir popçunun düşündürdükleri: İleri gitmek kaçınılmazken geriye gitmek bizim ülkemize mahsus sanki. İki kadın arasına (Hande Yener ve Hadise) sıkışmış Sinan Akçıl denen popçu, çareyi ergen dönemine dönmekte bulmuş. Kadınların gölgesinden çıkınca tek başına birey olmayı becerememiş. Düştüğü halleri, yaptığı klibi izleyince gördüm. Üzüldüm. Justin Bieber’e benzemeye çalışmış! Birini taklit etmek zorunda kalmak üzücü, onun birkaç beden aşağısında kalmak ise gülünç. İlerleyemiyorsan yerinde say, geriye doğru koşmanın ne alemi var? Şimdi bir de Murat Boz fanlarının beni düşman bellemesine benzer, Sinan Akçıl’gillerle uğraşmak istemem, sadece biri bu çocuğu omuzlarından bir sarssın bence.