Nuran YILDIZ

YAZACAK ÇOK ŞEY VAR VE NE KADAR AZ ZAMAN…

----- 18.11.2013 - 00:01 -----

Uzun ama bir o kadar da güzel “Yalnız Bir Opera” şiirinde Murathan Mungan öyle der:

…Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman…

Bir hafta yazamadım. Ne çok şey geçti günlerimizden. Kevgire dönmüş zihnimin deliklerinden akıp gitti.

Devamlı okura, merak eden okura açıklama borçluyum: Kendi sağlığımız olunca sorun değil de, yakınlarımızın sağlığı konu olunca her şey önemsizleşiyor. Yazamama nedenim annemin rahatsızlığıdır. İlginize teşekkür ederim.

Geçen haftaya bir bakış atma zamanı…

ÇÖP KUTUSUNA BIRAKILAN SADECE PARA DEĞİL

Gün geçmiyor ki medyada aynı türden bir dolandırıcılık haberi görmeyelim.

Telefon çalıyor. Telefondaki ses polis/savcı/hakim olduğunu, kimlik bilgilerinizin terör örgütü tarafından çalınıp kullanıldığını söylüyor.

Ya tutuklanacaksınız ya da bilmem neredeki çöp kutusuna epey miktarda para bırakacaksınız. Telefondaki öyle diyor.

Dünyanın herhangi bir ülkesinde tanımadığınız birinin söylediklerini yapmak deli işidir.

Telefondaki ses istedi diye tüm kazancını çöpe bırakmak hastanelik vakadır.

Bizde ise o para paşa paşa götürülüp çöpe atılır. Sıradan biri de böyle yapar. Meşhur profesör de.

Hatta göbek ata ata dolandırılan var!

Dolandırılan profesörü izlerken, daha önce buradan sorduğum soru geldi aklıma, gülmekten öldüm: Ya suyumuza ya da havamıza bir kimyasal karıştırıyorlar gibi gelmiyor mu size de?

Nasıl böyle topyekün eğitim, kültür ayırmaksızın embesilden hallice olduk dolandırıcılar karşısında?

Aklıma iki yanıt geliyor: Birincisi “düşünme yap çağı”nda olduğumuzdan oluyor bunlar.

İkincisi, suçsuz insanların tutuklandığı algısı öyle yerleşmiş ki zihnimize, öğrenilmiş çaresizliğimiz telefondaki sese “suçsuzum” diyerek itiraz bile edemiyor.

Bir şey bozulunca ilgili her şey bozuluyor.

SORU

Sizin de aklınıza gelmiyor mu, neden Barzani Batılı devlet adamlarıyla bir araya gelirken tam takım elbise giyiyor da bizimkilerle muhattap olurken yöresel kıyafet takılıyor?

Benim kendi yanıtım var da, okurum da zihnine bir ip atlatsın.

BİRİ ACUN’A SORSUN

“Acun Ilıcalı başka kanallara yaptığı programlarla servetine servet katarken, ne diye Tv 8’i aldı?” diyorlar.

Kaygıları büyük. Sanki Acun’un zararı kendi ceplerinden çıkacak.

Bence insan, hayalinin peşinden gitmeli. Tv almayı hayal etmişse, alacak parası da varsa yapmalı.

Servetini kendi yapan adamlar yıkılsalar da, batsalar da isterlerse aynı serveti yine yaparlar.

Sıfırdan zengin olanla, çalışıp çalışıp iki lirayı bir arada göremeyen arasında gen farkı var kanımca.

Gelelim işin diğer yanına.

Sonradan zengin olan adamın, konuşmayı çok seveninden korkarım. Acun da çok konuşmayı seviyor.

Posta’dan Mehmet Coşkundeniz’e konuşmuş. O konuştukça benim Acun beye sorasım geldi. Mesela;

-Uçak satın alışını anlatırken, “Uçakları hep kaçırıyordum. Yoldan arayıp ‘Ben geliyorum’ diyordum. Uçağa binince bekleyen yolcuların yüz ifadesi yetiyordu” demiş. Bu ülkede “bekletin geliyorum” diyen herkes uçak bekletebilir mi? Bu ayrıcalığı nereden aldığınızı öğrenebilir miyiz? Bekletilen uçakların şirketi hangisi?

-“Kanal sahibi olarak sınırsız özgürlüğe sahip oldum” demiş. Yayıncılıkla dingonun ahırı arasında size göre bir fark var mı? Yani yayıncılık sınırsız özgür olunabilecek bir alan mıdır?

-“İnsanları mutlu eden, germeyen kanal olacağım” demiş. İnsanları uyuşturmak övünülecek bir şey midir?

Lütfen bana “İstemeyen izlemesin” geyiğini çevirmeyiniz.

ADANA ADANA OLALI

Geçen hafta yazabilseydim, “gavat” diyen valinin küfrüne ve tipine bakıp aklımdan geçeni yazacaktım. Diyecektim ki, Yılmaz Erdoğan şöhrete, paraya bu kadar düşmeseydi, kesinlikle bu fırsatı kaçırmazdı.

Diyecektim ki evlenince espriden kesilen Cem Yılmaz kesinlikle bu fırsatı kaçırmaz.

Sonra baktık ki “gavat” diyen adamı seksomanyak “Şuayıp”a benzetenler olmuş. Aklın yolu bir mi demeli?

AKLIMDA KALAN

Aziz Ayşe’nin sarsıcı sözleri: Ayşe 61 yaşında. Çöp toplayan bir transseksüel. Hayatı film olmuş. Sokakta yaşıyor. Geceleri topladığı çöpleri ayırıyor. Satılacakları 10-20 TL’ye satıyor. Giyilecekleri çamaşır suyundan geçiriyor. Yenebilecekleri temizliyor. Aziz Ayşe, Milliyet’ten Damla Nur’a öyle cümleler kuruyor ki, içime oturuyor: “Aslında insanlar ihtiyacı olan her şeyi çöpe atıyor. Bütün yaşamımı çöplerden çıkarabilirim. Elbiseler buluyorum yepyeni. Çamaşır suyuyla yıkayıp giyiyorum. Üstümdekiler de çöpten. Canım ne isterse o dükkanların olduğu çöpe gidiyorum. Canım kebap istiyor, kebapçının sokağındaki çöpten bulup pişiriyorum. Canım meyve isterse, manavın sokağındaki çöpten buluyorum.” Söylenebilecek çok şey var. Söylenebilecek hiçbir şey yok! Böyle insanların yaşadığı bir ülkede sosyal demokratların oy patlaması yapması gerekmiyor mu? Yapmıyor.