Nuran YILDIZ

DÜĞME…

----- 19.12.2013 - 00:01 -----

Çok önemli üç bakanın oğulları gözaltında.

Çok büyük inşaat şirketlerinin patronları gözaltında.

Karısına gezegen hediye eden İranlı damat gözaltında.

İstanbul’un bir belediye başkanı gözaltında.

Devlet bankasının genel müdürü gözaltında.

Bürokratlar. Danışmanlar gözaltında.

İsnat edilen suçlar rüşvet. Yolsuzluk. Kara para aklama vs.

Peki medyanın, sokaktaki insanın, entelektüelin duruma bakıp konuştuğu ne?

Aynen şu: Cemaat düğmeye bastı.

(Hakan Şükür tarihteki yerini “düğme” olarak almıştır.)

İç çamaşırı çalınsa milletin umuru değil, bütün derdi skor. Derbi maçı gibi, at yarışı gibi, savaş oyunu gibi… Kim kimi yenecek telaşında o.

ASLA UNUTMA!

Çok eski okurlar hatırlar, bu web sitesinde hafta sonu yazıları hep yaşama dair olurdu. Bir süredir ihmal etmiştim o yazıları.

Geçen gün önemli bir göreve gelen arkadaşıma çeşitli uyarılarda bulundum. Bizim için her daim önemli olan kendisi, artık başkaları için de çok önemli kişiydi. Sahi, bir önem sıralamasında “her daim önemli olan”la, “başkaları için de önemli olan” sıralaması yapılsa hangisi öne düşer ki?

Ona söylediklerimi sizinle de paylaşayım, belki işinize yarar;

1.Sana değer veren birinin/ senin değer verdiğin birinin kalbini
kıracaksan, karşılığında çok ama çok değerli bir şey almaya bak. Ucuza kalp kırma ki, hiç değilse değdi diyebilesin.

2.Asla şımarma ve kibirli olma. Bu hem dinin emridir hem de tevazuunun.

3.Seni o makama getiren aklına asla güvenme. İnsanlar yükseklere kendi emek ve akıllarıyla çıkarlar ama o emek ve akıl yüksekte
kalmalarına yetmez. Yükseklerin rüzgârı başka türlü eser.

4.Hiç bir şeyin seni hızlı karar vermeye itmesine izin verme. Çabuk alınan yanlış bir kararın hasarı, yavaş alınan doğru kararın yararından fazla olur.

5.Etrafında olanların övgülerine asla kulak verme. Onların dizdiği övgü, başkalarının dizdiği eleştirileri duymanı önler. Bu da yanlışa giden yolu döşer.

6.Kimin sözüne, ne kadar değer vereceğine karar vermek için, o kişinin ne kadar süredir yanında olduğunu düşün. İyi günlerde ortaya çıkmışlarsa onların söylediklerini 10 kez düşün, bulundukları koltukları sana borçlularsa 100 kez.

7.Alkışın büyüsüne kapılma, gerçek alkışlar yürektedir, onun da sesi
duyulmaz.

8.Etrafına konan dev aynalarının camlarını kır, eski dostlarını hep
yanında tut ve onlara soytarılıktan fazla işlev yükle.

9.Tarih “ben ne oldum” diyenlerin kısa saltanat öyküleriyle doludur. Kuskusuz onlar da büyük isler yaptığını sanıyorlardı.

MEKSİKA CUMHURBAŞKANI

Gördünüz mü bilmiyorum, Hollywood’ta öylesi yok.

Meşhur Biscolatta erkekleri yanında sümsük kalabilir.

Kadın dergilerine kapak olsa kadınlar iç geçirir.

Öylesine yakışıklı.

Bizim Quasimoto’nun tamir görmüş halini andıran çoğu siyasetçimize bakıp, bir de Meksika cumhurbaşkanını görünce insan ister istemez Tanrı her tür cezayı niye bize veriyor ki diye düşünmeden edemiyor.

KENDİ OKURUMA NOT:

Size bir şey söyleyeyim mi, eyyy kendi okurum? Bu Doğan Grubu var ya, hani Hürriyet’in, Kanal D’nin, CNN Türk’ün sahibi olan, yine siyaseti doğru okuyamıyor. Böyle giderse elinde ne televizyon, ne gazete kalacak. Ben de onca emeği heba olacak Aydın Doğan için üzüleceğim. Bu yazdıklarımı koyun bir tarafa. Gün olur “yazmıştınız” dersiniz yine…

AKLIMDA KALAN

Ucuz kahraman kokusu: Bildiğiniz gibi değil, ortalık ucuz kahraman kaynıyor. “Beni tutuklayacaklardı” diyor. Neden? Nedeni belli değil. Sıkı muhalif misin? Değilsin. Tam tersine akmaz, kokmaz bulaşmaz bir yapın var. Bir gün Hükümete vurunca, ertesi gün cemaate vuruyorsun. Muhalefetin yanağından makas alıyor ama onları ciddiye almıyorsun. Ortalık bulanırken çıkıyor “beni tutuklayacaklardı” diyorsun. Hem de bir kişi de değil, birkaç kişi bu, “beni tutuklayacaklardı”cılar. Savcılık açıklama yapıyor, “Yok bizde böyle bir bilgi, adınız bile geçmedi” diyor. “Yok yok beni tutuklayacaktınıııız” diye diretiyorlar. Savcılık “seni tutuklayıp da ne yapacağım ki” diye ters ters bakıyor, bu birkaç kişi televizyon kanallarını gezip kendilerinin ortaya attığı, kendilerinin tutuklanacağı mavrasını satıyorlar. Adamlar haklı, gazetecilik deseniz koşullar uygun değil, yapamıyorlar. İtibar deseniz, yerlerde sürünüyor. Bilim adamı olanlarının en son ne zaman bilim yaptığını sorsanız hatırlayan çıkmaz. O taraftan o tarafa sürekli bel kıvırıp, gerdan büken bu tipleri neyse ki bilen biliyor da, gülüp geçiyor. Kendilerini kendilerinden başka ciddiye alan kalmadı, farkında bile değiller.