Nuran YILDIZ

HADİ ÖZIŞIK, YİĞİT ŞARDAN KONUSUNDA HAKSIZLIK YAPMIŞ

----- 28.07.2015 - 10:15 -----

Reklamcı Yiğit Şardan, 67 çalışanını bayramdan önce kapının önüne koydu. Teknesine atlayıp tatile çıktı.

Hadi Özışık gazeteciler.com’da bu konuyu yazmakta benden hızlı davrandı.

Ve. Fakat. Hadi para pul işini yazıp reklamcılığına girmeyerek Şardan konusunu eksik bırakmış.

O kısmı da ben yazayım.

Son yıllarda reklam dünyası kirlendi.

İşlerin başarısına yansımayan “profesyonellik”, parasal konularda tavan yaptı.

Nasıl mı?

Yiğit Şardan türü reklamcıların maharetiyle.

Bir Eli Acıman kuşağı vardı. Türk reklamcılığını Batı standardına çıkarmak için çok emek harcamışlardı.

Yoktan var etmişlerdi.

Sonra. Ersin Salman kuşağı geldi. Reklamın altın çağını yaşattılar. Onların döneminde reklam, reklamverene kazandıran bir işti.

Salman’giller kuşağı reklamcılığımızın içine düştüğü batağı sindiremeyip çekildiler.

Daha sonra. Yiğit Şardan tarzı reklamcılar geldi.

Özelliklerini sıralayalım;

Bir, reklamcılığın emektarı olmaktan çok patronu olmaya hevesliler.

İki, fikir üretimleri kısır. Ya daha önce kullanılmış fikirleri evirip çevirip piyasaya sürüyorlar ya da genç yaratıcı zihinleri emip kapı önüne koyuyorlar.

Üç, ajansa boş zaman işi gibi takılıyorlar, hamallığı başkalarına yaptırıyorlar.

Dört, sınıf atlayamayacakları için yaşam standardı atlıyorlar. Lüks içinde keyif sürüp, toplumdan kopuyorlar. Reklamları da toplumdan kopuyor haliyle.

Beş, çoğu zaman yarışarak konkur kazanmıyorlar. Araya hatırlı kişiler koyarak iş alıyorlar.

Altı, reklam verene kâr ettirmek yerine kendi kasalarını doldurmayı hedefliyorlar.

Yedi, bir holding patronuna yapışıyorlar. Arkadaşlık ayağıyla. Ajanslarının giderlerini oralardan karşılıyorlar.

Sekiz, pazar araştırma şirketleri, medya planlama şirketleriyle bir tür bermuda şeytan üçgeni kuruyorlar. Müşteri parasını “komisyon” üzerinden kasalarına koyuyorlar.

Bir örnekle bitireyim:

İş adamı bir arkadaşım reklam ajansı arıyordu. Tam konkurdan söz ederken, vazgeçti. İşi Yiğit Şardan’a verdi.

Yanlış yaptığını söyledim.

“Ödediğin parayla kalırsın, işten bir sonuç çıkmaz ama Yiğit bey senin paranla teknesinde partiler verir” dedim.

Meğer araya hatırlı biri girmiş, bizimki de hayır diyememiş. Sonuç?

Dediğim gibi oldu.

Tesadüf, arkadaşımın işinin başarısızlıkla bittiği hafta, magazin ekinde Yiğit Şardan’ın tekne sefası fotoğrafı vardı.

DİSİPLİN VE DEMOKRASİ ÇATIŞIRSA…

İkisi çatışırsa. Bireysel hayatta demokrasiyi, politik hayatta disiplini seçmek önemlidir.

Açık konuşalım. Cumhuriyet Halk Partisi’nde. Parti içi demokrasi vardır. Parti disiplini yoktur.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nde. Parti içi demokrasi yoktur. Parti disiplini vardır.

Hangisi doğru derseniz…

Siyasi partiyi, kanarya sevenler cemiyetinden ayırabilmenin yolu parti disiplininden geçer.

Her kafadan bir ses çıkarsa olmaz. Seçmen güvenmez.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nde. Erdoğan’dan sonra konuşma disiplini bozulmuştu.

Durumu düzeltmek için “Ortak Söylem Komisyonu” kurdular.

Demokratik mi? Değil. Bir siyasi parti için şart mı? Kesinlikle şart.

GALATASARAY’DA DAHA BU NE Kİ…

4 Haziran 2015’te. Daha Başkanın çiçeği burnundayken. Yazmışız: “Galatasaray’da iletişim krizleri dönemi başlıyor.”

Üzerinden iki ay geçmedi. Cüneyt Tanman krizi çıktı. İletişimden.

Görünürde. Tanman haksız. Başkan Özbek’in konuşma yasağını deldiği için.

Gerçekte. Tanman konuşmakta haklı. GS Başkanı “Takımla sen değil oğlum ilgilenecek” dediği için.

Tanman da içini, Hürriyet Spor Müdürü Mehmet Aslan’a dökmüş.

Satışçı spor medyasında, Mehmet Aslan’ın güvenilirliğinin altını çizmek gerekli.

“O beni satmaz” diyen her spor adamı, konuşacaksa Mehmet Aslan’a konuşuyor.

UTKU DA BUNU YAPARSA…

Hadi diyelim siyasetçilerin çoğu iletişimin “i”sinden anlamıyor.

Hadi nezaketin “n”sini de bilmiyor.

Hadi Turkcell’in hizmet anlayışı müşterilerini zerre umursamıyor. Yasak olduğu halde toplu mesajlara devam ediyor.

Peki, tanıdığım en nazik, en ince gazetecilerden Utku Çakırözer’in bile sabahın saat 08.00’inde “televizyona çıkıyorum, beni izleyin” mesajına ne diyeceğiz?

Toplu mesaja hevesli arkadaşlar, lütfen kendinizi bu kadar önemsemeyin. Lütfen.

AKLIMDA KALAN

“Sıradan olma hakkı”: Önce çok kızdım. Nazan Öncel’e. O, “Yan Yana Fotoğraf Çektirelim” albümüne beni mıhlamış kadın. Her şarkısı, müzik böyle yapılır dedirten müzisyen. Şimdilerde içinde “canısı” geçen bir şarkı söylüyor! Şaka gibi. Dalga geçiyor sandım. Dikkatle dinledim. Bir yerinde bir “ti”ye alma olmalıydı. Yoktu! Demet Akalın, Hande Yener kıvamında bir şarkıydı söylediği. Kızdım. Yakıştıramadım. “Nazan Öncel de mi?” Dedim. İsyanım bitince. Durumu kendime şöyle açıkladım: Sıra dışı insanların da sıradan olma hakkı yok muydu? Vardı.