Nuran YILDIZ

KİRALIK AŞKLAR KİRALIK EVLER GİBİDİR…

----- 17.08.2015 - 09:15 -----

“Kiralık Aşk” dizisi, başroldeki oğlan çocuğu güzel gülüyor diye tutmuş güya. Üstüne bir de her fırsatta gösterdiği kaslı bedeni varmış vs.

Gülünce ya da kaslarını gösterince reytinglere tavan yaptıran da oyuncu Barış Arduç imiş.

Üç beş ay, yerine yenisi gelene kadar, izleyicinin oyalanacağı yeni çocuk.

Kıvanç Tatlıtuğ’u üç haftada, Kerem Bursin’i üç günde yiyip bitirdiler, Barış’ı mı yemeyecekler?

İyi de. Barış Arduç’un yüzündeki iç gıcıklayan gülüşünü, kaslarını yakalayan izleyiciy ekran başına çeken ne?

Aslında kedi yavrusuna benzeyen çocuktan, karşı konulmaz adam yaratanlar kimler?

İnsan ruhunu okuyan, gereksinimlerini bilen senaryo yazarları elbette.

Tek gecelik/kısa süreli (kiralık) ilişkilerde kaybolmuş kadınların ve adamların demir atmak istediği tek bir aşk arayışını anlatan senaristler.

Kiralık aşklar, kiralık evler gibidir. Bir zaman takılıp daha iyisini bulunca bırakıp gidersin. Hayalinde sadece senin olacak bir ev vardır. Konup konup göçmek istemezsin aslında.

Sahtelikler dünyasında eksik kalan samimiyeti anlatmışlar başrol kızında da.

İnsanlar ne duymak istiyorsa, onu yerleştiriyorlar oyuncuların ağzına.

Dizi tutuyor.

Örnek. Son bölümde delikanlımız, kıza golf öğretirken “korkma ben burdayım” diyor. Golfün neyinden korkulacaksa..

Bahane çürük ama ifade sağlam.

Bu köşede ne yazmıştık, 24 Temmuz 2015 tarihli yazıda? “İnsan ‘korkma ben buradayım’ diyecek bir sesi duymak istiyor.”

Kıssadan hisse bir: Kim sizi sevsin istiyorsanız ona siz varken korkulacak bir şey olmayacağını söyleyin. Kendiniz ne kadar ödlek olursanız olun, kimin umurunda…

Kıssadan hisse iki: Güven veren istediğini alır.

SONRADAN OLMALARLA, ÖNCEDEN GELMELER

Bir rivayete göre Erdoğan “sonradan olmalar”ı gönderip, “önceden gelmeler”i yeniden etrafına topluyormuş.

Gerçek mi bilemiyorum.

Yapabilecek mi, onu da bilemiyorum.

Bu kritik bir karar. Çoğu liderin yaşam çizgisi bu tür kritik kararları almasıyla/alamamasıyla belirlenir.

Önemli adamları var eden de yok eden de ekipleridir.

Devamlı okur bilir, Ebu Müslim Horasani’nin bir sözü çalışma duvarımda asılı durur:

“Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için
Dostlarını kendilerinden uzak tuttular.
Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de
Düşmanlarını yakınlaştırdılar.
Yakınlaştırılan düşman dost olmadı.
Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu.
Herkes düşman safında birleşince
yıkılmaları mukadder oldu.”

Bu sözün değeri genelde çöküşte anlaşılır. O da geç olur.

Eğer, rivayet doğruysa. Erdoğan önceden gelmeleri yanına çekip, sonradan olmaları uzaklaştırıyorsa, siyasi ömrünü uzatıyor demektir.

EMİN ÇÖLAŞAN’A NOT

Emin Bey, diyorsunuz ki, “Hükümet kurma sürecinde gazetecileri figüran yaptılar.”

Haklısınız.

Da.

Uzun zamandır gazeteciler siyasetin temel aktörü olmaya soyununca, sonuçta kimi başrolü alır, kimine figüranlık kalır.

ÜSTE PARA VERSELER DE…

Sinan Çetin “Propaganda” filminin devamını çekecekmiş.

Kemal Sunal’ın oynadığı son ve en kötü filmdi.

Acaba diyorum, Sinan Çetin’e para verseler de bu filmin devamını çekmese.

Uzak diyarlara tatile gitse ve bir daha hiç gelmese.

AKLIMDA KALAN

Bir kadının en son düşüneceği şey : O fotoğrafı görmelisiniz. Bulup bakın. “Aklımdaki fotoğraflar”dan biri. EPA foto muhabiri Sergei Ilnitsky çekmiş. Word Press Photo’nun “yılın en iyi fotoğrafı” ödülünü almış: “Mutfak Masası.” Ukrayna’da. Çatışmanın tam ortasında kalmış bir mutfak masası. Bir kadın hazırlamış belli ki. Kana bulanmış çiçekli tül perdeden belli. Masanın üstünde kanlı cam kırıkları. Toz, toprak. Bir cam kupa, parçalanmış. Fotoğrafın merkezinde, içinde 5 tane elma olan bir kase var. Üzerindeki çiçek motifleri görünüyor. Yanındaki demliğin üzerinde de kırmızı bir gelincik çiçeği deseni. Bir kahve kutusu yana düşmüş. Ucu kırık çakımsı bir bıçak. Az ötede içinde kaşıklar olan bir kupa. Dışarda öldüresiye bir çatışma sürerken. İçerde hiçbir şey olmayacakmış gibi hazırlanmış bir masa. Evin kadını dışardaki savaşın evinin içine gireceğini hiç düşünmüyor olmalı. Savaşlar. Çatışmalar. Uzakta olur diye düşünürüz hep. Oysa her patlayan silah en az bir ev yıkar.