Nuran YILDIZ

ELİNİZ KESİLİRSE NE YAPARSINIZ?

----- 16.05.2022 - 17:30 -----

Sahne bir:
Annem mutfakta elini kestiğinde muslukta elini yıkar, işini yapmaya devam ederdi.
Annemin eli çok sürmeden iyileşirdi.
Ben elim kesilince tıbbi solüsyonla temizler, yara bandı kapatır, yarayı hayattan uzak tutardım.
Benim yaramın iyileşmesi, anneminkinden uzun sürerdi.
Sahne iki:
ABD’de şeker hastalığı üzerine yapılan bir araştırmaya göre, hastalığı önlemek için beslenmeye dikkat etmek diyabet sektörüne 50-100 dolar kaybettirirken, şeker hastalığı nedeniyle bir uzuv kesildiğinde 6 bin dolar kazandırıyor!
Hasta olmayı önlemek sağlık sektörünün işine gelmiyor.
Karamsarlık ve beslenme bozukluğu ise tam aradıkları ortam. Ruhun ve bedenin bitap düşmesi hastalıklara davetiye.
Sahne üç:
IPSOS’un 30 ülkede yaptığı araştırmaya göre en mutsuz insanlar bizim ülkemizdeymiş.
Sosyal medya paylaşımların altında, nefret kusan, eleştiren sayısı arasında pozitif yorum bulmak oldukça zor.
“Yoğurt beyazdır” diyenle “yoğurt siyahtır” diyen arasında fark yok.
Dün, uçakta oturulacak yer yüzünden yumruklaşanları gördük. Uçak! Yeriniz daha biletinizi alırken belli.
Sahne dört:
Önceki gün, çok yakınım birine “Hayat bir kez yaşanıyor” dedim, “Ve senin şarkı söylediğini hiç duymadım!”
Ona göre her şey olumsuzdu. Tansiyonu da hep yüksek. Halbuki şarkı söylemesi için her şeyi vardı. Karamsarlığı kabullenmişti.
Final:
Belli ki siyasetten sorunları çözecek somut öneriler çıkmayacak. İktidar gergin, muhalefet karışık. Çözüm zor.
Yeni dünya da çözümsüzlüklerin yönetilmeye çalışıldığı bir yer.
Ama biz, telafisi olanaksız günler harcıyoruz hayatımızdan. Öncesinde yoktuk, sonrasında olmayacağız.
Böyle bir zamanda yaşamaya mahkum edilmişsek, bir tünel kazmak zorundayız çıkışa doğru.
Bencilleşerek değil, insan ilişkileri ağımızı genişleterek.
Gerçek ihtiyaçlarımızı tanımlayıp dayatılan ihtiyaçlarımızdan vazgeçerek.
Zihnimizi olumsuzluğa değil, olumluyu bulmaya ayarlayarak.
En son ne zaman derin bir nefes alıp, içten bir kahkaha attınız hatırlıyor musunuz?
Yapmamak için çok gerekçeniz olabilir, ancak hayat da gelmemek üzere geçip gidiyor.

ESKİ ŞEKİL KAŞIKLA YENİ NESİL YEMEK
İktidar partisinin grup başkanı Youtube’da bir programa katılıyor.
Programda Birleşik Arap Emirlikleri hakkında bir şeyler söylüyor. Ne dediği önemli değil.
Rivayete göre işler karşıyor, istifası isteniyor vs.
Ben içerikten çok, biçime takılıyorum.
Bir siyasi parti yöneticisinin Youtube’da ne işi olabilir?
Şu işi olabilir, araştırmalara göre “Z” kuşağı en çok Youtube’dan etkileniyormuş.
Arkadaşlar bir şey biliyorsanız onu da doğru bilin.
Dijital dünyada izleyici kendi seçimini yapar. Buna rağmen Youtube yüzde 32 ise bu oran yok hükmündedir.
Üstelik herşeyiniz geleneksele endeksliyken dijitalden siyasi mesaj vermek olur mu?
Eğlen, gül, geç ortamında düşün, öğren demek olur mu?
Eski nesil siyasetçilere diyeceğim o ki; komik değilsen, özel hayatını paylaşmayacaksan, dedikodu yapmayacaksan, ağzınla kuş tutmayacaksan dijitalde ne işin var?

HİSSİYATIM ODUR Kİ
Bir, 6’lı muhalefet masasında kıyamet cumhurbaşkanı adayından kopacak, demedi demeyin.
İki, AK Parti Grup Başkanı Youtube’da konuşunca parti karışmış.
Siyasetin ağzı olanın konuştuğu değil işi bilenin konuştuğu bir kurum olması bir ülkeye yapılacak en büyük iyiliktir.
Üç, ABD’de yine bir saldırgan ağır silahlarla toplu katliam yaptı. Dünya silah piyasasını yönlendirirken masum sivillerin ölümüne sessiz kalmanın faturasını kendi ülkesi ödüyor.
Bireysel silahlanmayı önleyici topyekun tedbir almanın önüne geçilmezse bu tür olayların seyircisi ya da kurbanı olmaya devam edeceğiz.
Dört, gittikçe sıkıcı mı sıkıcı bir hal alan Güldür Güldür Şov’un bir süredir siyasi esprilere yer vermesi programa can suyu gibi oldu.
Muhalif bir babanın oğlu Ali Sunal da iç rahatlığına kavuştu belki de.
İktidar ve muhalefet dengesini gözeterek siyasi esprilere devam ederlerse önemli bir eksiği kapatmış olacaklar.
Beş, MHP’li eski bir siyasetçinin (adını anarak tanınırlığına katkı yapmayayım) bir dizi oyuncusunun aylar önceki kıyafetini eleştirmesi, “sütyensiz”liğinin altını çizmesi epeyce eleştirildi.
Bence onun bu yaptığı iç dünyasındaki cinsel etkilenmişliğinin kılıflanmış dışa vurumuydu.
Altı, Aydın Doğan’ın medyaya dönmesi için baskı yapılıyormuş. Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisinde oobüsüne alınan gazetecilerin gördüğü tepki üzerine Aydın Bey “Kutuplaşmış, gergin ortamda bu işlere girmek ne kadar akıllıca bilmiyorum” demiş.
O fotoğrafa tepkilerin kutuplaşmayla değil, fotoğraftakilerin karakteriyle ilgisi vardı. Aydın Beyin etrafı durumu yanlış okuyor sanırım.
Yedi, Netflix içeriğini beğenmeyen çalışanlarına kapıyı göstermiş. Ama bunu yaparken de “işinize son verildi” ya da “kendinize başka iş arayın” şeklinde değil de, “Netflix sizin için uygun yer olmayabilir” şeklinde yapmış.
Her şey çirkinleşince ambalajları da daha görkemli oluyor.
Sekiz, Ece Üner Show Haber’den ayrılıp gündüz kuşağı programına geçince “ne büyük hata” demiştim burada.
Gündüz kuşağında reytingleri yerlerde sürününce programına son verildi.
İşte o Ece Üner, şimdi çıkmış o programları eleştirmiş “canavar yaratılmış” demiş.
Bu ülkenin sorunu tutarsızlığın herkesi kuşatmış olması. Yaparken iyiydi, yapamayınca kötü dersen sana duylan saygıdan yersin.

RUHUMUZU KORUMAK İÇİN
Mutsuzluk ve karamsarlık sürekli kendisini üretir. Çok çabuk da bulaşır.
İçerisinde karanlık kuyu taşıyan, dışarısındakini de o kuyuya atmaya çalışır.
Hep eleştiren, hep kızan, hep karamsar olanların gözlerine bakın, o karanlık kuyu oradadır.
Elbette, karamsarlık toplumsal bir ruh hali, çevresel bir atmosfer olabilir.
Ve fakat, kendi bireysel iyileşmemizi gerçekleştirdikçe o atmosferi dağıtabiliriz.
Mesela;
Doğaya gidin. Paranız olması gerekmez. En güzel semt parkınıza gidin. Ayaklarınızı toprağa değdirin.
Her nerede ve ne iş yapıyorsanız, derin derin nefes alın. Teknik çok basit, bir çiçeği koklar gibi çekeceksiniz nefesinizi o kadar.
Kitap okuyun, en kötü kitap bile sözcük hazinenizi genişletir, hayal gücünüzü genişletir.
Karamsar filmleri izlemekten vazgeçin.
Entrikalar zincirinden oluşan dizileri izlemeyin.
Televizyon haberlerine bakmayın. Bilmeniz gereken haberler zaten orada yok, olumlu bir şeyin haber olma olasılığı da düşük.
Sosyal medyada okuyup da beğenmediğiniz paylaşımlara nefret kusmak yerine görmezden gelip geçin.
Empati duygunuzu geliştirin. Herhangi bir durumda laf yapıştırmak yerine “Neden öyle yapmış olabilir” diye düşünün.
Çevrenizde sizle ilgili sürekli fikir beyan edenler varsa önce onları uyarın, dinlemezlerse onlardan uzaklaşın.
Olumsuz hallerinizi uyaranlara kızmak yerine haklılık paylarını düşünün.
Bir hobi edinin. Mutlaka. Bir koroya kaydolun mesela.
Bir çiçek ya da bir bitki yetiştirin, küçücük bir saksıda da olsa. Ona dünyanın en önemli şeyi özenini gösterin. Bir şeyin üstüne düşecekseniz onun üstüne düşün.

ELON MUSK VE TWİTTER
Twitter hiçbir zaman ilgimi çeken bir platform olmadı. Herkesin iç döktüğü, kimsenin dinlemediği bir ortamdan iyi bir şeyin çıkacağına inanmam çünkü.
Üzerimdeki onca baskıya rağmen Twitter hesabı açmadım. Dalgamı geçtim, ne ben varım diye ne de ben yokum diye bir şeyler değişir.
Hakaret yarıştırma, etiketleme, itibar suikasti, yargısız infaz ne ararsan var.
Hayatta bir şey olmamışların dandikten kahramanlık tasladığı yer.
Klavyeyle vatan kurtaran Şaban’ların diyarı vs. vs.
O Twitter’ı, dünyanın en zengin adamı, bana göre dijital maskaralık zengini Musk aldı.
Tekno-cemaat lideri. Hayal satıyor, başkalarının gerçeğe dönen hayallerini satın alıyor.
Şimdi herkes aynı sorunun peşinde: Musk 44 Milyar Dolar vererek zarar eden Twitter’ı neden almış olabilir?
Kendisi “İfade özgürlüğünü sağlamak” için diyor. Ne demek istediği son derece belirsiz bu gerekçeye inanan pek yok.
Twitter’ın kurallarını patronları değil, kullanıcılar ve bulunduğu ülke kuralları belirliyor.
“Başkan adayı olmak için” diyen var, olabilir de. Zira insanlar yeterliliğe bakmıyorlar, tepki koyuyorlar.
“Kendi megafonu yapmak için” diyenler var. Benim düşünceme yakınlar. Bana göre Musk Twitter’ı alarak kendisine yeni bir oyuncak almış oldu.
Biraz oynayacak sonra satacak. Bu süre kısa olsa iyi olacak çünkü ağzından çıkanı kulağı duymayan bir adamın eline mikrofan vermek mide bulandırıcı.

NASIL DA ACIKLI BİR HÂL
Şarkıcının biri, şöhret değil ama ünlü şarkıcı Tuğba Özerk, sahilde yürüyüş yaparken magazine poz vermiş.
Yürüyen bir banka gibi. Tişört 20 bin lira! (Semt pazarında 20 lira.) Ceket 72 bin lira! Saat 564 bin lira! Eşofman altı 28 bin lira! Çanta 48 bin lira! Ayakkabı 45 bin lira!
Listede gözlüğü, çorabı, iç giyimi yok, toplam 777 bin lira!
Nesnelere bu paraları ödemek ve o nesnelerin kuşatılmışlığından tatmin olmak olsa olsa ruhsal bir sorundur.
Ruhsal bir sorun değilse de anlamsız bulduğu hayatına anlam aramaktır.
Anlam aramak değilse, nesneler üzerinden ilgi çekmek isteyecek kadar yalnızlık hissetmektir.
Sade bir sporu gösterişli bir defileye çevirmek her şekilde açıklıdır.

SAHAYA 1-0 GALİP NASIL ÇIKILIR?
Ligde en uzun süre lider kalarak şampiyon olan Trabzonspor’un teknik direktörü Abdullah Avcı, kutlamaların tadını çıkarıyor.
“Şampiyon olduk” deyip defteri kapatmıyor. “Biz şahaneyiz” demiyor, “Rakip tanımayız” diye yukarıdan atmıyor.
“Yarış bitecek ama hayat yeni hedeflerle başlayacak” diyor.
“Daha iyisini nasıl yapacağımızı çalışıyoruz” diyor.
“Bu seneden çıkaracağımız çok ders var” diyor.
“Saatlerce ders çalışıyoruz” diyor.
Yıllardır hep şunu yazdım: Bir takım hazırlıklarını doğru yaparak sahaya 1-0 önde çıkıyorsa o maçı kazanır, yok maçı sahadaki oyuna bırakıyorsa kazanması şansa kalır.
Hayat da böyledir. Hedefe odaklan. Masada hazırlan. Sahada uygula.

AKLIMDA KALAN
Yazarların imza günü: Polisiye yazarımız Ahmet Ümit, Beyoğlu’nda imza günü düzenlemiş. İmza için gelen okurların oluşturduğu kuyruk görülmeye değermiş. Haberi okuyunca Aşk Yüzyılı Bitti kitabımın çıktığı günlere gittim. Kitabım çok ses getirmişti. Yayınevim Doğan Kitap’ın iletişim sorumluları kitap fuarlarının imza günlerini planlamak için beni aramışlardı. İmza günü istemediğimi söyleyince de şaşırmışlardı. “Olmaz” demiştim, hiçbir yazar okurlarını önünde sıraya sokup bekletecek kadar önemli olmamalı.” Hatta bu olay “Böyle yazarlar da var” başlığıyla haber de olmuştu. Bu benim fikrim, bırakın imza günü düzenlemeyi biri kitabımı imzalatmak isteyince de utanırım ben. Tuhafım yani.