Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Kamuoyu dönektir!

Siyasetçiler kamuoyuna güvenir. Radikal kararlar alır. Gerçekte, pratikte ise durum tersinedir. Önce radikal kararlar alınır, sonra kamuoyu desteği tanık gösterilir.
Splichal’a göre “Kamuoyu siyasal iktidarın manüplasyon nesnesidir.” Her siyasetçinin kamuoyu yalanı cebindedir demek istiyor aslında.
Türban konusunda Başbakan “Kamuoyunun talepleri böyle” der, MHP Genel Başkanı Bahçeli “Kamuoyundaki tartışmalara son vermek istiyoruz.” (Ek bilgi: Hiçbir ciddiye alınacak kamuoyu araştırmasında türban birinci mesele değil. İlk üç meseleden biri bile değil. Ama meselemiz de o değil.) Sorsanız Başbakana ve Bahçeli’ye “Kamuoyu ne ki?” diye, sanki bilecekler.
Oysa tanımı bile sorunludur kamuoyunun. “Tartışmalı bir konuda çoğunluğun kanaatlerinin toplamı” kısa tanımının her sözcüğüne ilişkin onlarca tartışma alanı vardır. Onlara girmeyeceğim.
Peki kamuoyu nasıl ölçülür? Klasik yöntemiyle kamuoyu araştırmalarıyla.
Biz akademisyenler (İşi şaklabanlık yapıp para kazanmak olmayan akademisyenler) bir kamuoyu araştırmasını analiz ederken aklımızda şu bilgiyi tutarız: Araştırmanın verileri araştırma yapılan “an”a aittir.
Yani anketör bir sonraki soruya geçtiğinde denek (Soruya yanıt veren) bir önceki sorudaki yanıtını değiştirmiş olabilir. Olasılıktır.
Üstelik Habermas’ın dediği gibi “19. yüz yılla birlikte kamuoyunun sonunun geldiği”nden söz edilirken…
Üstelik Arendt’in dediği gibi “kamusal olanın öldüğü”nden söz edilirken…
Üstelik Sennet’in dediği gibi “kamusal olanının çöküşü” ortada dururken…
Bugün için en tartışmalı kavramlardan biri kamuoyu iken. Kamuoyu siyasetin faili gibi sunuluyor.
Çünkü apaçık ortadadır ki kamuoyu dediğimiz şey, ayrıcalıklı olanların oyuna dönüşmüştür.
Öyleyse Landshut “Kamuoyu havaya uyma eğilimidir” derken haklıdır. Kamuoyu tıpkı yalpalayan bir gemideki kaygan yük gibidir.
Diyeceğim o ki, kamuoyuna güvenerek siyaset üretmek günü kurtarmaktır. Hem demokratiktir hem de demokrasi için sakıncalıdır. Çünkü rüzgâr nerden eserse kamuoyu oraya gider.
Kısacası dönektir.
Bugün arkanızda sizi destekleyen binlerce insanın adımlarını duyar gibi olursunuz yarın su isteseniz “Su yok” diyeniniz olmaz.

AKLIMDA KALAN

Fatih’teki türban kuaförleri: Türban neden takılıyordu? Erkeklerin kadınların saçlarını görünce şehvet krizine girmelerini önlemek için. Kadına kem gözle bakılmasın diye. Cehaletin prim yaptığı yerde açıklama bu. Ama gelin görün ki İstanbul-Fatih’te bir kuaför açılmış. Kafaya türban tasarımı yapıyor, saç niyetine. Görmelisiniz ne renkler, ne albenili bağlamalar. “Bana bakma, beni de, kendini de günaha sokma” diyen türban mantığı gitmiş “N’olur bana bak. Bana bak ve derhal baştan çık” mantığı gelmiş. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyeceğim ama memleketimin haline acımaktan onu bile diyesim gelmiyor.

(Haberturk.com 28.01.2008)