Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

İki siyasetçi bu kadar mı farklı olur?

Erkan Mumcu türban düzenlemesiyle ilgili hazırladığı, ayrıntılı (5 sayfa) bir rapor göndermiş. Özetle “Yasal düzenlemenin türbanla sınırlı kalması ayrımcılıktır, dışlayıcılıktır. Kamu hizmetinden yararlanan herkes için eşitlik ortamı sağlanmalıdır” diyor ve çözüm önerilerini sunuyor. İçeriğinin bir kısmına katılmasam bile kısır muhalefet ortamında bir tartışma metni ürettiği için Sayın Mumcu’yu kutlamak gerekir.
İlginçtir, raporu okurken aklım sürekli Başbakan Erdoğan ve Anavatan Genel Başkanı’nın ne kadar farklı iki insan olduklarına gitti. Hatta o kadar ki Baykal’la Erdoğan bile birbirine daha çok benziyor olabilir.
Aklımdan geçen farklardan bir kısmı şöyle:
(Adlarını yazmadım, siz zaten hangisi kim hemen bileceksiniz.)
Biri türban konusunu bile bir krema edasında pastanın üzerine yayar, diğeri türbandan yola çıkıp sınırsız özgürlükler ülkesine uzanır.
Biri ağzındaki baklayı yavaş yavaş çıkarır. Zamana oynar. 90 dakikalık maçı uzatmalarla ikiye katlamanın yollarını planlar. Diğeri her şeyi baştan söyler. 90 dakikalık maç süresi onun için fazladır. Hatta maçların 5 dakikada bitmesini dahi önerebilir. Sahaya çıktın, başlama vuruşunu yaptın, gol oldu, oldu. Olmadı, maç biter.
Biri merdivenleri yavaş yavaş çıkmaktan yanadır, Ahmet Haşim’cidir. Diğeri “yaşadın mı alabildiğine yaşayacaksın” der, Ataol Behramoğlu’na yakındır.
Biri için herkesten biraz olmak marifettir ve herkese göre değişimi fazilet sayar, diğeri milim değişmez, kendisi olmayı fazilet bilir.
Biri bilinsin istemediği her şeyi, her ilişkiyi gizlemekte ustadır, diğeri yapmadığı şeylerin, girmediği ilişkilerin altında kalır.
Biri sonuçtan kârlı çıkacağına inanırsa ikna edilebilir, diğeri ucunda ölüm olduğunu bilse burnunun dikine gider.
Biri alabildiğine postmodernisttir, diğeri katı bir modernist.
Biri dostlarını kendisine mahkum kılarak onlardan korunmanın önlemini alır, diğeri dost bildiği geniş sayıda insana kendisini mahkum kılar. Bu yüzden birinin sırtı kalındır, diğerinin sırtı bıçak yarası doludur.
Biri maharetin az sayıda, çok güvenilir dostlardan geçtiğinden emindir, diğeri tanışmadan 5 dakika sonra herkesle kırk yıllık dost gibidir.
Biri kitabı baştan okumaya başlar bir türlü sonuna gelmez, diğeri kitabı sondan okumaya başlar başına gelmez.
Biri sol politikaları sahiplenen bir sağcı görünümündedir, diğeri sağ politikaları savunan bir solcu görünümünde.
Biri samimiyeti taraftar toplamak için bir araç olarak kullanır. Diğerinin varoluş nedeni samimiyettir.
Biri karda yürür izini belli etmez. Diğeri öyle bir belli eder ki Sina çölünde bile elinizle koymuş gibi yerini bulursunuz.
Birinin bir bilenen, bir de bilinmeyen yüzü vardır. Gizemden nemalanır. Merak uyandırır. Diğerinin bilinmeyen bir şeyi kalmamıştır, ay parçası gibi ortadadır.
Biri alabildiğine kalabalık içinde tek başınadır. Diğeri alabildiğine yalnızlık içinde kalabalık yaratır.
Biri iletişim sihirbazıdır, diğeri iletişim hasarlı.
Biri pragmatist ve oportunisttir. Siyasetin bugününe odaklanır. Diğeri idealisttir, yarın yeni bir gün doğacağına inanır.
Biri halkın cehaleti ne kadar fazlaysa işine o kadar geleceğini bilir, gerçekçidir. Diğeri bir gün halkın bilinçli ve akıllı bir çoğunluk olacağını ve kendisini anlayacağını umar.
Biri bir siyasi partiden ayrılarak şaşalı bir ikbal kurar. Diğeri bir siyasi partiyle birleşmeye çalışarak ikbali bulanık suya atar.
Birinin medyada sevmeyeni çoktur ama hakkında kötü söz etmezler, diğerinin medyada seveni çoktur ama hakkında iyi laf etmezler.
Biri Erbakan’ın rahle-i tedrisatından geçmiştir, cin gibidir. Diğerinin tek hocası kendisidir.
Biri şiir okur, spiker olmayı hayal eder. Diğeri saz çalar, sinema yapmak ister.
Vitrinde olmayı sevdiklerini gösteren son madde hariç, iki insan birbirinden bu kadar mı farklı olur? Olur.

AKLIMDA KALAN

Ayrılık, rüzgar, ateş, zaman ve suyla ilgili bir söz: Benim Aşk Pastam filmiyle ilgili analiz yazılarından birinde bir söze rastladım. “Ayrılık bir rüzgara benzer. Küçük ateşleri söndürür, büyük ateşleri alevlendirir.” Eskiden bu sözü pek severdim. Şimdi ise bu sözün ardına ben de hemen bir ekleme yapıyorum: “Zaman da suya benzer. Büyük, küçük dinlemez bütün ateşleri söndürür.”

(Haberturk.com 01.02.2008)