Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

"Aydın"ları kullanma kılavuzu

Hemen belirteyim ki başlıktaki “aydın”lar bir kısım aydınları kapsar.

Türban meselesi aydınları üçe böldü diyorlar: “Türbana destek verenler”, “vermeyenler” ve “biz karışmayalımcılar.”

Bu üçe bölünme ilginç olmuş. Biz her durumda ikiye bölünmez miydik? Hatta ikiye bölünmek için de her fırsatı değerlendirmeye can atarız toplumca. Şimdi oldu mu üçe bölünmek?

Ne var ki bu süreçte, aydınların kaça bölündüğünden çok daha önemli bir gerçek serildi gözlerimizin önüne. Hani toplumun önünü açmak, çağdaş düşüncelerle donatmak işlevi olan aydınlarımız bu işlev için her türlü ortamı kullanırlardı ya…

Bilgi en güçlü manivela değil miydi?

Değilmiş. Uzunca bir süredir bu ülkede “aydın”ları kullanma yöntemleri hayata geçiriliyor ustaca.

Bir kısım “aydın”ları kullanma yönteminin temelde 3 tekniğinden söz edilebilir;

Birincisi “hami”lik tekniğidir. Bir tür devşirme tekniği de denebilir. Özellikle tarikatlar bu yöntemi kullanırlar.

Parlak beyinli çocukları- ki genellikle erkek çocuklardır bunlar- ailesinden ya da okulundan koparırlar. Yatılı okullarda eğitirler. Ya da aileler çocuklarını iyi eğitim aldığını düşündüğü ama tarikat denetiminde olduğunu bilmedikleri okullara gönderirler. Okul ya da ışığa boğulduğu iddia edilen evlerde çocuklar tarikat emirlerine göre biçimlenirler.

Oralarda yakalayamadıklarını kampüs önlerinde bedava yurt dağıtarak avlamaya çalışırlar.

İşin acı yanı her şey devletin gözü önünde olur. Entelektüel kapasiteleri uygun olan çocuklara en iyi eğitimin verilmesini amaçlarlar. Onları Avrupa’da, özellikle ABD’de bilimsel çalışma yapmaya gönderirler. Döndüklerinde bürokrasinin temel noktalarına yerleştirirler. Son 10 yıldır ise üniversiteler özel ilgi alanlarıdır. Dolayısıyla “Devlete sızmayız, gireriz” derken de haklıdırlar. Üniversitede türbana özgürlük imzasını atanların önemli kısmı onlar arasından çıkmadır.

İkinci “aydın” kullanma tekniği onlarla çıkar ilişkileri kurmak ve bunu kopmaz bağ haline getirecek kadar güçlendirmektir. Geçenlerde Hürriyet gazetesinin listesini verdiği aydınların önemli kısmı bu gruba girer. Ya eşlerine mevkiler verilir, çıkar eşler üzerinden dolayımlanır ya da kendileri bizzat araştırma projelerinde yer alırlar. Projenin içeriği, içindeki bilgilerin önemi yoktur. Önemli olan bu yolla çıkar bağının –ki bağların en sağlamıdır- kurulmasının sağlanmasıdır.

Türbana özgürlük listesine imza atanların bir kısmı da bu gruba girer.

Aydın kullanma tekniğinin üçüncüsü ise daha masum olan şekildedir. Aydınlar bol şaşalı, gösterişli ortamlara davet edilirler. O şaşadan zihinleri o kadar karışır ki davet sahiplerine soru sormayı da konuşmayı da unuturlar. Böylece aydınlar onore edildiklerini düşünürken, davet edenler de kendilerine “bilime yakınlık” imajı transfer etmiş olurlar.

Bu üç “aydın” kullanma tekniğinin yanı sıra bir de dolaylı kullanma tekniği vardır:

Aydınların birbirlerine düşme, birbirlerini bölmeye yatkınlıkları bilindiğinden – ki bunlar genelde sol görüşlü aydınlar arasından çıkar- onların birbirini yiyeceği konuları ortaya atarlar. Onlar birbiriyle uğraşırken meydan yine diğerlerine kalır.

Onu bunu bilmem, bildiğim, bu ülkenin en değerli ve gerçek aydınlarından biri olan Prof. Dr. Metin Kazancı’nın tam da ben bu konuyu yazarken “Öyleyse sana bir ek yapayım” diyerek söyledikleridir:

“İnsanlarla hayvanları ayıran iki temel özellik var” dedi ve devam etti Metin Hoca, “Hepimizin bildiği gibi, biri akıldır, diğeri ise baş parmaktır. İnsan baş parmağı sayesinde bir şeyi tutabilir. Hayvanlar ise tutmak yerine kavrar. Dolayısıyla insanlık için baş parmak önemlidir. Aydınlar da toplumun baş parmağıdır. Eğer başparmağı kaybedersek halimiz fenadır!”

Diyeceğim o ki aman baş parmağa dikkat! Akıl ve bilim dışında şeyleri tutarlarsa yandığımızın resmidir.

AKLIMDA KALAN

Sarko ile Carla tiyatrosu, sahne 3: Biliyorum bu konudan sıkıldınız. Açık söyleyeyim ben çok eğleniyorum. Sarkozy, Carla ile evlenmeden bir hafta önce eski eşi, hani onu başka bir adam için terk edip giden eşi Cecilia’ya mesaj göndermiş: “Eğer bana dönersen her şeyi bırakabilirim.” İki kez zavallı duruma düşmek bu. Birincisi, bir kadına bu kadar mahkum olmak kötü. İkincisi Fransa politikaları gerektiriyor ve siyasal iletişim danışmanı istiyor diye evlenmek zorunda kalmak fena. Ben de gerektiği zaman evlenecek, ve de boşanacak kadar danışmanına teslim olabilecek bir liderle çalışmak isterdim. Ne lüks ve ne sorumluluk düşünsenize. Benimkisi boşuna bir istek biliyorum, bizimkiler için kendilerinden akıllısı var mı ki?

(Haberturk.com 11.02.2008)