Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Parti disiplini böyle olur

Maurice Duverger Siyasi Partiler kitabında parti disiplinini özetle “Lider ve lider emirlerinin grup üyelerince düzenli olarak kabulü ve yerine getirilmesiyle ortaya konan tutarlılık durumu” olarak tanımlar.
Parti disiplini güçlü olan partiler, yöneticilerin kararlarını tescil mekanizması şeklinde işler. AKP gibi.
Son dört günde AKP ve Erdoğan Türk siyasetine bir parti disiplini dersi verdi.
Cuma saat 17.00:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının AKP’yi kapatma istemiyle dava dilekçesini Anayasa Mahkemeye sunduğu öğrenildi.
Hemen arkasından milletvekili Zafer Üskül başta olmak üzere AKP’lilerin medyaya açıklamaları başladı.
Cuma saat 18.00 civarı:
Haberin duyulmasından yanlıca bir saat sonra AKP Genel Merkezi’nden milletvekili ve parti yöneticilerinin telefonlarına medyaya açıklama yasağı talimatı geldi.
Prof. Üskül ve diğerleri söz verdiği televizyonlara çıkamadı.
Başbakan dahil, o akşam AKP’den de yazılı açıklama metninin okunması hariç, hiç ses çıkmadı.
Başbakan Erdoğan Genel Merkezde parti yöneticilerine, özellikle de bakanlarına dikkatli bir üslup tavsiyesinde bulundu.
Cumartesi:
Başbakanın telkinine rağmen görüldü ki bakanlar da, parti yöneticileri de zembereği boşalmış saat gibiydi.
Kimi “Umurumuzda değil” dedi, kimi “Ölüm herkes için.”
Pazar:
Başbakan Urfa, Siirt ve Batman’da yargıyı hedef tahtasına çevirecek ağır konuşmalar yaptı. Hiddetliydi. Telkinleri kendisine işlememişti.
Pazartesi:
Erdoğan ilk iş Bakanlar Kurulu’nu topladı. Susma yasağını yeniden koyduğunu söyledi. “Benim belirlediğim isimler dışında kimse konuşmayacak” dedi.
Hemen arkasından grup toplantısında da “Medyadan uzak durun, belirlediğim isimler dışında hiç biriniz demeç vermeyin” dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde canını en çok yakan konuşmaları yapan Arınç’a ses çıkarmamışken, bu defa Bülent Abisi'ne de konuşma yasağı koydu.
Anlayın ki durum o kadar ciddi.
Uzun bir zamandır AKP’deki, özellikle de Bakanlar üzerindeki “Medyadan uzak durun” baskısı yüzünden Ankara’da gazeteciliğin öldüğünü söyleyenler az değil.
Haberlerdeki kısır döngünün esas nedenlerinden biri bu. Geyik muhabbeti dışında ağzını açıp ciddi bir laf edecek insan sayısı pek az.
Başbakanla ters düşüp, başını belaya sokmak (!) istemeyen AKP’liler gazetecilerden bucak bucak kaçıyorlar.
Kimileri diyecek ki “Olur mu böyle şey? Bu ülkede demokrasi var. Koskoca milletvekillerine, bakanlara konuşma yasağı konabilir mi?”
Evet, iktidarda olmak ve orada kalmak isteyen bir partinin sahip olacağı en önemli özellik parti disiplinidir.
AKP’nin yükselişini yalnızca dine yaptıkları vurguyla ve popülist siyasetle açıklamak eksik olur. Bu yükselişin en önemli gerekçelerinden biri, Erdoğan’ın tavizsiz uyguladığı parti disiplinidir.
Disiplini olmayan partiler bütünlüklü bir görüntü veremez. Parti içindeki düşünce ayrılıkları vitrine çıktı mı, partide kaos izlenimi doğdu mu, o partiye güven olmaz.
O nedenle Tayip Erdoğan içinden geldiği ilişkiler ağının yardımıyla ve liderlik yetenekleriyle müthiş bir parti disiplini dersini veriyor.
Diğer liderler dikkatle izlesin.

PARTİ DİSİPLİNİNİN YUMUŞAK KARNI…

AKP’de birkaç cılız ses dışında disiplin sorunu çıkacağını sanmam. Sorun ancak Erdoğan’ın kendisinden çıkar. Erdoğan’ın, kendi yarattığı disiplinin tek yumuşak karnı olduğuna kuşku yok.
Ne zaman, nerede parlayacağı belli değil.
Bir gün önce “El mi yaman, bey mi yaman göreceğiz” şeklindeki meydan okuma, bir gün sonra yerini “Devletin başında olanlar kızgın, kırgın olamazlar” itidaline bırakabiliyor.
Ne var ki kendi koyduğu kurallara uymanın önemini o da fark etmiş olmalı ki, grup toplantısında kontrolsüz bir şekilde esip gürlemek yerine önündeki kağıtta yazılanları okuyor. Milletvekillerine, "Gerilime gerek yok" diyerek tansiyonu düşürüyor.
Medyanın karşısında meşhur “Halkım”, “Vatandaşım” söylemine geri dönüp kucaklayıcı bir kimlik sergileyebiliyor.
Ama Erdoğan bu. Yarın nasıl konuşacağı kestirilemez.

AKLIMDA KALAN

TDK’nın cepteki kısaltmalara savaş açması: Türk Dil Kurumu, cep telefonu mesajlarında kullanılan; “Merhaba” yerine “mrb”, “Ne haber” yerine “nbr”, “Selam” yerine “slm” kısaltmalarına karşı savaş açmış. Büyük cep telefonu şirketlerinin yardımıyla düzenlenecek yarışmayla güzel Türkçe kullanımına özendireceklermiş. Güzel ve düzgün Türkçe'den anladıkları, sözcükleri kısaltmasız yazmak. Anlaşılan o ki; TDK’da bu düşünceyi yaşama geçirenler hiç cep mesajı yazmıyorlar. Ya da mesaja ayıracak bol zamanları var. Telefon şirketleri buna nasıl razı olmuşlar ki? Çünkü mesajdan kazandıkları para konuşmadan kazandıkları paradan daha çok. Hem sözcüklerdeki sesli harfleri çıkarıp yine de anlamı oluşturmak, Türkçe'yi iyi bilmeye bir örnek değil midir? Bu soruyu Türk dili konusunda güvendiğim tek isim olan Emin Özdemir’e sormam gerekiyor.

(Haberturk.com 18.03.2008)