Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

"Operasyon Ergenekon"dan ilginç bir ayrıntı daha

Dün “Operasyon Ergenekon” kitabı daha çok su kaldırır demiştim. Kitaptan devam edelim:
Mart 2003…
Şamil Tayyar’ın yazdıklarına göre o günün kuvvet komutanları Hükümet aleyhine düzenli olarak gizli toplantılar yapıyorlar.
Hükümete sempati duyan(!) Genelkurmay Başkanı Org. Özkök bu toplantılardan rahatsız.
Özkök Paşa dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman’ı arıyor:
-“Sizleri (diğer kuvvet komutanlarını da kastederek) aradığımda hepinizi benden habersiz olarak senin odanda toplanmış bir durumda buldum. Benden habersiz toplanmanıza da üzüldüm.”
Org. Yalman yanıt veriyor:
-“Bizler muhtelif zamanlarda çay içmek, sohbet etmek için toplanıyoruz. Bu ilk değil. Bu güne kadar kaç kere toplandık. Bu sefer de istek Özden’den (Örnek) geldi. Son gelişmeleri, Kıbrıs, AB gelişme raporunu hep beraber değerlendirelim istedi. Biz de bunun üstüne toplandık. Bunda yanlış bir taraf görmüyorum. Eğer size karşı bir hareket içinde olduğumuzu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Zira böyle bir iş herhalde resmi dairelerde olmaz. Onun için de endişenizi anlamadım.”
Bu diyalog kitabın 38. ve 39. sayfalarında aynen yer alıyor.
Bir çok kişi de bu kitabı, bu diyaloğu ciddiye alarak okuyor. Ben de öyle yapmıştım.
Okudukça devletin işleyişi hakkında az biraz fikri olanlar için oldukça absürd ayrıntılar içerdiğini fark ettim.
Bir kere yukarıdaki diyaloğun TSK çatısı altında gerçekleşmesi pek mümkün değildir. Gerçekleşiyorsa TSK’nın dünya ordularının örnek aldığı disiplin anlayışı epeyce erozyona uğramış demektir.
Diyaloğu bir daha okuyun.
Hadi diyelim ki komutanlar arasında disiplin kalmamış. Ama bir komutanın bir Genelkurmay Başkanına yanıtı “Biz zaten hep toplanıyoruz”, “Endişenizi anlamıyorum” genişliğine hiçbir zaman varmaz.
Varsayalım ki komutan, Genelkurmay Başkanından hoşlanmıyor. En fazla vereceği tepki sessizlik olur. Bir de bu kadar lakayt yanıt verecek, öyle mi?
TSK geleneklerine aykırı bu durum. Ne nezaket var, ne de komuta eden-edilen hiyerarşisi.
Böyle bir diyalog ancak komedi filmlerinde olur. Kitaptaki diyalogda ise Org. Yalman’ın Genelkurmay Başkanının masasının üzerine oturup, ayağını da onun ağzına doğru uzatmadığı eksik kalmış.
O kadar abartılı.
İki kişilik diyalogda hangi taraf bunu anlatmışsa, abartmış.
İçeriği inandırıcı bulmadım, çünkü şekli gerçek dışı.
Kitaba kutsal kitap muamelesi yapanlar “İyi de iki komutan da bu diyaloğu yalanlamadı” diyorlar.
Haklılar. Yalanlama olmadıkça bu absürd diyaloğu gerçek kabul etmek gerek.
Zaten askerler kendilerinin ciddiye almadıkları şeylere sivil dünyanın yüklediği anlamı fark edebilse sorun da kalmazdı..
Diyeceğim o ki Ergenekon üzerine söylenenleri ne kadar ciddiye alacağınıza karar vermek için bu kitabı okuyun.
Ama sorgulayarak, kendinize sorular sorarak okuyun. Ya devlet ciddi erezyona uğramış ya da bu kitap yeni bir kurgusal roman.

HERKES MERSİN’E, MNG TERSİNE!

Zamanımızın şirketleri sosyal sorumluluk projeleri avında. Küresel ve ulusal markalar kendilerini en iyi ifade edeceğini düşündükleri sosyal sorumluluk projelerine milyarlarca dolar yatırıyorlar.
Çevre duyarlılığı ise sosyal sorumluluk çalışmalarının en rağbet gören alanı. Son örnek ABD eski başkan yardımcısı Al Gore’un küresel ısınmaya karşı kampanyasının reklamlarına 300 milyon dolar ayırması.
Sosyal sorumluluk projeleri markaların, şirketlerin peri tozu gibi. Tüketicide, hedef kitlede marka lehine sempati uyandırıyor. O markaya harcadığı paranın hiç değilse bir kısmının iyi ve yararlı şeylere gittiğini bilmek insana kendisini iyi hissettiriyor.
Tüketim ilişkilerinin psikolojik yönelimi sosyal sorumluluk projelerinden doğrudan etkilenirken MNG’nin yaşadıklarına bakın.
MNG günlerdir güzelim Güllük Körfezi’nde denizi doldurarak yaptığı inşaatla neredeyse marka harakirisi yapıyor.
Bir çok arkadaşım MNG Kargo’yla iş yapmama kararı aldığını söylüyor.
Cezayı ödeyip inşaata devam ederek inatlaşmak mı MNG’ye kazandırır yoksa denize yaptığı kaçak dolgudan vazgeçerek, dahası orayı eski haline getirerek sağlayacağı saygınlık mı kazandırır?
Bu sorum MNG’yi yaratmış olan Mehmet Nazif Günal’ın şahsınadır.

AKLIMDA KALAN

Türkiye’nin uluslararası saygınlığının üzerinden limuzinlerin geçmesi: Bu konu canımı sıkıyor. Sadaka toplumunda yaşıyor psikolojisine sokuyor beni. Cumhurbaşkanı Gül önce Arap Kralı’nı, sonra Kuveyt Emiri’ni havaalanında karşılıyor. Yatırımları Türkiye’ye gelsin, para Türkiye’ye aksın diye. Ama adamları tanıyoruz. “Ya Hacı fış fış” deyip sırt sıvazlıyor, “hadi yallah, yallah” deyip uğurluyorlar. Oysa tarih bilen, biliyor ki Arapların Türklere faydadan çok zararı olmuş. Araplar İngilizlere meyilli olurlar, iyi-kötü her türlü işbirliğinde İngilizlere yanaşırlar. Mustafa Kemal’in yüzünü Batıya dönmesinin psikolojik art alanında bu durumun da önemli etkisi olduğu kuşkusuz. Bunları yazdım diye “ırkçı” etiketini hazırlamış olanlara diyeceğim o ki ırk kavramı bende “insan ırkı”na karşılık gelir, boşuna uğraşmayın. Benim derdim Araplardan gelecek paranın, havaalanı yolunda limuzinlerle ezilen Türkiye’nin prestijini iade etmeye yetip yetmeyeceği.

(Haberturk.com 03.04.2008)